Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kore Türk Şehitliği

Kore Türk Şehitliği


YORUM | AHMET KURUCAN

Bir sonraki yazımda 1950 Kore Harbi’ne Birleşmiş Milletler kararı ile katılan ve savaşta şehit düşen Türk askerlerinin yattığı Busan’daki mezarlık ziyaretimizi yazacağım demiştim. Kaldığım yerden devam ediyorum.

Bizlere rehberlik eden arkadaşlarımızın vermiş oldukları bilgilerle Kore tarihi hakkında artık birçok şeyi biliyorduk. Bu bağlamda hakkını vererek tam bir gün ayırsanız yetmeyecek olan “War Memorial of Korea” müzesi birçok soyut bilgiyi zihnimizde somutlaştırmamıza yardımcı olmuştu. Busan’a o bilgiler dağarcığımızda olarak gittik.Yıllardır orada yaşayan bir başka arkadaşımızın rehberliği sayesinde hem BM’nin Kore’de hayatlarını yitiren askerler için inşa ettiği mezarlık hem de Kore’nin ikinci büyük kalabalık şehri olan Busan hakkında çok şeyler öğrendik.

Malum 1950-1953 yılları arasında başta Kore’den, Birleşmiş Milletlerin savaşa müdahale kararı ile asker gönderen ülkelerden, Rusya ve Çin’den binlerce insanın öldüğü yıkıcı savaşa Türkiye de katılmıştı. 3 yıl içinde 15 bine yakın Türk askerinin görev yaptığı savaşın sonunda 721 kişi şehit olmuş, 175 kişinin cesetlerine ulaşılamamış. Busan’da mezarı bulunan Türk askerinin sayısı 462.

Tarihi bilgiler bir kenara, gayet bakımlı ve alabildiğine güzel düzenlenmiş bir mezarlık. Her ülke için ayrı bir yer ayrılmış. Türk şehitliği o mezarlık içinde bize ayrılan bölümün adı. Hayat ile ölüm arasını sembolik anlamda ayıran bir yol da yapmışlar. Sol tarafta vefat edenler sağ tarafta cıvıl cıvıl çocukların, gençlerin oynayabileceği, gezebileceği bir park. Bu ikisini bir yol ayırıyor ve o yolun adı ‘hayat yolu’.

Bazı mezarların üzerindeki küçük Türk bayrakları dikkatimizi çekti. Nedir diye sorduğumuzda aldığımız cevap doğum günü olan şehitlerin mezarının üzerine o sabah kendi ülkelerine ait o bayrakları koyuyorlarmış. Çok duygulandık bu izah karşısında.

Koreliler Türkiye insanına karşı ciddi sempati duyuyorlar. Nedeni, işte BM kararı ile Kore’ye yıllar önce vermiş olduğu bu destek. Eğer bugün Güney Kore diye bir ülke varsa, dünya genelinde ferah ve refah standartları içinde üst sıralarda bulunuyorsa söz konusu savaşla bağımsızlığını ve hürriyetini elde etmesinin rolü başta geliyor. Bu yüzden sadece Türk askeri ve Türkiye insanı değil bu çerçevede kendilerinde destek veren sair devlet ve milletlere karşı da minnet ve şükran hisleri ile dolular. Tarih şuuru ve bu şuuru veren eğitimin rolü burada mutlaka hatırlanmalı.

Fakat Türkiye insanına duyduğu sevgi, minnet ve şükran hissi daha ön sırada. Bunun nedenini sordum. Öyle ya, Türkiye ile beraber savaşa asker gönderen 20’den fazla ülke var ve onların askerleri de orada savaşmış, şehit olmuş, hayatlarını kaybetmiş, yaralanmış. Sorduğum kişiler arasında bu sorunun net cevabını bilen çıkmadı. Cephede Türk askerlerinin göstermiş olduğu hatta zaman zaman Korelilerin bile kendi ülkelerini müdafa adına yapamadığı fedakarlıkları göstermeleri bir başka tabirle korkusuzca savaşmaları olabilir dediler. Nitekim Amerika’dan sonra en çok şehit veren ülke olması bunun bir göstergesi diyenler oldu. 

Askeri açıdan bunun strateji hatası olduğunu söyleyen yayınlar da varmış anlattıklarına göre. Savaş esnasında sair millet askerlerinden daha fazla yerli halka şefkat ve merhamet göstermeleri, yiyeceklerini paylaşmaları gibi sebepler de anlatılıyormuş. Ayla filmini hatırlarsınız. İzleyenleri gözyaşlarına boğan o film gerçek bir hikaye ve tam da Anadolu insanının şefkat ve merhametini anlatıyor.

Şehitlikten çıkarken bir şehidin ağzından yazılmış şiir var. Mezartaşı kitabesi şeklinde taşa yazmışlar o şiiri. Başlığı “Pusan’da yatıyorum”. Onu paylaşmak isterim sizinle.

