Dr. İlhan Döğüş
Şimdi bu noktada şöyle bir öneri geliştirmek istiyorum: Madem illa faizleri arttırarak sıcak para çekmek istiyorlar ve bu sayede Dolar-TL kurunu düşürmek istiyorlar; o halde merkez bankası kredi faizlerinin de artışına sebep olacak olan politika faizini artırmak yerine, Hazine çok daha fazla uzun vadeli tahvil ihraç ederek tahvil faizlerini yukarı çekip sıcak para cezbedebilir. Nihayetinde bu yabancı sermaye gelip merkez bankasına borç vermeyecek, burada sıcak parayı çekecek olan tahvil faizidir. Kredi faizlerini de artırarak ekonomiyi daraltmanın, firmaları iflasa sürüklemenin maliyetine katlanmaya gerek yok.
Zaten kamu yatırımları yoluyla ekonominin istikrara kavuşması ve özel sektörde yatırım ve kar imkanlarının genişlemesi sayesinde Türk borsası da cazip olacağı için borsaya da bir yabancı sıcak para akışı gerçekleşecektir, bu da Dolar-TL kurunu düşürecektir.
Hukuka, demokrasiye ve Avrupa Birliği rotasına geri dönmek, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ı ve diğer tüm siyasi tutsakları serbest bırakmak, yani güvenilir ve istikrarlı bir politik ortam yaratmak, çok daha yapısal ve güçlü bir kur düşürücü etki yaratacaktır.
REEL FAİZLER POZİTİF Mİ OLMALI İLLA?
Gelelim reel pozitif faiz meselesine. Yine ana akımcılar ve ana akımın ezberlerinden kurtulamamış kimi heterodoks iktisatçılar, reel faizlerin pozitif olması gerektiğini savunuyorlar. Bugün resmi enflasyon Türkiye’de %85. Faizi %10’dan %85’e çektiğimiz zaman binlerce firma batar çünkü birçok firmanın ve hane halkının da hem kısa dönemli borçların toplam borçlar içindeki payı hem de borçların gelirlere oranı oldukça yüksek. Böyle sert bir faiz artışı ekonomiyi büyük bir türbülansa ve toparlaması zor bir sert daralmaya sürükler.
Post-Keynesyen iktisat içerisinde faizlerin nereye park edilmesi gerektiği konusunda 3 farklı yaklaşım var (bkz. Rochon, 2007). Bunları Oktay Özden yazısında kısaca özetlemişti. Ben faizi nereye park etmek gerektiğine, gelir ve servet dağılımına bakarak karar verilmesi taraftarıyım. Eğer gelir ve servet eşitsizliği çok yüksekse, yani orta-sınıf zayıfsa, bu durumda MMT’nin kurucularından R. Wray’in ‘nominal faizleri sıfıra park etmek’ yönündeki önerisini destekliyorum. Çünkü eşitsizlik yüksekse tasarruf edebilenler zaten gelirleri enflasyon kadar veya enflasyondan daha fazla artan üst gelir grubudur ve onlar harcamalarını tasarrufları içerisinden finanse etmiyorlar. O nedenle tasarruflarının reel değil nominal büyümesi ile ilgilenirler çünkü hali hazırda en yüksek miktarda ve en yüksek kaliteli tüketimlerini finanse edebilecekleri bir gelir düzeyleri ve gelir artışları var zaten. Dolayısıyla bu en üst gelir grubuna pozitif reel faiz sunmak uğruna firmaları iflasa sürüklemenin, yığınları işsiz bırakmanın anlamı yok.
Tasarruflarının reel büyümesiyle ilgilenenler, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde o tasarruflarıyla bazı büyük harcamalarını finanse etmeyi planlayan orta sınıflardır. Bunun yerine orta sınıfı genişletici ve gelir dağılımını düzeltici yukarıda saydığım kamu yatırımı ve kamu istihdam politikaları devreye sokulmalı. Öte yandan ana akımın söylediğinin aksine reel faizler tasarrufları belirleyen bir faktör değildir. Tasarruf, Keynes’in vurguladığı üzere, temel olarak gelir düzeyinin bir fonksiyonudur, gelir düzeyi tarafından belirlenir. Eğer gelir ve servet dağılımı mümkün mertebe eşit dağılmışsa ve geniş bir orta sınıf varsa ve enflasyon da yeterince düşükse, bu durumda Marc Lavoie ve Mario Seccareccia’nın Italyan post-Keynesyen Luigi Pasinetti’den yola çıkarak yaptıkları ‘reel faizin emeğin verimlilik artışına eşitlenmesi’ önerisini destekliyorum, ki faiz bir bölüşüm enstrümanı olmasın, bölüşüm konusunda nötr bir noktada dursun.
