‘Memleket’ dediğimiz coğrafyanın acısı bitmez. Sefaleti de bitmiyor. Bir yandan baskıcı iktidarların altında ezilen haklarımız , son dönemde ardı ardına gelen savaşlarla acı çekmeye devam etti.
Suriye, Karabağ derken üstüne bir de deprem bindi.
On binlerce canımızı kaybettik. Kaybetmeye de devam ediyoruz.
Covid illeti yetmezmiş gibi üzerine savaşlarda ölüler verdik. Hastanelerde torunlarını göremeden, hastalığın ne olduğunu bilemeden ölenlerin manevi yükü yetmezmiş gibi, komşu ülkeler olarak savaşa girdik.
Birbirimizin boğazını kestik. Yok yere kurşuna dizdik gençlerimizi, nefret tohumları ekelim diye.
Bu baskıcı iktidarlar istedikleri kadar derine ekmek istesinler o nefret tohumlarını, yine de bu coğrafyanın insanları bir şekilde ‘düşman’ olarak bile görse diğerini, günün sonunda ‘komşu’dur…
Deprem bize bunu bir kez daha hatırlattı.
Keşke hatırlatmaz olaydı.
On binlerce can kaybettik. Hala birçoğu yıkılan binaların altında mücadele veriyor.
Komşu olduğumuzu doğal afetlerle hatırlamak zorunda kaldığımız sosyal ve siyasal yapıların gözü kör olsun.
Erdoğan’ın bir gece ansızın gelebiliriz diye tehdit ettiği ülkeler bir sabah kapısında dikili verdiler yardım için.
Erdoğan’ın her seferinde eleştirdiği ‘hadsiz Avrupalılar’ acil yardım paketleri gönderdiler hemen. AB mali destek programları ile kendi 5’li çetelerine yaptırdığı havalimanlarına inemeyen AB ülkeleri otobüsle gitti deprem bölgelerine.
Havalimanı ile donattıkları memleketin havalimanları çöktü bir günde.
Memlekette her kentine kurdukları üniversitelerden yetişen mühendislerin ve müteahhitlerin yaptığı binalar çöktü bir günde.
Demek ki neymiş iş üniversite kurmak, havalimanı inşaatı yapmakla bitmiyormuş.
Türkiye’nin 100 yıllık koca akademik deneyimini, yüzlerce yıllık mühendislik birikimini yok sayıp ‘memleketi baştan yaratanlar’ şimdi estetik ameliyatla ayakta tuttukları memleketin çöküşünü izliyor.
Karabağ’da 120 bin Ermeni. Azerbaycan blokajı altında yaşam mücadelesi verirken Ermenistan bile yardım gönderdi.
İçimize ekilen nefret tohumları umarım bu depremle sarsılmış ve o ölü toprağa düşmüş olsun. Düşmüş olsun ki yeşermesin bir daha.
Düşmüş olsun yakamızdan ve yüreklerimizden ki bitsin artık coğrafyamızdaki nefret.
HALEP HALA UÇUŞA YASAKLI
Türkiye’de bunlar olurken, depremde yaralanan bir başka kent olan Halep’te ise durum çok daha vahim. Suriye, uçuşa yasaklı bölge olduğundan uluslararası yardımın esamesi bile yok. Ermenistan Suriye’ye kurtarma ekibi gönderen az sayıdaki ülkeden biri.
Halep savaşın yaralarını henüz saramadan zaten sokak savaşları ile delik deşik olmuş binaları yerle bir oldu.
Altında kalanlar ise Haleplilerin kendi çabalarıyla kurtarılmaya çalışılıyor.
Depremden önce günde birkaç saat su ve elektrik verilirken şimdi sadece bir saat veriliyor. Dünya ile ilişkisi kesilmiş , dünyanın da görmediği, belki de görmek istemediği bir yer haline geldi Suriye.
Avrupa sanki Suriye artık haritada yokmuş gibi davranıyor. parlamentoda bir milletvekili bile değinmedi Suriye’ye.
Dünyayı yönetenlerin bugünkü sistemini anladık artık. Bir ülkeden gelirin varsa, yardım da var yatırım da. Depremine de koşarız, siyasetini de eleştiririz.
Ama getirisi yok ise. O ülkede deprem de yoktur Avrupa için.
Bugün markette iki genç kasa önünde konuşuyor. Babasının enkaz altındaki kızının elini bırakmadığı fotoğrafı anlatıyor birbirlerine. Ama öyle bir dil kullanıyorlar ki sanki o fotoğrafı kendileri çekemediği için, instagrama koyamadıkları için üzülüyorlar.
Ölene değil , getirisini kullanamadıklarına üzülüyorlar.
Ortalama bir Avrupalı gencin zihni bu kadar yıkanmışken komşularımı özlüyorum.
Erdoğan’ın bir gece ansızın gidemediği ama bir sabah kalkıp kapımıza koşan komşularımızı…
Hepimizin başı sağ olsun.
Aris Nalcı: 1998’de Agos’ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye’de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç – Köprü’nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV’de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***