Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

AKP-MHP ülkeyi böyle bölüyor!

AKP-MHP ülkeyi böyle bölüyor!


YORUM | MAHMUT AKPINAR

Büyük devletlerden arta kalan kadrolar/halklar çoğu zaman geçmişin özlemiyle yaşar. Gerçeklerden kopuk bir hülyayı kovalarken hüsran üstüne hüsran yaşarlar. Devleti, ülkeyi iyice zaafa uğratır, dağıtırlar. Osmanlı’nın son dönemi böyle basiretsizliklerle doluydu. Son iki asırda “Hasta Adam” olarak anıldı, büyük devletler aç kurtlar gibi gözünü ona dikti. Bir emperyal gücün hışmından ötekinin devreye girmesiyle kurtulabildi. Günün sonunda devleti yıkanlar, onu basiretsizce savaşa sokan milliyetçiler, İttihatçılar oldu. 

Bugünlerde ergen tavrıyla Osmanlıcılık yapan, mehterle coşup, filmlerle hamaset kasan milliyetçi-muhafazakar kesim, 100 yıl sonra ülkeyi tekrar lime lime böldüğünün, yeni bir kopuşa sürüklediğinin farkında değil. Onları uyarabilecek akil bir kesim de kalmadı içlerinde. Hamaset ve sloganla sarhoşlar ve ülkeyi bölünmeye sürüklüyorlar.

Osmanlı Devleti’nin içinde Türk nüfusun varlığı %30-35’i geçmemiştir. Kendisini “Türk devleti” olarak anmamıştır zaten. Fatih, İstanbul’u fethedince şahsını Bizans Kayseri olarak ilan etmiş, bütün etnik, dini kesimlerin sultanı olmaya çalışmıştır. Zira bugünkü Türkçülerin, milliyetçilerin aksine Sultanlar bir coğrafyayı kılıçla alsanız dahi kılıçla korumanın mümkün olmadığını biliyorlardı. O nedenle halkın rıza göstereceği, asgari memnuniyeti, adaleti, refahı sağlayacak düzen kurmaya gayret ettiler. Son yüzyıldır Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere yaptığı gibi kendilerine tabi halkları aşağılamadılar, sürekli itip kakmadılar. Ateşe tapanından şeytana tapanına kadar her tür halkın varlığını, güvenliğini garanti altına aldı, asayişe dair problem çıkarmadıkça yok etme telaşına düşmediler. Yani Osmanlı dahil büyük devletler bir rasyonalite, bir konsensus içinde hakimiyetlerini ve varlıklarını sürdürdüler. 

Osmanlı neden dağıldı? 

“Dış güçler!”, “Hainler!”, “Haçlılar” gibi pek çok sebep sıralayabilirsiniz. Oysa bu etkenler Osmanlı’nın kuruluş ve yükseliş döneminde daha etkiliydi. Ama Osmanlı bu tehditlerle mücadele edebilecek rasyonel politikalara, çözüm önerilerine sahipti. Askeri gücü yanında halkını yanında tutacak makul önerileri, hayat standardı vardı. Zamanla halklara sağladığı güvenliği, refahı koruyamaz hale geldi. Milliyetçi dalgaların yükselip devletin Türkçü refleksler sergilemesinden sonra ise öncelikle Gayrimüslimler kendilerini Osmanlı’ya bağlayan ortak noktaların kalmadığına hükmetti. Duygusal aidiyetini yitirdi, husumet duyar hale geldi. Coğrafi olarak kopmadan çok önce duygusal olarak koptular. Uygun zamanı, şartları bulunca fiziki olarak da koptular. Öyle ki Balkan Harpleri’nde (1912-1913) Osmanlı daha yeni devlet olmuş küçük küçük ülkelere perişan oldu. Zira İttihatçı  yönetim ırkçılığa kaymış, ülke halkını bölmüş ve ayrıştırmıştı. Siyaset, rüşvet, kayırma her yere girmiş, devleti zaafa uğratmıştı. 

Hep söyleyegeldiğimiz gibi Türkiye’yi bölen Kürtler olmaz, Türkçüler olur. Bu da, Kürtlere en temel hakları çok görerek, onları insandışılaştırarak, onur ve haysiyetlerini yok sayarak, yani bu ülkeyle bağlarını tahrip ederek olur. Türkiye Cumhuriyeti yüz yıl boyunca tekçi bir anlayışa sahip oldu ve başka dil, din ve etnik yapıların varlığını kabullenmek istemedi. Uluslararası bir anlaşma olan Lozan’la hak sahibi olan azınlıklar dahi türlü imha ve asimilasyon süreçlerine maruz kaldılar. Kürtler, Misaki Milli’nin tarafı, Milli Mücadale’nin asli unsuru olduğu halde, resmen adı geçmediği için devlet nezdinde azınlıklar kadar dahi hak sahibi olamadı.

MHP-AKP ittifakı ülkeyi her açıdan (ekonomik, siyasi, hukuki vd) yaşanmaz hale getirdi. Kendi iktidarını ayakta tutabilmek için toplumu lime lime ayırdı, birbirine düşürdü. İnsanların ortak bir ülküsü, birlikte yaşama arzusu, hayali kalmadı. Toplum öyle bir gerildi ki, imkan olsa herkes kendine ait ada-parça oluşturup orada Kürt, Türk, laik, dindar, Alevi, Sünni olarak yaşayacak. Zira toplumu bir arada tutacak tüm bağlar yok edildi. Adalet, refah, barış ortamı hergün ve hoyratça tahrip ediliyor. 

Bu konuda en yaralı ama bilinçli kesim Kürtler. Diğer toplum kesimlerinin yakın vadede çözüm alternatifleri görünmüyor. Kürtlerin en makulleri bile son birkaç haftada Kürtlere yaşatılanlardan sonra “ayrılalım!” demeye başladılar. Zira Kürtler, İttihatçıların daha yobaz ve niteliksiz versiyonu AKP-MHP-Ulusalcı-Kemalist koalisyonu eliyle kopmaya zorlanıyor. Dilleri engelleniyor, kimlikleri aşağılanıyor, temsilcileri tokatlanıyor, belediyelerine çökülüyor, siyaset yapma imkanları bitiriliyor. Daha dün 80 yaşındaki bir Kürt kadın polis şiddetine maruz kaldı.  Bu durum doğal olarak hepimizin yüreğini burktu, ama Kürtlerin son umutlarını da yok etti.  

AKP-MHP iktidarı Kürtlerin sabırlarını zorluyor. Kürtleri tutan pamuk ipliğine bağlı duygudaşlığa da canice saldırıyor. Öyle ki bu zorba iktidarın yaptıkları en makul ve dengeli Kürtleri dahi çileden çıkarıyor. PKK ile hiç alakası olmamış, ülkesine bağlı, muhafazakar bir Kürt, dahası Türk Milliyetçilerini etkilemiş, Necip Fazıl’a manevi rehberlik yapmış Arvasi ailesinin bir ferdi olan Sacid Arvasi hoca bile “Aynı çatı altında olmuyor, ayrılalım. Komşu olalım” diye paylaşımlar yapıyor.

AKP-MHP aidiyetleri, duygusal bağları tahrip edilmiş Kürtleri fiziki kopuşa zorluyor. İnsan acaba gitmeden önceki son misyonları bu mu diye düşünmeden edemiyor!

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version