Bu topraklar, padişahın doğum günleriyle tahta çıkış yıldönümlerinde gazetecilerin yazdığı yazılar karşılığında Sultan’ın kendilerine nişan ve çeşitli armağanlar verip, “dalkavukluk cülusu” dağıttığı bir gelenekten geliyor…
Dalkavukluk eden basının beslenmesi bu geleneğin türevidir ve Abdülhamit’e uzanır.
“Basın sansürü, basına konan yasaklar, kitapların yakılması, gazetelerin kapatılması, çıkar sağlanarak jurnalciliğin özendirilmesi, yabancı basının satın alınması ve yabancı ülkelerle haberleşmenin engellenmesi’’ Abdülhamit’in İstibdat rejiminin uygulamalarıdır.
xxx
“Besleme Basın” ise Demokrat Parti dönemine ait bir kavramdır… Bu kavramı bulan da Falih Rıfkı’dır.
Büyük Larousse Ansiklopedisi bunu şöyle tanımlar:
“Varlığını herhangi bir kurum ve kuruluştan aldığı para yardımıyla sürdürebilen, bunun için de kendine yardım edenleri körü körüne savunan gazetelere besleme basın denir.”
xxx
Demokrat Parti’nin toplumsal sağduyuyu dinamitleyen “Besleme Basın” zihniyetinin boyutları, 1960 tarihinde Milli Birlik Komitesi’nin yayınladığı “Besleme Basın” ile ilgili kararnamede açıkça ortaya çıkar:
“Sabık ve sakıt iktidar organı bulunan gazetelerle iktidarı destekleyen gazete ve dergileri resmi ilan ve reklamlar, Başbakanlık Örtülü Ödeneği vesaire kaynaklarla beslemek, ihtiyaçlarından fazla kâğıt tahsis ederek maddi imkânlarını genişletmek ve muhalefeti tutan, mücadeleci vasfını taşıyan gazete ve dergilere az miktarda resmî ilan ve ihtiyaçlarından noksan kâğıt tahsis eylemek ve bazen bunları tamamen keserek tazyik altında bulundurmak suretiyle vazifenin kötüye kullanışına dair son tahkikat kararı bugün yayınlamıştır.
Kararname evvela resmî ilan ve reklam mevzuunda çıkan beş ilan kararnamesinin tatbikatını tetkik etmekte ve her kararnamenin tatbikatında gazetelerin aldıkları ilan bedelleri tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu rakamlara göre tiraj bakımından düşük olan gazetelere, tiraj bakımından yüksek olan gazetelerden daha çok veya aynı seviyede ilan verilmiştir.”
xxx
Havadis Gazetesi’nin ilk kuruluşunda örtülü ödenekten 55 bin lira, Necip Fazıl Kısakürek’e ise 27 Mayıs’a kadar 147 bin lira verildiği…
Orhan Seyfi Orhon’a ve Yusuf Ziya Ortaç’a örtülü ödeneklerden çeşitli tarihlerde 100 bin liraya yakın para ödendiği….
Peyami Safa’nın da Başbakanlık’a çeşitli tarihlerde dilekçeler göndererek yardım istediği…
Örtülü ödenekten ajans ve gazetelere 723.809 lira dağıtıldığı da bu açıklamadan öğrenildi.
xxx
Aslında bunları çok yazdım ve bu konuya dönmek gibi bir niyetim de yoktu…
Ama pazartesi akşamı, çaresizlik ve acıyla kıvranan bölgeden yayın yapan birinin, bir deprem çadırını sultan sarayını anlatır gibi anlattığını görünce, müptezelleşen bu besleme basın konusuna geri döndüm…
AKP döneminin besleme basınının, Demokrat Parti döneminin besleme basınından farkı, daha fazla yüzsüzleşmiş, arsızlaşmış ve cifeleşmiş olması.
xxx
Bugüne kadar yazdığım besleme basın yazılarında Erol Simavi’nin yasama, yürütme ve yargıyı bir yana koyarak basını “Birinci Güç” sayan tehditkar ve provakatif mektubuna Turgut Özal’ın verdiği cevaptan söz etmemiştim…
Halbuki orada da “besleme basın” analizi yer alır.
Çaresiz insanların zar zor sığındığı depremzede çadırını, büyük bir yüzsüzlükle saray gibi yansıtan zihniyetin hangi ortamın ürünü olduğunu izah eden en vurucu cümlesini aktarayım:
“Basın hürriyeti olmayan, demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerde besleme basın vardır ve burada basın onu besleyenlerin istediği istikamette yazı yazar, yayın yapar.”
xxx
Her dönemde ortaya çıkan Besleme Basın’ın en büyük özelliği utanmazlığıdır… Hiçbir utanma duyguları yoktur.
Her türlü gerçeği “sahiplerinin” isteği yönünde çarpıtırlar, gözlerini kırpmadan yalan söylerler.
İnsanların acılarıyla değil “sahiplerini” iktidarıyla ilgilidirler… Ne olursa olsun yeter ki o iktidar sürsün.
Sürsün ki onlar hak etmedikleri paraları ceplerine doldurabilsinler.
xxx
Bu korkunç deprem faciası basın açısından utanç verici örneklerle dolu…
Görevi, gerçekleri yansıtıp, eksikleri göstererek acı çeken insanlara bir an önce yardım ulaştırabilmesi için görevlileri uyarmak olan basının bir bölümü, gerçekleri kenara itip “algılara” ve yalanlara ağırlık verdi.
Eminim bir gün, birileri bu deprem günlerindeki “gerçeklerle”, Besleme Basın’ın söyledikleri arasındaki farkları belgeleriyle ortaya koyacak.
xxx
İhtiyacımız olan sadece bu iktidarın gitmesi değil.
İhtiyacımız olan, bu tür ahlaksızlıklar üreten sistemin kökünden değişmesi.
Yaşadıklarımızı görmek, umarım yeni bir dönemi başlatmanın zorunluluğunu da herkese anlatır.
Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı.20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa’nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK’lı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***