Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yenikapı’dan Saraçhane’ye iki tarzı siyaset

Yenikapı’dan Saraçhane’ye iki tarzı siyaset


Bilinen son darbe girişimi savuşturulduktan, yani 15 Temmuz’dan sonra iki önemli sahne kurulmuştu. Önce TBMM’de “darbeye karşı milletçe birlik beraberlik kardeşlik içinde” olunduğu göstermek için partiler bir araya gelmişti. Öyle ya, Meclis’te grubu bulunan partiler, grubu bulunmayan partiler, Meclis’te bulunmayan partiler, herkes karşı çıkmıştı madem, bu ortak tutumu şöyle güzel bir fotoğrafla kamuoyu huzurunda darbelere karşı herkesin ne kadar da demokrat olduğunu dünya aleme göstermek lazımdı.

Ne var ki iktidardaki MHP ve AK Parti ile ana muhalefetin (galiba sonsuza kadar da öyle kalacak) temsilcileri dışında kimse alınmamıştı kadraja. Çünkü HDP, çünkü terör, çünkü Kürt. Çünkü darbeden önceki sistem de, o fotoğraftan anlaşılacağı gibi darbeden sonraki sistem de anti-Kürt bir sistem olacaktı.

Fotoğrafın teyidi başka bir fotoğrafla geldi, malum olduğu üzere “Yenikapı buluşması.” Yine HDP hariç, ana muhalefet dahil bir fotoğraf. O gün orada ana muhalefet partisi lideri, darbelere karşı birlik içinde olduğunu göstermek için hazır ve nazır bulunmuştu. Ne var ki iktidar bloku, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu iyi niyetli katılımını onun da aleyhine bir tiyatroya çevirmeyi ihmal etmedi, protokol yerini alabildiğine arkalara itti, mesela ordusu darbe yapmış genel kurmay başkanından daha düşük statüde tuttu.

SARAÇHANE SAHNESİ, İLK PERDE

Şimdi, darbe girişimini kendi darbeleri için fırsata (Allah’ın lütfu) çeviren ve elindeki güç çekiciyle herkesi olduğu yerde çivilemeye hiç ara vermeyen iktidarın, yargı eliyle Ekrem İmamoğlu’nu siyaseten katle, pardon, imhaya girişmesine cevap verilirken de iki sahne ve iki fotoğraf kadrajı çıktı ortaya. Önce, genel başkanı Almanya seyahatinde olmasına rağmen, mahkemenin kendini siyaseten yasaklı duruma getirme kararına karşı çıkan herkesi Saraçhane’ye davet etti. Yani seçilmiş başkanı olduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı binasının önüne.

Sahne kuruldu, perde açıldığında İmamoğlu, yine siyaseten yasaklı duruma getirilmiş CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile beraber sahnedeydi. Bu ilk perdede BTP lideri Hüseyin Baş ve EMEP lideri Ercüment Akdeniz dahil başka siyasi partilerden temsilciler de yer alıyordu. Mahkemenin hukuksuz kararına karşı şeksiz şüphesiz dayanışmaya gelmişlerdi. Ardından İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener aynı sahneye davet edildi. Akşener-İmamoğlu buluşması, sıcak, duygu dolu, etkileyici bir buluşmaydı. Sanki iki eski yoldaş, iki yakın akraba, iki siyasi dost bir araya gelmişti. “Altılı Masa”nın uyumunu, dayanışmasını göstermesi açısından etkili bir perdeydi.

SARAHÇHANE SAHNESİ, İKİNCİ PERDE

Bir gün sonra, Kılıçdaroğlu acilen Almanya’dan döndü. Altılı Masa buluşacaktı bu sefer sahnede. Sağlık mazereti bildiren Temel Karamollaoğlu hariç, hepsi geldi. Önce İmamoğlu çıktı, sonra tek tek liderleri sahneye çağırdı. Bu ikinci perdede, bir gün önce dayanışmaya gelen kimse davet edilmemişti. İmamoğlu konuşmasında, “Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı” edasıyla değil, İstanbul Belediye başkanı olarak sahne aldığını ortaya koymaya özen gösterdi. O, 16 milyonluk İstanbul seçmeninin tercihiyle seçilmişti, böyle olur muydu?

Gerçi, “Altılı Masa’nın neferiyim” diyerek, CHP’li bir belediye başkanı olmaktan daha fazla görevlere talip olduğunu, sözün özü, cumhurbaşkanlığı adaylığını istediğini imaen olsa ortaya koymaktan imtina etmedi. Sonra gelen Kılıçdaroğlu, “İstanbullulara hizmet etmeye devam edecek” diyerek, bu telebe sıcak bakmadığını gösterdi. Kılıçdaroğlu’na göre “zulüm bu kararla başlamamıştı, eskiden beri vardı” ama bu tezine sadece CHP’ye yapılan haksızlıkları örnek göstermekle yetindi. Davutoğlu, seçmen iradesine bir saldırı olduğunu vurguladı.

BİR BABACAN İLE YAZ GELİR Mİ?

