Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Biden’ın yerli üretime teşvik adımı ne anlama geliyor?

Biden’ın yerli üretime teşvik adımı ne anlama geliyor?


Fabrikanın toz tutmuş ekipmanları, işinden edilmiş işçileri gibi âtıl biçimde bekliyor. Müjde mi denmeli, öyle mi bakmalı belli olmayacak şekilde uzaklardan 500 milyon dolarıyla gelen yeni patron; fabrikaya can suyu olma ihtimalini yanında getiriyor. Ancak işler kâğıt üstünde kulağa çok hoş gelse de işçiler arasında yaşanan kültürel farklar yeniden kendini gösteriyor. Ekonomi gerekçeleri sarih olan bu adım, insan ilişkilerinde tıkanıyor. Tıpkı ABD’de hazırlanan Şok Terapi reçetesinin 1990’lar Rusya’sında sırıtması, elbisenin standart oluşunun bedenlerde neden olduğu potluk gibi Rusya’da da potluklar oluşuyor.

KAPANAN BİR FABRİKANIN DİRİLİŞİNİN ANLATTIKLARI

Biri ABD’de diğeri Rusya’da geçen her iki hikâye aslında bir ekonomi reçetesinin iki yüzü. ABD’de geçen hikâye şöyledir: Ohio’da bulunan ve General Motors’a ait olan bir otomobil camı üretim fabrikası 2008 krizinin ardından kapanır. Çin’den gelen yatırımla yeni bir veçhe kazanmaya koyulur. 500 milyon dolarlık bu yatırım, Çin’den gelen işçilerle Amerikan işçileri arasındaki farklılaşmanın billurlaştığı adres olarak ekonomiye dair ezberleri de sorgulatır.

Steven Bognar ve Julia Reichert tarafından perdeye aktarılan bu belgesel, Amerikan Fabrikası, American Factory. Sevgili Şenay Aydemir’in ifade ettiği üzere “bir sınıf iki tulum” gerçekliğidir. Aydemir, filmin en çarpıcı sahnelerinden birini kaleme aldığı yazısında okuyucuya aktarır:

Belgeselin hemen başında fabrikada işe başlayan eski bir General Motor işçisi, sevinçli olduğunu çünkü yeniden ‘orta sınıf’ olabileceğini söylüyor. Ancak işe başladığında on yıl önce kazandığı paranın sadece yarısını kazabildiğini fark etmesi onun için büyük bir hayal kırıklığına dönüşüyor. Bir başka işçinin söylediği “GM bana harika bir hayat sunmuştu. Kepenkleri indirdikleri gün o hayatım son buldu. Bir daha asla o miktarda para kazanamayacağız. O günler geçti artık” sözleri aslında durumun özeti gibi…

Filmde karşılık bulan hikâye aslında 1980’lerden 2020’lere uzanan bir ekonomik yeniden şekil alışın izleğidir. Ancak bu modelde nasıl ki “orta sınıf olamayacağını artık anladım” diye bir işçi varsa, süre gelen ekonomik yapılanmada da hegemonyamı böyle sürdüremeyeceğimi anladım diyen bir ABD var artık, nedeni ve izlenen yönteme bakalım:

NEOLİBERAL MODELİN ALTERNATİFİ Mİ GELİYOR?

Margaret Thatcher’ın “başka alternatif yok” diyerek umuda, refaha giden yol olarak işaret ettiği neolibaralizm, temelde devletin sermayenin önündeki engellerin kaldırılması, faizden, teşvike geri çekilmesi ve özelleştirme motivasyonuyla kendini yeniden konumlandırışı olarak kabaca özetlenebilir. İçeride yaşanan bu dönüşüm uluslararası ayağındaysa yatırıma açılan ülkelerde uygulanacak standartlar ince hesaplarla ortaya kondu. Bu istikametten gidildiğinde Rusya bir fiyasko öyküsü olsa da Çin adaptasyon kapasitesiyle bir başarı öyküydü. Ancak Çin, neolibaralizmin amentüsü Washington Uzlaşması’nı birebir almak yerine kendi uyarladığı ve adını Pekin Uzlaşması olarak koyduğu modelle ilerledi, hatta bunu örnek alan çok fazla ülke de oldu.

Esen küreselleşme rüzgarıyla dev şirketler üretimlerini emeğin sudan ucuz olduğu, insan canının pek de kıymet taşımadığı coğrafyalara taşıdı. Küresel tedarik zinciri, Asya’dan yüklenen ve Batı’ya doğru seyreden gemilerin çizdiği istikameti adres edindi. Yerleşik bu konumlanma bir süre sonra üretimde yaşanan kaymayla devletler nezdinden verilen dış ticaret açığı, Çin ekonomisinin yıllık yüzde 10 düzeyinde büyümesiyle görünür oldu. İşçiler nezdindeyse bu durum işten çıkarmalar ve eriyen orta sınıf anlam kazandı.

Elbette bugün “neoliberalizm/ post neoliberalizm tıkandı” söylemleri işçilerin, emeğin yaşandığı sıkıntılar nedeniyle değil, sistemdeki rekabette beklenmeyen Çin lehine gelişmenin ABD nezdinde gerilemeyle noktalanmasından kaynaklanıyor. ABD bugün hala dünyanın en büyük ekonomisi, ancak Çin’in yakaladığı ivme, tedarik zincirinin merkezi olması bu anlamda yeni bir yöntem arayışını beraberinde getirdi.

