Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yaşadığımız kaosu anlamaya çalışmak

Yaşadığımız kaosu anlamaya çalışmak


Türkiye çok büyük bir kaos içinde çırpınıp duruyor.

Türkiye kaotik bir sürece girmiş yegane ülke değil ama gözlemlerim mukayese edebileceğimiz ülkeler içinde Türkiye’nin içinde olduğu kaosun büyüklüğünün çok daha önemli olduğu.

İsmi üstünde, kaos bu, bir çerçeve çizmek, boyutunu saptamak kolay değil ama yine de anlamaya çalışmak lazım.

Kamusal alan dediğimiz şey, biraz özetlersek, hukuk, siyaset ve ekonomi demek.

Bizdeki büyük kaos kanımca hukuk ve siyaset kurumlarının uyumsuzluğundan kaynaklanıyor, ekonominin bu kaosta payı çok belirleyici değil.

Peki, kaosun belirleyicisi olarak hukuk-siyaset uyumsuzluğu ne demek?

Siyaset bir yarışma süreci özünde, çoğulcu bir ortamda nitelik ve nicelik olarak farklı kamu hizmetleri sepetleri ile yarışıyorsunuz, hakem seçmen, nihai kararı veriyor, belirli bir dönem için belirli bir kamu hizmetleri sepeti üretiliyor ve tüketiliyor böylece.

Hukuk da bu yarışma sürecinin kurallarını belirliyor; sadece bu kadar değil hukuk tabii ama şimdilik yetinelim.

Gelişmiş modern ülkelerde bu siyasi yarışmanın kuralları konusunda büyük ölçüde bir mutabakat mevcut, kimse bu kuralları tartışmıyor, tartışsa bile FIFA’da futbol kurallarının tartışıldığı kadar tartışılıyor, FIFA da arada sırada kurallarda değişiklikler yapıyor, bu değişiklikler de önemli bir mutabakatla kabul ediliyor, tıpkı gelişmiş modern ülkelerde de siyasi yarışmanın kurallarının bazen değişebildiği gibi.

Örneğin, Fransa’da 1789’dan bu yana 5 farklı cumhuriyet, beş farklı hukuki çerçeve ve bu anayasalara bağlı olarak beş farklı siyasi yarışma hukuki çerçevesi belirlenmiş, yarışmacılar, siyasi görüşler bu değişikliklerin bir bölümüne itiraz etseler de birlikte yaşama, beraber yarışma galebe çalmış, bir mutabakat sağlanmış sonunda.

Türkiye’de ise özellikle son on küsur senedir hukuk ve siyaset arasında büyük bir kopukluk yaşanıyor ve bu kopukluk kaosun kanımca en temel nedeni.

Oyunun kuralları hakkında yarışmacı taraflar arasında artık büyük bir kopukluk, bir mutabakat eksikliği yaşanıyor.

Meseleyi daha net görmek için bir futbol maçı düşünün, taraflar futbolun kuralları konusunda mutabakat sahibi değiller, bir takım tacı elle, öbür takım ayakla atıyor, A takımı topu elle oynamak istiyor, A takımı ise ayakla, birisi sahaya on bir oyuncu ile, diğeri 14 oyuncu ile çıkıyor.

Böyle bir maça futbol maçı denebilir mi?

Siyasi yarışma süreçlerinde de Türkiye’nin son senelerde sergilediği manzara yukarıdaki futbol karikatürüne benziyor.

Ne bir eksik ne bir fazla.

Seçim kanununda değişiklik yapılıyor, seçim Marttan sonra olacak ise uygulanacak, elli küsur senedir uygulanan yargıç denetim sistemleri sadece Cumhur ittifakının oylarıyla, bir mutabakat aranmaksızın değişiyor.

Bir dezenformasyon kanunu çıkarılıyor, Kılıçdaroğlu’na anında uygulanıyor ama “Kılıçdaroğlu Kasım’ı bekleyin derken Galatasaray patlamasını mı kastetti?” diye yazabilen Akit gazetesine uygulanmıyor.

RTÜK’ün yaptıkları (!!!), cezaları kuralların nasıl uygulandığının en iyi örneklerinden biri.

Taraflar çağdaş dünyada büyük ölçüde aşılmış olan düşünce ve ifade özgürlükleri tartışmalarını dahi geride bırakabilmiş değiller, her tarafın kendi kutsalları var ve kimse bu kutsalların şiddet ve hakaret içermeksizin tartışılmasından yana değil.

Durum gerçekten yukarıda sunduğum futbol karikatür maçına benziyor.

Gerçek futbolda böyle bir tartışma yaşandığı zaman FIFA tartışıyor ve son noktayı koyuyor, herkes de bu FIFA kuralına uymak zorunda kalıyor, “ben FIFA kuralına uymam, uymak istemem, ben yerli ve milli kurallarla futbol oynamak istiyorum” diyen ülke ancak kendi sınırları içinde yerli ve milli kurallarla kendi içinde futbol oynayabiliyor, öyle milli maç yapmak, uluslararası turnuvalara katılmak hayal oluyor.

Siyasette de yerli ve milli kurallarla takılmak isteyen ülkeler küme düşüyorlar; küme düşmek nasıl mı oluyor, şöyle oluyor, bugünkü kişi başına gelir düzeyiniz on sene öncenin kişi başına gelirinin altında kalıyor, daha ne olsun!

Taraflar kurallar (hukuk) üzerinde mutabakat sağlayamayınca ortaya büyük bir kaos çıkıyor.

Peki futbolda FIFA kuralları var, siyasetin FIFA’sı var mı?

Evet var, hele Türkiye için gerçekten var.

Türkiye için siyasetin FIFA kuralları, kimse kızmasın, alınmasın, AB normları, müzakere dosyaları, AİHM içtihadının iç hukukumuza uygulanması, Anayasanın 90. Maddesinin doğru yorumlanması.

Ancak, taraflar daha bu temel gerekli kural mutabakatı için dahi hazır değiller.

Ve bu hukuk mutabakat eksikliği sonunda kucağımızda büyük bir kaos buluyoruz.

Oysa bu kaosu aşmak hiç de zor değil, çözüm futbolda kaosun FIFA kuralları üzerinden aşıldığı gibi, siyasette de AB normları ile aşmayı düstur edinmek.

Erdoğan ise ille de futbolu elle oynamak istiyor, bunun da bir maliyeti olacak.

Eser Karakaş

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version