Seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılması neredeyse kesinleşeli beri sadece Türkiye değil, Türkiyeli göçün yoğun bulunduğu ve önemli bir seçmen kitlesi oluşturduğu Avrupa ülkeleri, özellikle de Belçika hareketlendi.
Tayyip Erdoğan da, Avrupa’daki seçmenlere yönelik kampanyasını 27 Ocak’ta Heusden-Zolder’de AKP Genel Başkan Yardımcısı Efkan Ala başkanlığındaki bir heyetin de hazır bulunduğu ilk seçim toplantısına telefonla katılarak yaptı. Erdoğan, “İnşallah 14 Mayıs bizim için yeniden sandıkların patlatıldığı bir uyanış olacak ve Avrupa da buna en güzel cevabı verecek” dedi.
Özünde, AKP’nin Belçika’daki seçim kampanyası 2018 seçimlerinden bu yana hiç durmamıştı ki… Bir yandan AKP’nin Avrupa’daki yandaş örgütü Uluslararası Demokratlar Birliği (UİD), onun yedeğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin büyükelçiliği ve konsoloslukları, Türk Diyanet Vakfı, bilcümle cami dernekleri ve rejimin papağanlığını yapan medya kuruluşları her daim Erdoğan diktasının hizmetindeydi… Bittabi, birkaç istisnası dışında, Belçika seçimlerinde çifte vatandaş Türk seçmenlerin tercih oyları sayesinde federal, bölgesel ve yerel meclislere seçilmiş olanlar da…
Bu destekler sayesindedir ki, tıpkı komşu ülkeler Fransa, Almanya ve Hollanda’da olduğu gibi, Belçika’da da AKP 2018 seçimlerinden oyların yüzde 64,3’ünü alarak büyük bir zaferle çıkmıştı.
Uğradığı tüm baskılara, tehditlere ve hattâ fiziksel şiddete rağmen HDP’nin Belçika seçimlerinde oy oranı yüzde 9,6’yı bulurken, ana muhalefet partisi CHP, Türkiye’deki oy oranının yarısına dahi erişememiş, yüzde 10,6’da kalmıştı.
Yaklaşan 14 Mayıs seçimlerinde beş yıl öncesine göre ciddi bir değişim olacak mı?
Türkiye’deki gibi Avrupa ülkelerinde de kitle desteğini hızla yitirmekte olan AKP-MHP ikilisinin Belçika’daki oylarının önemli bir bölümünün, bu ülkedeki seçim hazırlıklarını aylarca önce başlatmış olan İYİP ve SP’ye kayacağında hiç kuşku yok… Özellikle aşırı milliyetçilerin MHP’den kopup İYİP’ye, Milli Görüş’çülerin ise SP’ye oy vermeleri hiç de şaşırtıcı olmayacak.
Türkiye’de olduğu gibi, Belçika’da da, gerçek demokrasiden ve kalıcı barıştan yana olan göçmenlerin HDP’ye, seçimden önce kapatıldığı takdirde de, onun dahil bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın önereceği listeye oy vereceklerinde kuşku yok.
6’LI MASA YA DA MİLLET İTTİFAKI’NIN BELÇİKA’DAKİ BİLİNMEZLERİ
Ana muhalefet partisi CHP’ye gelince, bu ülkede şimdiye kadarki performansıyla büyük bir başarı gösterebileceğinden kendi üyeleri dahi endişeli…
CHP’nin yurt dışı örgütlenme girişimi, ilk kez bundan 44 yıl önce, Başbakan Bülent Ecevit’in, NATO ve Avrupa Birliği’nin desteğini almak üzere kalabalık bir delegasyon ve gazeteci grubuyla geldiği Brüksel’de, 27 Mayıs 1978’de Heysel’deki büyük bir salonda Türkiyeli işçilere hitaben konuşmasının ardından başlamıştı. Ancak siyasal partilerin yurtdışı örgütlenmesi yasak olduğu için, resmen CHP adı altında bir örgüt kurulmamış, Ecevit sempatizanı bazı göçmenlere kişi olarak partiyi temsil etme yetkisi verilmişti.