DEVA lideri Ali Babacan, Kürt ve Alevilerin eşit yurttaş kabul edilmediğini vurgulayarak ve Selahattin Demirtaş adını anarak, zulmün sadece eskiden beri var olmakla kalmadığını, aynı zamanda başkaları için de yürürlükte olduğunu vurgulayarak “ittifak çerçevesi”nin geniş tutulmasından yana olduğunu ortaya koydu. Saraçhane sahnesine ikinci defa çıkan Akşener ise ortaya İmamoğlu muhabbetini koydu: Laflarından çok davranışları ile jestleri ile İmamoğlu’na sadece haksızlığa uğramış bir belediye başkanı gözüyle bakmadığını gösterdi. Mesela İmamoğlu-Kılıçdaroğlu sahne selamlaşması, mesafeli iki kişinin karşılaşması gibiydi, Akşener ise abla-kardeş, ana-oğul, lider-selef… selamlaşması yapıyordu.
İmamoğlu’nun da, diğer liderlerin de konuşmalarında “16 milyonluk İstanbul seçmeni” vurgusu vardı ama bu seçmenin içinde sahnede olmayan partilere gönül vermiş geniş kitlelerin esamisi okunmuyordu. (Babacan’ın Kürt ve Alevi isimlerini telaffuz etmesini ve Demirtaş atfını saymazsak ki o da seçmene değil haksızlığa uğramış bir siyasiye atıf idi.)

İKİ SAHNENİN BENZERLİĞİ, FARKI

Şimdi darbe sonrası ve karar sonrası sahneleri bir özetleyelim: Yenikapı, HDP’nin açıkça dışlandığı, CHP’nin de katılımının küçümsendiği bir şovdu. Saraçahne de yine HDP’nin açıkça dışlandığı, sadece Altılı Masa’nın öne çıkarıldığı bir şov oldu; o kadar ki, bir gün önce destek vermek için koşup gelmiş Ercüment Akdeniz ve Hüseyin Baş’a davet çıkarılmadığı gibi, bir teşekkür bile çok görüldü. Çağırılmadılar çünkü o zaman HDP’yi de çağırmak gerekirdi. Hasılı, Yenikapı da Saraçhane de “biz bize yeteriz” sloganıyla kurulan iki sahne oldu.

Peki İstanbul seçimi nasıl olmuştu? Nasıl olmuştu da İmamoğlu kazanmıştı? Binali Yıldırım’ın cismani varlığında kendisini temsil ettiren Erdoğan İstanbul’da nasıl yenilmişti? “Altılı Masa” liderlerinin seçmeni oy vermişti elbet.

Fakat HDP’nin taktik kararı, yani İmamoğlu’nu destekleme kararı olmasa kazanılabilir miydi seçim? Bu karar uyarınca sandığa giden Kürt seçmen olmasa kazanılabilir miydi? Herkes biliyor ki hayır. Üstelik, şimdi İmamoğlu’na yönelik hukuki saldırıyla garantiye alınmak istenen 2023 seçimi aynı destek olmadan kazanılabilir mi? Herkes biliyor ki hayır. Bu durumda, sahne alan herkes ne kadar adalet aşığı, ne kadar demokrasi meftunu, ne kadar eşitlikçilik düşkünü, ne kadar özgürlük sevdalısı olduğunu ortaya koyarken, bir şeyi, çok önemli bir şeyi hiç yokmuş gibi yapmaya niye bu kadar uğraşıyor? Haydi HDP’yi çağırmadınız çünkü (Aynı zamanda Erdoğan ile pazarlık imkanını elde tutmak isteyen) Akşener istemiyor, peki HDP seçmenine, Kürt seçmene bir lafınız da mı yok? Hani sayısız belediyesi aynı hukuksuz saldırıyla zimmete geçirilmiş Kürt seçmene? Hani gelecek seçimde de oyunu istediğiniz, istemeye mecbur olduğunu seçmene? Hem belediyesi alınan hem de hapse atılan Selçuk Mızraklı’nın dayanışma mesajına usulen bir cevaptan, bir selamdan sizi alıkoyan şey ne? Bir iki helalleşme lafı ve bir Ali Babacan nutku yeter mi sanılıyor?

KÜRT SEÇMENİ HAFİFE ALMAK

Erdoğan yönetimi bu mahkeme kararını sadece İmamoğlu’ndan korktuğu için aldırmadı, sadece İstanbul’u kaybetmenin acısından kurtulamadığı için de almadı, kendi baskıcı “tarzı siyaset”ine karşı “Altılı Masa”nın “terör kompleksi” diğer adıyla “Kürt kompleksi” ile malul tarzı siyasetinin güçlü cevap üretemeyeceği kabulüyle da aldı. Bu iki tarzı siyaset yürürlükte kaldığı sürece 2023 seçiminin mağlubunun, baskı ve adaletsizlikle iş gören iktidar olacağını kim neye dayanarak öne sürebilir? Baskı ve adaletsizlik tek başına seçim kaybettirse 1 Kasım 2015 seçimini kazanamazdı iktidar.

Hasılı kelam, ikinci Saraçhane buluşması, darbe sonrası Yenikapı buluşmasının kötü bir taklidinden öteye geçebilirdi; o sahnede şov yapan sadece Akşener de olmayabilirdi. Fakat bu imkan, hukuksuz karara karşı çıkanların alenen dışlanması ile heba ediliyor göz göre göre. Geriye, “İmamoğlu aday olur biz de kazanırız” mesajı kaldı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun aylar önce yaptığı, “Arkamda durmayacaksanız önümden çekilin” çıkışına cevap oldu bu mesaj. Fakat bu mesaja inanan varsa hem Erdoğan’ı hem de seçimin kilit ve anahtar seçmenini, yani Kürtleri çok hafife alıyor olmalı. Hiçbir şey, bir selam bile vermeden her şeyi yani iktidarı alabiliriz türküsü hamamda güzel gelebilir, sandıkta değil.

Ali Duran Topuz

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version