Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Rüzgar gülleri

Rüzgar gülleri


YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Habertürk yazarı Nihal Bengisu siyasi havanın değişiyor olmasına uygun olarak yeni siyasi tercihini açık eden bir paylaşımda bulunmasına AKP milletvekili Alpay Özalan laflar edince hayatı mücadeleyle geçmiş devrimci pozu verip “Biz 28 Şubat darbecileriyle mücadele ederken o Hakan Şükür’e yancılık yapıyordu” diye cevap verdi. 

Başta belirteyim, Nihal Bengisu ya da benzerlerinin ne düşündüğünün zerre kadar önemi, hele bir yazıya konu olacak kadar kıymeti yok. Ama bir prototip vaka olduğu için burada anlatıyorum. 

Alpay Özalan ile girdiği tartışmada hiç bahsi geçmemesine rağmen konuyu Hakan Şükür’e niye getirirsin? Evet bundan yirmi yıl önce Alpay Özalan ile Hakan Şükür milli takımda iyi anlaştığına dair birkaç haberi ben de hatırlıyorum ama burada Hakan Şükür’ün ismini zikretmenin anlamı nedir? 

Bilindiği gibi Hakan Şükür Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en önemli ve en kariyerli futbolcusudur. Nihal Bengisu’ya sormak lazım Hakan Şükür’le arkadaş olmak neden kınanması gereken bir durum olsun? Şükür, hırsızlık yaparken mi yakalanmış? Şike mi yapmış? Yüz kızartıcı bir olaya mı bulaşmış, kanunsuzluk, usulsüzlük, yolsuzluk mu yapmış? Türkiye Cumhuriyeti yasalarının ya da evrensel hukuk normlarının suç saydığı tek bir suçla mı anılmış? Hayır, bunları yapmadığı gibi ülkesine sadece başarı ve itibar getirmiş ve bu sayede bütün dünyada saygı görmüş bir isim. Onun bugün ülkesinden uzak yaşamasına sebep olan tek şey hırsızlara hırsızlık yapmayın, ülkeyi yasalara uygun yönetin demesinden başka bir şey değildir. 

Nihal Bengisu ve benzerlerinin bunu bilmiyor olması mümkün mü? Tabiki değil, peki en absürt bir tartışmada bile Hakan Şükür’ün ismini neden geçiriyor ve Alpay Özalan’ı ona yancılık yapmakla itham ediyor? Aklı sıra kendine koruma alıyor. Tıpkı bütün korkak omurgasız aydın geçinen sünepelerin yaptığı gibi en zayıf, en korumasız gördüğünü tekmeleyerek ülkeye hakim olan kanatlardan en az birinin koruması altına gireceğini düşünüyor. 

İşte bu, Türkiye gibi ‘aydını az gelişmiş’ ülkelerde sıklıkla görülen omurgasızlık rahatsızlığıdır. Bu tip aydınlara göre suçlu olman için suç işlemiş olmana gerek yok, güçsüzsen en başta suçlusun ve her türlü muameleyi hak etmişsin demektir. Bunlara göre kötü olan şey suçlu olmak değil güçsüz olmaktır. 

Nihal Bengisu Karaca prototipinin diğer baskın özelliği güçle ve güçlüyle olan ilkesiz ilişkiyi perdeleme çabaları. Bir zamanlar saltanat uçağından inmeyen ve televizyon programlarının demirbaşı olan Karaca ne zaman gözden düştü? Bir canlı yayında Erdoğan’a güya zor soru soruyormuş gibi yaptı. Erdoğan ise basın toplantısındaki gazetecilerden alkış isteyen bir adam; öyle ‘hem uçağa bineyim hem yandaş görünmeyeyim’ numaralarına gelmiyor. Karaca’nın kalemini kırdı ve oyun dışında bıraktı. O günden beri mevcut güç dengesini gözeten ama yumurtaları tek sepete doldurmayan, belli periyotlarda araya hukuk ve demokrasi çeşnileri katan çizgisini sürdürüyor. Ve böyle o kadar çok ‘aydın’ var ki etrafta, hepsinin yerine onu yazmayı seçtim.

Bir insanın korkmasını anlayabiliyorum. Korktuğu için zalimlerin hamile kadınlara musallat olmasına karşı söz söyleyemiyor, anneleriyle hapis yatan çocukları yazmıyor olmalarını da anlıyorum. Zalime karşı dik durmak, zalime zalim diyebilmek her babayiğitin harcı değildir bunu biliyorum. Ama bununla kalmayıp zayıf gördüğünü tekmelemek Necip Fazıl’ın tabiriyle tam bir ‘çukur insan’ özelliğidir. 

Karar ya da Milli Gazete gibi kağıt yığınları ve bu gibi gazetelerde yazan kimi yazarlar da bu çukurlukları sıklıkla yapıyor.  KHK ile işten atılmış, yetmemiş kanunun yazmadığı sebeplerden dolayı tutuklanmış, evde yiyecek ekmek bulamayan, çocukları aç insanların yardımına koşanlara yapılan operasyonları, tam da zalim yancısı gibi haberleştirenlere çukurluğun somutlaşmış hali desek yeridir. Gazetelerinin başına ‘hak geldi batıl zail oldu’ gibi, ne demek olduğunu tek bir gün bile düşünmedikleri anlaşılan ayetleri yazan bu adamlar, mazlumların yanında yer almadıkları gibi savaşta bile dokunulmayan kadın ve çocukların aç bırakılmalarında beis görmediler. 

Bunlar aç ve açıkta kalmış insanları tekmeleyerek akılları sıra kendilerini koruma altına alıyor. “Ben size muhalif gibi duruyorum ama asıl düşmanlarınıza karşı yanınızdayım. Bütün zulmünüzü ellerim terleyinceye kadar alkışlıyorum” sözünü fiilen söylüyorlar. 

Ya da Meclis Başkanı Mustafa Şentop gibi bunlar da devlet kararına(!) destek vererek o devletin kendileri için bir karar almamasını garanti ettiklerini sanıyorlar. 

Bunlar için söylenecek en hafif benzetme omurgasız rüzgar gülleri olacaktır. Tarihin sizi öyle ‘elimi yıkadım çıktım’ diye bırakacağını mı sanıyorsunuz. Zalim AKP-Ergenekon iktidarının zulmüne ve bu hale gelmesine verdiğiniz destekler söylediğiniz bir iki cümle ile aklanır mı sanıyorsunuz.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version