CHP’nin kendi adı altında resmen örgütlenmesi ancak 2012 yılında yurt dışındaki vatandaşlara Türkiye seçimlerinde oy kullanma hakkı tanınmasından sonra başlamış, örneğin CHP Belçika Birliği 15 Nisan 2013’te, Brüksel’de genel başkan yardımcısı Faruk Loğoğlu ve Yurtdışı Örgütlenme Koordinatörü Ali Kılıç’ın da katıldığı bir törende 364 üyenin kaydıyla başlamıştı.
Geçtiğimiz Ağustos ayında CHP, Belçika dahil 15 ülkeden 43 parti örgütü temsilcilerinin katılımıyla İstanbul’da üç gün süren Yurt Dışı Örgütlenme Çalıştayı gerçekleştirmiş bulunuyordu.
Bu toplantının ardından Belçika’da önemli bir gelişme beklenirken, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mahkumiyeti üzerine 19 Aralık’ta Brüksel’de CHP Belçika Birliği tarafından düzenlenen “İmamoğlu’na Adalet” etkinliği sadece 15-20 kişinin katılımıyla gerçekleştirilebildi.
Katılımın böylesine düşük olmasında, gelecek cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu yerine İmamoğlu’nun aday gösterilmesi ihtimalinden duyulan rahatsızlık da rol oynamış olabilir.
Düşük katılımlı olsa da, bu etkinlikte CHP Belçika Birliği adına yapılan basın açıklamasındaki şu “devletçi” ifadeler gerçekten düşündürücüydü:
“Değerli arkadaşlar, bizler CHP Partisi olarak asla protesto gibi bir eyleme kalkışmayız. Bu bizlere ters bir davranıştır. Altı okun içerisinde devletçilik vardır. Biz devletimize sahip olan devletimize saygısı olan ve devletimize inanan bir kesimiz. Bu bağlamda da aslında biz burada devletimize sahip çıkıyoruz.”
Örgüt içindeki rahatsızlıklar üzerine harekete geçen eski başkanlardan Zuhal Kayhan’ın Türkçe medyada yaptığı bir çağrının ardından CHP Belçika Birliği Yönetim Kurulu, 5 Şubat 2023 tarihinde “Olağan Seçimli Genel Kurul” yapılacağını, gerekli çoğunluk sağlanamadığı takdirde, toplantının 19 Şubat 2023’te “çoğunluk koşulu” aranmaksızın gerçekleştirileceğini duyurdu.
Ancak bu toplantıdan sonradır ki, yaklaşan 14 Mayıs seçimlerine doğru 6’lı Masa’nın gerek cumhurbaşkanlığı, gerekse yeni Meclis’teki milletvekili bölüşümü, hattâ seçimde çoğunluk sağlanabilirse bakanlık paylaşımı konusunda varacağı anlaşmaların Belçika’da CHP, İYİP, SP, DEVA, GP ve DP örgütlerince nasıl özümseneceği daha net olarak görülebilecek.
AKP’nin 27 Ocak’ta Heusden-Zolder’de Erdoğan’ın telefon mesajıyla başlattığı “sandıkları yeniden patlatma” saldırısının Avrupa merkezinde hezimete uğratılması, sadece Emek ve Özgürlük İttifakı’nın özveriyle yürüttüğü çalışmalara değil, aynı zamanda 6’lı Masa ya da Millet İttifakı’nın “devletçi” değil, özgürlükçü ve katılımcı, “savaşçı” değil gerçekten barışçı bir tutumu ne denli benimseyebildiğini göstermesine bağlı.
Tekrarlıyorum… AKP-MHP İttifakı, geçen seçimlerde olduğu gibi, bu seçimde de sadece kendi örgütlerinin, Diyanet Vakfı’nın, onun emrindeki İslamcı ve ırkçı derneklerin değil, Türkiye Cumhuriyeti büyükelçiliğinin ve konsolosluklarının da tüm olanaklarını alabildiğine kullanacaktır.
Kanıt mı?
Erdoğan’ın da konuştuğu Heusden-Zolder’deki AKP ‘nin “Belçika’da Avrupalı Türklerle Buluşuyoruz” toplantısına Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi Bekir Uysal, Brüksel Başkonsolosu Umut Deniz ve Anvers Başkonsolosu Batu Kesmen de tam mevcutlu olarak katıldılar.
