Kör noktalarımız vardır. Bizi, en emin olduğumuz yerlerde yanlış kararlarla şaşırtan, kendimize de ağzımız açık baktığımız, “neden öyle yaptım bilmiyorum” dediğimiz tuhaf kör noktalarımız…
12. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali kapsamında gösterilen, Manuela Martelli’nin senaryosunu yazıp yönettiği, “1976”, Pinochet’nin 11 Eylül 1973’teki, faili meçhul ölümler, yargısız infazlar ve işkencelerle dolu darbesinden üç yıl sonra, Şili’de geçiyor. Üç yıl geçse de, devletin, muhalifleri yok etmeye yönelik uygulamaları tam gaz devam etmektedir.
Film, festivallerdeki gösterimini sürdürüyor. BFI Londra Film Festivali’nden “En İyi İlk Film” ve Tokyo Film Festivali’nden “En İyi Aktris” ödülleriyle.
Carmen, tadilat için yazlık evlerine gider ve orada, rahibin gizlediği yaralı bir gence bakım vermesi ricasıyla karşılaşır. Gencin yarasını temizler, onu yıkar ve günden güne iyileşmesini sağlarken, bir yandan da gizliliğe dikkat etmesi gerekmektedir. Hükümetle uyumlu görüşleri ve arkadaş çevresiyle doktor kocası Miguel’le varlıklı bir hayat süren Carmen’in, üç küçük torununun sömestr tatili için yazlık eve gelmesiyle başı iyice kalabalıklaşır.
Carmen’in anaç karakteri, onu zamanında tıp eğitimi almaktan uzaklaştırmıştır. 49 yaşındaki Carmen’in ilk gençlik yıllarında Kızılhaç gönüllüsü olduğu bilgisiyle, onun başka bir zamanda geçen ilk gençliğinde, kadınlara uygulanan ayrımcılığın izlerini görmek mümkün.
Carmen’i canlandıran Şilili oyuncu Aline Küppenheim, etkileyici karizmasıyla mükemmel bir karakter ortaya çıkarmış. Varsıl bir hayatın tüm konforuyla birlikte, evliliğinde pek de mutlu olmayan Carmen’in, kocasıyla arasındaki, yaşama ve olaylara bakış farkını hazmedemediğini arkadaşlarla çıkılan bir tekne gezisinde görürüz. Arkadaşları olan kadının, Miguel’e, “Şilili’ler tembeldir, çalışmayı sevmezler, onlara ne yapacaklarını söyleyen liderlere ihtiyaçları var” gibi toplumu bir hiçe indirgeyen cümleleri, duyuları açık, duyarlı Carmen’in kusmasına neden olur. Carmen, belki yeni yeni farkına vardığı bir toplumsal muhalefetin varlığından yaralarını iyileştirdiği genç sayesinde haberdar olur ve olayların onu içine çekmesine karşı durmaz.
“Görmek, körlüktür”
Yılların sessizce geçip gittiği ve onu ailesinin gözünde “sinir hastası” konumuna düşüren temelde mutsuz ve kendini ait hissetmediği evliliğinden başka, tüm dikkatini verebileceği yeni bir yoldur gittiği Carmen’in. Tehlikelerle dolu sonuçlarını da görüyordur üstelik. Ne var ki bazen de “görmek, körlüktür”.
Carmen’in, bastırılmış bir toplumun tarihini temsil eden varlığı, kadınca duyarlılığı, insancıl vicdanı ile iç içe geçerek, onu kendi kör noktasıyla karşı karşıya getiriyor. Yönetmenin, bir resmin yapılış ânı ile bir operanın dramatik etkisini bir arada hissettiren filmin başlangıç sahnesi, olacaklara dair anlamlı bir gösterge. Carmen, yazlık evinin duvarını boyamak için gereken tonu yakalasın diye boya satıcısının dükkânındadır. Boya kutusuna, rengin pembe olması için biraz daha mavi konur. Dışarıda bir şeyler olur, bağırarak adını duyurmaya çalışan bir kadının çığlığıyla anlarız ki kadın, zorla polislerce götürülüyordur ve dükkânın kepenkleri müşteriler içerideyken kapatılır. Oluşturulan pembe boyadan bir damla, Carmen’in lacivert ayakkabısına damlar.
Her devletin içeride anlattığı kahramanlık destanları, kanlı tarihlerinin de ilanıdır aslında. Şili bayrağındaki göğün mavisi, And dağlarının kar beyazı ve kahramanların cesaretleri ile kanlarının temsili olan kırmızı renkle yönetmen bize “buraya bakın” diyor. Tüm iyi niyetine rağmen Carmen’in ayakkabısına ölümcül günah gibi sıçrayan o bir tek damla…
Ceren Gündoğan, 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL’de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım’da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV’de Artı Sahne programı sürdürüyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***