Peru başkanı Pedro Castillo, yeni tip, Post-neoliberal darbe biçimlerinden biriyle devrildi. Daha kolay bir darbe biçimi bu. Öyle, yok şu kanalı işgal et, yok bu televizyonu ele geçir diye filan uğraşmak gerekmiyor, bu kanal bolluğunda. Bir azınlık yönetim biçimi olarak burjuva demokrasisinin, domino oyununda, ittifaklardan birini ya da birkaçını kenara çekip, ellerine bir iktidar tutuşturuyorsunuz, darbe oluveriyor. Peru’nun komşuları, Brezilya ve Peru’da da böyle olmuştu. Hani hasbelkader arada biraz düzgün birini seçmişse halk, eğer kullanma kılavuzuna uymazsa ve biraz gerçek egemenin istediğinin dışına çıkıverirse, altından sandalyeyi çekip, yanındakine veriyorsunuz tamam. Alın size yeni bir darbe. Hadi yine sokaklara düş, gösteriler yap ve yasal mermiler ye, dur.
Nedir yahu, bizim bu devletlerden çektiklerimiz…
Bir köy öğretmeniydi Castillo ve hani öyle bir masa tarafından, masabeyi’nin, ‘Castillo, gel buraya’ diye sevecen ve samimi bir çağrıyla da aday olarak gösterilmemişti. Bizim pek alışık olmadığımız bir yoldandı, başkanlığa seçilişi. Yani öyle piyangodan filan çıkmadı. 2017 yılında ülkeyi boydan boya saran, birçok başka grevi de harekete geçiren, öğretmenler grevinin öncülerinden biriydi. Bildik tanıdık nedenlerdendi, bu grev.
Düşük maaşlar, kısıtlanan sosyal haklar, yerlerde sürünen eğitim kalitesi ve eğitime ayrılan bütçenin düşüklüğü gibi neoliberal konulardı bunlar. Biraz acemiliği vardı tabii ki Castillo’nun, mesela hükümete, başkan seçildiğinde, hükümet olunabilir, zannediyordu. Halbuki, komşu Bolivya’da Evo Morales, çok daha örgütlü bir halk hareketi ile başkan olarak seçilip, hatta anayasa değişikliği de yine referandumla kabul edilmiş olduğu halde, Anayasanın maddelerini yaşama geçirememiş, mesela Toprak Reformu yapamamıştı ve çaresizlikten, açlık grevine başvurdu!
DEVLET BAŞKANLIĞI ENTERESAN BİR ŞEY…
Enteresan bir şey bu devlet başkanlığı, olsan bir türlü, olmasan bir türlü…
Castillo iyi şeyler yapmaya çalıştı aslında, zaten darbe başarılı olduğu için bunu anlamışsınızdır. Mesela başkanlık uçağını satışa çıkarmıştı. Bunu Meksika başkanı Obrador da yapmıştı ama 3 yıldır hiç alıcı çıkmadı. Maliyeti o kadar fazla ki kimse almıyor. Yolcu uçağına filan da çevrilemiyor, çünkü koca bir banyosu varmış mesela, kanatta kanata fayanstır ve altın musluklu muhtemel.
Kılıçdaroğlu da, bu kervana katılıp, ‘Erdoğan’nın 16 uçağından 15’ini satacağız’ demişti geçenlerde. Halbuki anlatmaya çalıştığım şey, ‘Yok, yok, alan yok!’, onlar bizim makus talihimizin üzerinde pike yapıp duracaklar öyle, sağdan sağa, sağdan sağa.
Halbuki yurdumun esnafı bir şey bulmuştu aslında, eski bir yolcu uçağını yol kenarında köfteci yapmışlardı.
Ve bu yüzden galiba tek çare, başkanları sandığa kapatıp, uçakları köfteci, sarayları simit sarayı yapmak…
Bak bu köfteciler, eskiden hep başkan uçağıydı deriz…
Metin Yeğin: Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah… CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200’e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye’de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; Gazeteduvar, dünyada, Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10’dan fazla kitaba sahip. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***