Pusan’da Yatıyorum
Hudutlar, dinler ötesinde
Gözlerin anlaştığı saat
Duyuyorduk sıcaklığını 
Her şeyin,
 
Ne güzeldi Pusan’dan önceki bu günler
Zevki içindeydik birlikte düşünmenin
Dağ, bayır
Omuz omuza dövüşmenin,
 
Çok sürmedi, ayrıldım aralarından
Birşeyler oldu, farkında değilim
Bir gece bayrak bayrak
Kurudu kanım.
 
Yatıyorum Busan topraklarında şimdi
Ölüm kadar genişlemiş duygularım
Vatan öyle büyümüş ki başımda
Her dilden anlar oldum.
 
Bütün ölüler uyanık
Ellerimiz göklerde birleşik
Toprak antenlerden konuşuyoruz
“Vatan bizimdir”.
 
Selam sana buradan Türk şehidi
Sen Anadolu’da, ben Busan’da
Sen Türkiye için şehid
Ben dünya için…

I was born in 1988

Busan’da (Şehrin resmi adı Busan ama okunurken Pusan diye okunuyor. Nedendir bilmem bazıları şiirde görüldüğü üzere Busan’i telaffuz edildiği gibi yazıyor. Eğer zihniniz karıştı ise sebebi bu) camiye gittik namaz kılmak için. Orada birisi ile tanıştık. Yıllar önce Müslüman olmuş bir Koreli. Arapça, İngilizce, Türkçe de biliyor. Yarım saati aşkın birlikte oturup konuşmamız bu dillerin karışımı ile oldu. Ortaya karışık derler ya, aynen onun gibi.

Benim en çok merak ettiğim konu neden Müslüman oldu? Ne tetikledi onun Müslüman olmasını? 1988 yılında Müslüman olmuş. “Kaç yılında doğdun?” dediklerinde 1988 diyormuş ve hayata İslam ile gözünü açtığını ifade etmek istiyormuş bu sözüyle. Ben de sordum bunu duyunca. Bana da

“I was born in 1988” diyerek aynı cevabı verdi. 

Üniversitede Arapça dersi almış. İlk öğrendiği cümlelerden biri “es-Selamü aleykum” olmuş derste. Selamlamada kullanılıyor ama merak etmiş bunun anlamı ne diye. İşte o kapıdan girmiş İslam dininin içine. Hani derler dil sadece dil değildir. O aynı zamanda medeniyettir, kültürdür, dindir, hayattır; dünya görüşünü, hayat felsefesini anlatır diye. Bunu somut olarak gördüm orada. Tabii ki sadece kapıyı aralama babında. Onun ötesinde bu zatın manevi tatmin arayışı da var. Talep var ve o talep, o arayış es-Selamü Aleyküm ile açılan kapıdaki arz ile buluşmuş.

Düşen uçakta ateist bulunmaz

Son bir hatıra ile bitireyim. “Düşen uçakta ateist bulunmaz” deyiminin bir başka versiyonu olabilecek gerçek hikaye. Bize rehberlik yapan arkadaşımız Türkiyeli yüksek lisans yapan arkadaşları ile hafta sonu buluşup Busan şehrinin o meşhur çift katlı köprüsünü gören plajda bir gece kahvesiyle beraber muhabbeti köpürtmek istemişler. Katılımcılardan birisi aynı laboratuvarda çalıştığı Koreli bir arkadaşını da getirmiş o gün. Arabayı bizim arkadaşa teslim etmişler kıdeminden ve şehir içi yollarını daha iyi bildiğinden dolayı. Biz de şahit olduk, o bir günlük Busan gezisinde, çok sert araba kullanıyor. Trafik kurallarını ihmal etmiyor ama tam da riayet etmiyor. Kurallar uyulmak için vardır ama uyulmasa da olur arasındaki o ince çizgide duruyor. Hani halkımız arasında “sarı buçukta geçtim” derler ya, aynen bunun gibi. Bizim yanımızda itinalı kullanırken dahi biz soğuk terler dökerken acaba o gün nasıl kullanmıştır arabayı tahmin etmek zor olmasa gerek.

Türkiyeli arkadaşlar alışık bu duruma. Hiçbiri bunu sorun etmemiş, belki fark etmemişler bile. Ama hakkaniyetli arkadaşın kendisi de farkında biraz abartılı kullandığının. Varacağı yere vardıklarında bizim arkadaş Koreli misafire “Kusura bakmayın, biraz sert kullandım, umarım bir sakıncası olmamıştır” demiş. Yolculuk boyunca arka koltukta sesi çıkmayan Koreli gerginlik ve korkularından biraz kurtulmuş haliyle ona şu cevabı vermiş: “Ben aslında ateistim ama yol boyunca hangi Tanrı’ya ve nasıl dua edeceğimi düşündüm.”

Son bir yazı ile bitireceğim nasipse.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version