BİDEN’İN TEŞVİK PLANI: YERLİ MALI HERKES ONU KULLANMALI

Beyaz Saray yönetiminden 17 Ağustos’ta geçen bir yasa, bu yeni ekonomik modelin adeta işaret fişeği oldu. Biden’ın imza koyduğu “Enflasyonu Düşürme Yasası”, iklim ile mücadele için 369 milyar gibi bütçe içeriyorken aynı zamanda getirdiği teşviklerle yeni bir tartışmaya kapı araladı. Bu yasa ve peşi sıra gelen düzenlemeler kendi teşvik mimarisini oluşturuyor, yani devlet piyasada yeniden görünür oluyor. Yarı iletkenlerden, yenilenebilir enerjiye: metallerden tedarik zincirinin ülke içinde oluşturulmasına dayanan bu mimariye ayrılan bütçe 1 trilyon dolar. Bu adım ABD genelinde partiler üstü ve sağduyunun sesi olarak kabul görüyor.

Teşviklerin odaklandığı nokta, menşe. Basit bir anlatımla yerli malı/yerli üretime yönlendirme. Bir örnek vermek gerekirse, elektrik araç kullanımı içinde devlet 7500 dolarlık bir destek sağlayacak, ancak bunun bir şartı var. Araçlar ABD’de üretilmeli. Dahası bu elektrik araçların bataryalarının da en az yüzde 50’si ABD’de üretilmeli. Benzer bir durum rüzgâr, termal ve güneş enerjisi için de geçerli. Yerli üretim özendirilmeli ve bu konuda devlet cömert davranmalı.

ABD’nin uyguladığı bu yöntemin temel üç hedefi var. İlk olarak Çin’den gelen meydan okumayı usulünce savuşturmak. İkincisi, belirli oranda gerilemiş olan ABD sanayi üretimini canlandırmak. Son olarak, iklim hedefleriyle örtüşecek şekilde bu yeniden oluşturulan mimaride daha yeşil ve iklim dostu bir model oluşturmak. Elbette bir ülkede uygulanan teşvik modeli bugünden yarın küresel sistemi değiştirmeyecektir, ancak bu ülke diğerlerinden farklı olarak yara bere alsa da yaldızları dökülse de hegemon olan ABD.

Enerji faturalarıyla boğuşan Ukrayna’ya yollanacak askeri destek konusunda ayrışan AB’nin ABD’den gelen bu adım karşısında ne yapacağını şimdiden söylemek güç, ancak benzer bir hat izleyeceğini de kestirmek orta vadede akla yatkın olanı. Diğer iki önemli ABD müttefiki Japonya ve Güney Kore’nin var olan bu yeni rekabet biçimi karşısında bütçelerinde, maliye politikalarında yeni bir yola girme ihtimalleri hiç de az değil. Yani, ABD müttefiklerinin de benzer bir yolla ilerleyeceği söylenebilir. Özellikle pandemi ödeminde tedarik zincirinde görülen sıkıntılar, küreselleşme rüzgarlarını tersine çevirmede pekiştirici oldu. Üstelik bunu yalnızca ABD müttefikleri değil, tüm dünya yaşadı. İşte bu nokta kendine yeter olma ve ekonomiyi güçlendirme yeni bir modele kaymanın da zemini oldu.

Özetlemek gerekirse, 2020’de başlayan pandemi, küreselleşmeye dönük olan bazı soru işaretlerini daha belirgin kıldı. Çin’in yükselişi ABD’nin son on yılına damga vurdu. Çin’in yükselişi ve ABD’ye meydan okumasıyla pandeminin yan etkilerinin kesişimi, dünya ekonomisinin seyri açısından devletlerin daha görünür, yerli üretimin daha evla bulunduğu bir yola kapı açıyor. Bu zeminde bazı ezberler bozulduğu gibi rekabetin jeopolitiği de içerecek şekilde keskinleştiği bir dönem başlıyor.


Mühdan Sağlam: Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda “Rusya Federasyonu’nun ve Rus Dış Politikasının Dönüşümünde Enerjinin Rolü” başlıklı teziyle 2021’de tamamladı. 2014-2017 arasında AA Energy Terminal’de enerji analistliği yaptı. 2018-2021 arasında Gazete Duvar’da dış politika/ekonomi, enerji analisti ve köşe yazarı olarak çalıştı. Enerji şirketleri devlet ilişkisi, Rusya enerji politikası, enerji ekonomi politiği, ekonomi politik temel ilgi alanıdır. Bu alanda pek çok makalesi, uluslararası yayını vardır. 7 Şubat 2017’de çıkan 286 KHK ile Barış için Akademisyenler: Bu Suça Ortak Olmayacağız isimli bildiriyi imzaladığı için üniversitedeki görevinden ihraç edilmiştir. Gazprom Rusya’sı: Rusya’da Devletin Dönüşümü isimli kitabın yazarıdır.

Mühdan Sağlam

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version