Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İrtica histerisi ve samimiyet testi!

İrtica histerisi ve samimiyet testi!


YORUM | MAHMUT AKPINAR

İrtica Arapça recaa kökünden geliyor, geri dönmek, gericilik diye tanımlanabilir. Bu kavramın ülke gündemine girmesi üzerindeki sis perdesi hala kaldırılamayan 31 Mart Vakası’na (1909) dayanır. Seküler, positivist, ulusalcı anlayışı temsil eden İttihat ve Terakki irticayı bu olayı müteakip kullanmış ve kontrolü eline almıştır. Cumhuriyeti kuran kadro, CHP ve türevi partiler de İttihatçı gelenekten gelmektedir. Ülkenin kaderine bir asırdan fazladır hakim olan, otoriter, sosyal mühendislik taraftarı İttihatçıların ve  Cumhuriyet elitlerinin en güçlü ötekileştirme aracı ‘İRTİCA’ olmuştur. 

Hiçbir hukuki metinde tanımı yapılmayan, sınırları belirsiz, sündürmeye müsait İRTİCA, muktedirlerin dindarları linç etmek, inançlı kimseleri yaftalamak için kullandığı kaypak bir kavramdı. Mürteci, İrtica etiketlerini hoyratça kullandılar, çok masumların canını yaktılar. Bugün kullanılan “FETÖ”ye benzer şekilde, birine “mürteci” dediğinizde polisin, yargıçların yapacağı çok şey kalmıyordu. Kişi masumiyetini ispat edene kadar ağır mağduriyetler yaşanıyordu. İrtica haberleri, dindarları aşağılayan manşetler askeri vesayetin yükseldiği, laikçilerin güçlü olduğu dönemlerde gündemden düşmezdi. O kadar asılsız haber yapıyorlardı ki Zaman Gazetesi bu yalanlarla mücadeleyi misyon edinmişti, “YALAN HABER DOSYASI” adında cilt cilt kitaplar oluşmuştu. Demokrasinin, hukukun yükseldiği dönemlerde etkisini yitirse de, kendisini “ülkenin sahibi”, “milletin efendisi” sanan Kemalistlerin, Beyaz Türklerin dilinden İRTİCA hiç eksik olmadı.

Erdoğan-Ergenekon ortaklığında bu yüzyılın 31 Mart Vakası olan 15 Temmuz senaryosu icra edilince kamuoyu yeni bir etiketle tanıştı. AKP ve müttefikleri “silahsız terör örgütü”, “legal görünümlü illegal yapılar” gibi yeni, hukuksuz, kaypak yaklaşımlar ürettiler. Artık İrtica kavramının yerini muhalifleri karalamak ve yok etmek için uydurulan “FETÖ” almıştı. Bunu öyle yoğun ve pervasız kullandılar ki “FETÖ” üzerinden yüzyılın insan kıyımını, kadro tasfiyesini, çökme işlemini yaptılar. İrtica gibi bu kavram da kaypaktı, belirsizdi, hukuk dışıydı. 

Epeydir cemaatler, tarikatlar rahattı. Zira İrtica rafa kalkmış, onun yerine başkalarının canını yaksa da kendilerine dokunmayan yeni bir etiket üretilmişti. İsmail Ağa Cemaati’nde yaşandığı iddia edilen, “çocuk yaşta evlilik”, “çocuğa taciz” iddiları gündemi kaplayana kadar irticayı pek duymuyorduk. “FETÖ” ile hedeflenen maksada ulaşılmış olmalı ki seküler kesimler irticaya geri döndüler. “Kapatılsın!” kampanyaları yapıldı, birikmiş irtica histerisi coştukça coştu. Eski günlerdeki gibi konu yine dindarları linç etmeye, dini değerleri aşağılamaya dönüştü. Ülke kısa sürede 28 Şubat atmosferine büründü.  Anlaşılan “FETÖ” üzerinden yaşanan kıyımlar, hukuksuzluklar laikçileri kesmemiş, İRTİCA üzerinden yeni kıyımlar, kapatmalar istiyorlar.

Altı yaşındaki bir çocuğu nikahlamak, evlendirmek ne hukuki ne İslami, ne de insanidir. Hiçbir insaf ve vicdan bunu kabul etmez. Suçun şahsiliği ilkesine riayet ederek hangi toplumsal kesimde varsa, “bir defadan birşey olmaz”, “küçüğün rızası var” demeksizin bu tür suçların üzerine gidilmeli. Erdemli, ahlaklı müminler yetiştirmesi beklenen tarikatların, tasavvuf ekollerinin misyonlarını tamamladıklarını bu dönemde çok da gerekli olmadıklarını düşünüyorum. Topluma hizmet üretmesi umulan bu yapıların siyasetle/iktidarla bu kadar iç içe olması yozlaştıklarının göstergesi. Ama dini veya değil, sosyal herhangi bi grubu, yapıyı güçlü ve hukuki delil olmaksızın “kapatalım” yaklaşımına karşıyım. Zira örgütlenme hakkına, temel özgürlüklere aykırıdır. Otoriter, baskıcı bir yaklaşımdır

Konunun en ilkesiz tarafı ise İslam düşmanlığının “kadın hakları”, “çocuk hakları” perdesiyle pazarlanmasıdır.  Başlarda bu iş dindar oyları konsolide etmeye yönelik Erdoğan’ın seçim öncesi manipülasyonu olabilir diye düşündüm. Lakin bilinen Kemalist/seküler kişiler de topa giriyor ve konuyu topyekun lince dönüştürüyordu. Eğer mesele gerçekten çocuk haklarını ve kadın özgürlüğünü savunmak ise benzer tepkiyi devletin kontrolündeki yetiştirme yurtlarında çok yaygın çocuk istismarlarına da vermelerini beklerdik.  Herkes yıllardır bilir ki devlete emanet edilmiş kimsesiz kız çocukları fuhuş sektörüne, erkek çocukları mafyatik yapılara malzeme yapılır. Keza 7 yıldır AKP rejimi onbinlerce masum kadını bebekleriyle birlikte hapislerde tutuyor. Yasalara aykırı şekilde doğum yaptığı gün tutukluyor. Bu kadınların tamamına yakını eğitimli, öğretmen, akademisyen, avukat… Türkiye kadınların ve bebeklerin en fazla hapsedildiği ülke. Ama sanırım başörtülü oldukları bebekleri de onların kanından olduğu için (az sayıdaki istisna hariç) Kemalistlerin, sekülerlerin savunmasını hak etmiyorlar.

Mesele kız çocuklarının eğitilmesi, meslek edinmesi, kendi ayakları üzerinde durması ise Türkiye’de 1 gecede 17 Üniversite, her biri çok başarılı 1200 okul kapatıldı. Bunlar öğrencilerinin yarısı kadınlardan oluşan, kadınlara dil, bilim öğreten okullardı. Buralardan çok sayıda bilim kadını, kadın girişimci, hekim, öğretmen çıktı. İçlerinde galaksi keşfedip o galaksiye adını veren ve ABD’de heykeli dikilen bilim kadını dahi var. Binlerce okulda, onlarca yıl en küçük bir taciz, tecavüz, yüz kızartıcı vaka yaşanmadı. Ama kadın hakkını, eğitimini düşünen “çağdaş” kesimlerden bu okulların kapatılmasına ve bu kadınlara yapılanlara dair itiraz duymadık!

Neden acaba?

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version