Peki böyle sabit nominal ve negatif reel faiz politikasının finans piyasaları üzerindeki etkisi ne olur? Negatif reel mevduat faizinin bankaların kredi-mevduat oranını arttırarak bankalar için likidite ihtiyacı yaratacağı açık. Fakat merkez bankası bankaların bu likidite ihtiyacını tam karşılarsa (ki merkez bankaları bunu her zaman tam karşılayabilir herhangi bir finansal kısıtları yoktur çünkü merkez bankaları da bankalara verdikleri rezerv parayı yoktan yaratırlar) ve daha önemlisi Hazine de bütçe açığı vererek özel tasarrufları, mevduatları arttırırsa, bu negatif reel faizin finansal istikrarsızlık yaratma riski önemli ölçüde bertaraf edilmiş olur. Borsalardaki şişmeyi ise regülasyonlarla kontrol etmek mümkün. Keza finansal kar vergisi de başka bir etkili regülatif faktör olmanın yanı sıra piyasadaki fazla para miktarını emerek finansal varlık fiyatlarının aşırı şişmesine ket vurur. Zaten maliye politikasının yeniden bölüşümcü olarak tasarlanması da gelir ve servet dağılımı eşitsizliğini azaltarak aşırı tasarrufları da azaltacak olması, finansal varlıklardaki aşırı şişmeyi daha kökten çözen bir etken olacaktır. Keza eşitsizliğin azalması harcama eğilimini arttırdığı ölçüde firmaların tasarruflardan kaynaklanan likidite açıklarını hisse ihraç ederek kapatma yolunu değil, ürettikleri mallarını satarak hasılat elde etme sayesinde kapatma yolunu güçlendirecektir. Bu da borsadaki şişmeyi engelleyecek bir diğer etkendir.
Peki kur istikrarı konusu? Zaten kamu yatırımları yoluyla dış ticaretin kompozisyonunu dönüştürmeyi önerdik. Bu da ithalata bağımlılığı azalttı ve dolayısıyla döviz kurunun fiyatlar üzerindeki etkisini azaltmış olduk. Ayrıca zaten kur korumalı mevduat uygulaması sayesinde içerideki döviz talebini de dindirmeye yoluna gidildi ki enflasyon maliye politikasıyla ve gelir politikasıyla çok daha etkili ve yapısal olarak indirilirse, vatandaşın kendisini enflasyondan korunmak için dövize geçmesi gereği de kalmayacaktır. Dolarizasyonun bertaraf edilmesi de bankaların TL kredi- mevduat oranını düşürerek ve böylece likidite ihtiyaçlarını azaltarak finansal istikrara katkı yapan bir diğer etmen. Olası ani ve yapısal sorunlardan kaynaklanmayan kısa ve geçici kur artışlarına karşı rezerv satışları veya geçici küçük faiz artışlarıyla cevap verilebilir ve faiz tekrar park edildiği noktaya gelebilir böyle özel durumlarda.
Özetle, faizi sabitleme ve iktisat politikasını maliye politikasına odaklama, para politikasını da finansal istikrara odaklama önerim, orta uzun vadede gerçekleştirilebilecek bir politika önerisidir. Faizi sabitlemek için yukarıda özetlemeye çalıştığım üzere, önce kur baskısından kurtulacak şekilde dış ticaret kompozisyonunu değiştirmek ve bunu gerçekleştirmek yönünde etkili kamu yatırımlarını devreye sokmak, yapısal politik ve ekonomik belirsizlikleri bertaraf etmek, demokrasiye dönmek, enflasyonu verimlilik artışı sayesinde düşürecek olan kamusal yatırımları ve yapısal dönüşümleri gerçekleştirmek gerekiyor.
Dolayısıyla faizleri şu an indirmek de hata, arttırmak da. Faizleri indirmek Erdoğan’ın beklediklerini üretmiyor, faizleri artırmak da ana akımcıların beklediklerini… Erdoğan ve hükümeti yanılıyor diye, merkez bankalarının zarar etmeyeceğini ve merkez bankalarının ve devletlerin batacağını sanan; kamu harcamasının vergiyle ve kamu borçlanmasıyla finanse edildiğine inanan; kredilerin mevduattan verildiğini sanan, yani özetle ekonomiyi yanlış anlayan; hükümete sadece faiz konusunda muhalif olan ana akımcılar da doğrulanıyor değil.
SON
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***