Büyükelçi Bekir Uysal sadece toplantıya katılmakla kalmadı, Anadolu Ajansı’nın verdiği habere göre, 2023’ün sadece cumhuriyetin 100. yıldönümü değil, aynı zamanda Belçika ile diplomatik ilişkiler kuruluşunun 185. yıldönümü olduğunu hatırlatarak bunun AKP propagandası için tepe tepe kullanılacağı müjdesini verdi.
ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NE BAŞVURU
Türkiye’nin Belçika’daki büyükelçiliği ve konsolosluklarının özellikle 12 Mart 1971 darbesinden bu yana devlet terörüne nasıl hizmet ve destek verdiklerini, bu uygulamaların 20 yıllık AKP iktidarı döneminde nasıl yoğunlaştığını, yarım yüzyıldır sayısız belgelerle dünya kamuoyuna açıklamıştık.
Bu hafta bize ulaşan bir bilgiye göre, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ağır insan hakları ihlallerini görüşmek üzere kurulan ve 24 Eylül 2021’de Cenevre’de Ankara rejimini işkence, yok etme, basın özgürlüğünü çiğneme, cezasızlık, yargı bağımsızlığını ve adalete erişimi ihlal ve insanlığa karşı suçlar konularında sorumlu bularak mahkum etmiş olan Türkiye Mahkemesi (Turkey Tribunal), bu kez de, “Faillerin cezasız kalmaması amacıyla 9 Şubat 2023’te La Haye’de Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’ne bir başvuruda bulunacaktır.
1998’de Birleşmiş Milletler’in Roma’daki bir toplantısında alınan karar uyarınca 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaya başlamış olan Uluslararası Ceza Mahkemesi, savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarını yargılayıp mahkum etme konusunda tam yetkilidir.
UCM’nin AIHM’den farkı, yukarıda belirtilen suçlardan dolayı devletleri değil, kişileri, yani o devletlerin sorumlu kişilerini yargılayıp mahkum etmesidir.
Turkey Tribunal raportörü Johan Vande Lanotte’un aynı gün bir basın toplantısıyla ayrıntılarını ve kanıtlarını açıklayacağı başvuruda Türk Devleti’nin işkence, keyfi/toplu tutuklama, malvarlığına/kurumlara el koyma, elçilik ve konsolosluklar eliyle pasaport ihlalleri başta olmak üzere “toplumun belli bir kesimine, inançları, siyasi görüşleri, etnik yapıları gibi sebeplerle sistematik, organize, yaygın saldırılar”dan dolayı yargılanması, bu suçların sorumlusu olan kişilerin mahkum edilmesi istenecektir.
Türk Devleti, geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, Avrupa İnsan hakları Mahkemesi tarafından sistematik insan hakları ihlallerinden dolayı on yıllardır defalarca haksızlıkları gidermeye ve tazminat ödemeye mahkum edilmişti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin geçen hafta açıkladığı verilere göre, 2022’de bu mahkemeye başvuruların yüzde 26,9’u, yani en yüksek sayıda olanları Türkiye’den yapılmış bulunuyor.
Buna karşılık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hemen tüm maddelerini fütursuzca çiğnemeye devam eden Ankara rejimine karşı hiçbir yaptırım uygulanmıyor.
İnsan hakları savunucusu Osman Kavala’ya uygulanan adaletsizlik nedeniyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin başlattığı ihlal süreci 21 Şubat 2022’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ulaşmış bulunuyordu…
Üzerinden neredeyse bir yıl geçti… Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala dahil, binlerce siyasi tutuklu ve mahkum hâlâ Tayyip’in zindanlarda…
Rusya Federasyonu’nu bir çırpıda Avrupa Konseyi’nden atanlar, hem ülke içindeki baskı uygulamalarında, hem de başka ülkelere karşı silahlı saldırılar konusunda en az o ülke kadar suçlu olan Ankara rejimi hakkında bir karar vermek için bekleye dursun…
Umarız ki, Turkey Tribunal’ın 9 Şubat’ta açacağı dava ile Tayyip Erdoğan ve onunla birlikte insan hakları ihlallerinde cürüm ortaklığı yapanlar bir an önce Uluslararası Ceza Mahkemesi önünde sanık sandalyesine oturtulur…
Yine umarız ki, 14 Mayıs seçimlerinde vatandaşın oyuyla alaşağı edilenler, hemen ardından uluslararası adalet divanı önünde hak ettikleri cezalara da mahkum edilir….
Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve beş ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek’e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***