Meliha Yıldız
Olağan zamanlarda İran’ı anlat denilseydi, İran sinemasını anlatmak isterdim. İran kültürüne ilgi duymam ilk İran sinemasıyla başladı. Kiarostami, Ghobadi, Ferhadi, Penahi… Bütün yoksunluğa ve baskılara rağmen yaratılmış muhteşem eserler.
Filmlerden edindiğim, kültüre dair özellikle kadınların üzerindeki baskıya dair fikrim vardı ama İran halkının nasıl bir cehennemde yaşadığını, son üç ayda ülkede gerçekleşen eylemleri takip ederken öğrendim. Çok İranlı arkadaşım da olmuştu. Onlar da çok anlatmamıştı devletin yasaklarını, akıl almaz uygulamalarını. Belki onlar için olağanlaşmıştı ya da hatırlamak istemiyorlardı. Hatırlamak istemedikleri için sürgündüler belki.
İran…Gülmenin bile yasak olduğu ülke.
Ülkeyi şeriatla yöneten İslam Cumhuriyeti’nde gülmek hoş karşılanmaz. Çünkü; “Gülme ‘şimdi’ ve ‘burada’ gerçekleştiği için dünyevi zevkleri hatırlatır. Gülmeyle cenneti yeryüzüne, bu dünyaya getirmiş oluyoruz. Oysa tek tanrılı dinlerin mutluluk vaadi bu dünyada değildir, bu dünya gelip geçicidir, acıyla, zevkle, sınandığımız yerdir, çile doldurma yeridir.”*
İran’da gülmek yasak, dans etmek yasak, şarkı söylemek yasak, enstrüman çalmak yasak, alkol yasak… Dünyevi zevklerden korkulur. Bu korkuların başında da cinsellik gelir. Bu sebeple en çok korkulan kadındır. Kadın günahkardır. Adem’in hikayesinde olduğu gibi cennetten kovulma sebebidir. Her türlü kötülük beklenir ondan. Kontrol altına alınmalıdır.
İran’da kız çocukları dokuz yaşından itibaren saçlarını kapatmak zorunda. Uzun kollu ve kalçalarını kapatacak şekilde giyinmek zorunda. Turist olsanız bile bu şekilde giyinmek zorundasınız. Kız çocuklarının evlenme yaşı 13.
İran’da flört etmek yasak. Evli olsalar bile çiftler el ele dolaşamazlar. Kadınların birinci ve ikinci derece akrabaları dışında (nikah düşmeyen) erkeklerle tokalaşmaları yasak. Kadınlar erkeklerle okul, toplu taşıma araçları, düğünler gibi kamuya açık alanlarda ayrı ayrı bulunurlar.
Uyuşturucu yasak ama yasaklar, cezaları çok ağır olsa da uyuşturucu tüketimini azaltmıyor. İran, Afganistan’dan çıkıp Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden çok büyük bir uyuşturucu trafiği üzerinde. Ülke içlerinde tüketimde giderek artıyor. Devletler uyuşturucu trafiğinden çok para kazanıyor.
Seks işçiliği yasak. İran uzun zamandır süren yüksek enflasyon sebebiyle yoksullaşan kadınların, seks işçiliği yapmasını engelleyemediği gibi sayısını artırıyor. Yasak kadınların daha da güvencesiz olmasına sebep oluyor. Kadınlar, onlarla seks yapan erkekler tarafından sürekli şikayet edilmekle tehdit ediliyor. Hapis, kırbaç ve recm cezası ile karşı karşıya kalıyorlar.
İDAM CEZASI DEVAM EDİYOR
İran’da hapis cezası dışında cezalar var. Recm cezası; kadınlar göğüslerine, erkekler bellerine kadar toprağa gömülür ve çevredeki insanlar tarafından ölene ya da kaçabilene kadar taşlanır. Uzuv kesme cezası da hala geçerli İran’da. Kırbaçlama çok yaygın bir ceza şekli. Kimi zaman halka açık alanlarda yapılır infaz. En yaygın cezalardan biri de idam. Nüfusa oranlandığında dünyada en çok idam infazı yapan ülke İran. Çocuklar hakkında da idam kararları verilebilir. İdamlarda yine halka açık alanlarda gerçekleştirilebilir. Kimi zaman vinçlerle yapılır bu işlem. Kullanılan yöntemden dolayı 10-20 dakika sürebilir infaz işlemi.
İran ceza sisteminde tövbe ederseniz affedilme ihtimaliniz var. İdam cezası alsanız bile.
Eşcinsel ilişkiler de yasak İran’da. Ölüme varan cezalar verilir.
Kadınlar için ayrımcı kanunları vardır. Erkekler sözlü olarak boşanabilir, kadınlar ancak mahkemede boşanabilir. Boşanmış kadın yeniden evlenirse, kocası ölmüş olsa bile çocuğunun velayetini kaybeder. Evli kadın kocasının izni olmadan pasaport alamaz. Dul kadın kocasının mirasının sekizde birini alır.
Hicap, İran İslam Cumhuriyeti için varlık sebebidir. Hicap kadından çok; yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık ve öldürülen binlerce insanın bedenini örtüyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin hijabtan vazgeçmemesi bundan. Yapısı itibariyle giderek benzediğimiz İran devletinin bu sorunları uzun bir yazının konusu.
Bahman Ghobadi şimdi sürgünde, Cafer Penahi cezaevinde. Kiarostami artık hayatta değil. Onu en son sosyal medyada, hasta yatağında bir şarkıyla gözlerinden yaşlar süzülürken gördük;
“Bir ömür daha lazım, vefatımızdan sonra / Çünkü bu ömrümüzü umut etmekle geçirdik.”
*Cebrail Ötgün / Uluslararası Felsefe, Eğitim, Sanat ve Bilim Tarihi Sempozyumun Bildirisi
Meliha Yıldız: 1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı, bu onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit’i 2021 yılında yazdı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***