Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

SSCB’den Rusya’ya, Rusya’dan nereye?

SSCB’den Rusya’ya, Rusya’dan nereye?


YORUM | YÜKSEL DURGUT

100 yıl önce Rusya, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın da içinde olduğu Transkafkasya cumhuriyetlerinin yanı sıra Ukrayna ve Beyaz Rusya’dan temsilcilerle birlikte, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) kuran bir anlaşmaya imza attılar. 

Yukarıdaki ülkeler arasında varılan anlaşmadan 2 gün sonra SSCB Kongresi hızlı bir şekilde birliğin resmi onayını verdi. 1920’lerden 1940’lara genişleyen SSCB, neredeyse 69 yıl dillere destan bir şekilde hüküm sürdü. Dünyanın 20. yüzyıla girdiği sırada Sovyetler Birliği’nin muazzam rolü ve geniş bir coğrafyada sürdürdüğü hükümdarlığından 100 yıl sonra bu saltanat unutuldu. 

1917 Ekim Devrimi ile iktidara gelen Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşevikler tarafından 1922 yılında kurulan SSCB, Soğuk Savaş sürecinde Amerika Birleşik Devletleri’nin karşısında önemli bir güç konumundaydı. Bolşevik Devrimi, 1922 yılında henüz 5 yaşındaydı. Leon Troçki’nin etkili olduğu Kızıl Ordu’da ayaktakımı olarak adlandırılan bir grubu yeniden örgütleme becerisiyle, Batılı ülkelerin müdahelesindeki askeri tehdidi savuşturdu.

Ancak 1922 yılına gelindiğinde, Ekim Devrimi’nin mimarı, planlarının gidişatından dehşete kapılmıştı. Bu yüzden de düşüşünü telafi edecek fikirler üretiyordu. Ancak Vladimir İlyiç Lenin o sene iki kere felç geçirdi. İlk felci kısmen atlattı ve işinin başına döndü. Ancak geçirdiği ikinci felç, Moskova’daki ofisinden sağlık nedenlerinden dolayı ayrılmasına neden oldu.

1923’te üçüncü bir felç geçiren Lenin hayatının geri kalan sekiz ayında konuşma yeteneğini yitirmesine rağmen akıl sağlığını koruyordu. Aralık 1922’den Ocak ayına kadar, Lenin kendi vasiyeti olarak lanse edilen bir dizi emirlerin yerine getirilmesini dikte etti. Komünist Parti’nin yeniden örgütlenmesinden, ekonominin yeniden yapılandırılmasına, Çarlık imparatorluğunun eski unsurlarının SSCB’ye dahil edilmesi gereken koşullarına kadar bir dizi kanunlar yerine getirildi. 

Bu “Yeniden Yapılanma” olarak bilinen ekonomik ve siyasi sistemi yeniden hayata geçirme ve reform hareketi “Perestroyka” olarak adlandırılmasa da yapılan tüm öneriler bununla eş değerdi. Sunulan bu tekliflerin çoğu neredeyse hiç dikkate bile alınmadı. Hatta bazıları 30 ila 40 yıl içerisinde tedavülden bile kaldırıldı. 

Bunlar arasında Lenin birlik anlaşmasının onaylandığı 30 Aralık 1922 günü SSCB’nin kurucu cumhuriyetlerinin özerkliği ve ayrılma hakları konusundaki maddelerinin her birine bizzat müdahele etti. 

Lenin, “Bize hâlâ oldukça yabancı” dediği SSCB’yi “Bir burjuva ve çarlık karışımı” olarak tanımlamaya devam etti. “Bir kâğıt parçası, Rus olmayanları herhangi bir saldırıdan koruyamaz” diyerek Sovyet çatısı altındaki ülkelere aba altından sopa göstermişti. 

Hiç kimse 1930’larda ülkeyi neyin beklediğine dair en ufak bir fikre sahip değildi. Kitlesel sanayileşme, zorunlu kolektifleştirme ve ayrıca Lenin’in en yakın yoldaşlarının çoğunu tarih sahnesinden birer birer silinmesi de o dönemde yaşandı. 

1917 devriminin ateşlediği SSCB, 20. yüzyılın büyük bir bölümünde, en azından dünyanın çeşitli yerlerindeki kurtuluş hareketlerinde dönüştürücü bir rol oynadı. Sovyet halkı,  1991’deki çöküşünün ardından Mihail Gorbaçov yönetimindeki kısa ömürlü kurtuluş seçeneğinin pek çok farklı yönden değerlendirerek çok daha kötü olduğunu savunuyordu.

O dönemlerde post-Lenin liderliği büyük bir fark yaratır mıydı bilinmez ancak başka başarısızlıklara yol açtığı kesin. Bu cüretkâr Sovyet deneyini kaçınılmaz bir felaket olarak nitelemek yerine, Sovyet halkının birçok başarısızlığı aşmaya yönelik 21. yüzyıl çabalarını başka bir yazıda dile getirmek gerekir. 

Sovyetler Birliği büyük bir yaşam savaşı verdi. Soğuk Savaşın ikinci kutbu ekonomik olarak hastalıklı, askeri açıdan can çekişen ve siyasi olarak ölümcüldü. Nükleer silahlara sahip bir ülke, kendi halkını öldürmüş, özgür ülkeleri fethetmiş, baskı ve terör yaymış, insan ruhuna karşı savaşmış ve Başkan Ronald Reagan’ın “Kötü İmparatorluk” dediği bir ülke haline gelmişti. I. Dünya Savaşı’nın kaosu içinde kök saldıktan sonra, SSCB komite tarafından parçalandı. 

8 Aralık 1991’de Rus Boris Yeltsin ve Ukraynalı Leonid Kravchuk ile Beyaz Rusya’dan Stanislav Shushkevich, Polonya sınırına yakın bir av kulübesinde bir araya geldi. Sovyetler Birliği’ni dağıtan aynı adı taşıyan ormanda Belavezha Anlaşmalarını imzaladılar. SSCB’nin varlığının sona erdiğini ilan ettiler. Ardından da Bağımsız Devletler Topluluğu bir bir ortaya çıktı. 

Alexander Lukashenko tarafından siyasetten uzaklaştırılan Shushkevich, “Büyük bir imparatorluk, nükleer bir süper güç, birbirleriyle yakın işbirliği yapabilecek bağımsız ülkelere bölündü ve tek bir damla kan dökülmedi” dedi.

Sonraki haftalarda anlaşmaya sekiz imza daha eklendi. 26 Aralık 1991’de Sovyet bayrağı gönderden son kez indirildi. Ve Mihail Gorbaçov artık işsizdi. SSCB de daha az yıkıcı bir ülke görünümüne dönüştü. 

Eğer SSCB hala ayakta kalsaydı dünyanın geri kalanı için örnek teşkil eder miydi bilinmez? Ama Vladimir Putin’in Rusya’sı, Sovyet varlığının herkes tarafından arzu edilen bazı yönlerini diriltmeye çalıştı, ancak kurtarıcı olabilecek özelliklerinin çoğu bir daha asla geri alınamayacak bir şekilde tarih sahnesinden silindi.

Kısa bir süre önce hayatını kaybeden Mikhail Gorbaçov’un cenaze töreninde bulunan eski bir politikacı Grigory Yavlinsky maziyi yad ederek şunu söylemişti: “Bu insanlar Gorbaçov’a teşekkür için bir araya geldi. Gorbaçov bize bir şans verdi ama biz bu şansı kaybettik.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version