Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Boşanma ve yenilenmeyen fıkhi hükümlerin rolü 

Boşanma ve yenilenmeyen fıkhi hükümlerin rolü 


YORUM | AHMET KURUCAN

Boşanma vakaları ile alakalı olarak gerek gözlem gerekse bana ulaşan sorularda gördüğüm ikinci husus; değişen ve gelişen dini-sosyo-kültürel arka plan şartlarına rağmen yenilenmeyen fıkhi hükümlerin boşanmaya etkisi. Hatırlayacağınız üzere bir önceki yazımda boşanmanın sadece dini boyutu olmadığının ısrarla altını çizmiş ama benim bakış açımın mesleği kimliğim ile sınırlı olacağını söyleyerek iki ayrı açıdan değerlendirmelerimi yapacağımı söylemiş ve ilkini yazmıştım.

Dini açıdan bana göre ikinci neden, fıkıh kitaplarında varlığını sürdüren örf ve adete, gelenek ve göreneğe dayalı içtihadi hükümler istikametinde yanlış bilinen doğrular ve yerine göre gerek erkeklerin gerekse kadınların bu hükümleri kimi zaman inanarak kimi zaman da inanmadığı halde tahakküm unsuru olarak kullanmalarıdır.

Mesela kocanın ağzından çıkacak iki kelimelik “boş ol” cümlesi ile evlilik gibi insanlık ailesinin en önemli kurumunun yıkılacağı görüşü. Evet, İslam hukuk tarihinde vardır böylesi bir hüküm ama bu hüküm sistem kendi bütünlüğü içinde uygulandığında bir anlam ifade eder. En basitinden, “boş ol” cümlesi ile beraber velayetten mirasa, iddetten nafakaya kadar boşamaya taalluk eden hukuki yaptırımlar hemen devreye girer. Ama ya günümüzde? Yürürlükte mi bu hukuk sistemi? Farzedelim ki taraflar gönüllü olarak ‘biz evliliğimizi söz konusu içtihadi hükümler ekseninde sürdüreceğiz’ dediler ve bu cümlenin kocanın ağzından çıkması ile boşanma gerçekleşti; pekala boşamayı takip eden hukuki yaptırımları kim, nasıl uygulayacak? Koca nafaka vermeyeceğim derse ne olacak? Yıllar önce boşamanın dini değerler ve hükümler ekseninde prosedürünü anlattığım yazılarda bunu detaylı bir şekilde kaleme almıştım, geri dönecek değilim.

Bunu örnek olarak sunmamım sebebi meseleyi hukuki boyutu ile derinlemesine tartışmak değil amacım kocanın karısını bu içtihadi hükümden hareketle tehdit etmesi. “Eğer bir daha şunu yaparsan seni boşarım haaa!” demesi. Daha ötesi bir tartışma esnasında söylenilen bu sözle yuvanın yıkıldığına inanılması. Sonra pişmanlıkların devreye girmesi, istisnai fetvalar arayışı içine girilmesi vs. Örneklerini çok gördüm bu süreçte. Bana ulaşan hiç mübalağa etmiyorum yüzü aşkın vaka olmuştur anlatmaya çalıştığım çerçeve içinde. Şu cümle ile özetleyebilirim buraya kadar söylediklerimi, yenilenmeyen fıkhi hükümler aile birlikteliğini tehdit ediyor.

Kocaların bu eksende kullandığı daha başka şeyler de var. Erkek egemen toplum yapısının hakim olduğu dönemlerde söylenen, söylenmekle kalmayıp o beyanın yaptırım gücünü artırmak için Hz. Peygamber’e isnad edilen uydurma sözler ya da gerçekten Hz. Peygamber’e ait olan ama bağlamından kopuk olarak kullanılan beyanlar. Mesela “Bir kimsenin diğer kimseye secde etmesini emretmek isteseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” İsnad açısından bakıldığında 14 ayrı sahabiden farklı varyantları ile gelen bu hadislerin isnad zincirlerinin her birisinde cerh ve ta’dil uzmanların tenkitlerine medar olmuş raviler olduğu tespit edilmiş ve buna dayanarak bazı alimlere göre hadis “uydurma ya da delil olmaya elverişli olmayan rivayet malzemesi” olarak değerlendirilmiştir.

Hadisin sened açısından sahih olduğunu söyleyen bazı alimlerimiz de metne farklı yorumlar getirmiş ve buradaki amacın kadının kocasına secde etmesi değil Allah hariç hiç kimsenin hiç kimseye secde etmemesi olduğunu ısrarla belirtmişlerdir. Gerçekten de vürud  sebebi ile birlikte hadis değerlendirildiğinde karşımıza çıkan sonuç budur; Müslüman Allah’tan başka hiç kimseye secde etmez. Bu önemli konuyu belki bir başka zaman hadisin vurud sebebini de açıklayarak nasıl bu sonuca ulaşıldığını yazarım.

Şimdi konudan uzaklaşmadan bir de kadınlar canibinden bir örnek vereyim:  Kadın kocasına “Ben çocuğumu emzirmek zorunda değilim. Sen bana süt anne tutmak zorundasın.” Daha güncel ve daha yoğun bir şekilde kullanılan bir başka misal: “Ben ev işlerini yapmak mecburiyetinde değilim. Hizmetçi tutmak kocanın vazifesidir.” Her ikisi de fıkıh kitaplarımızda yerini alan içtihadi hükümlerdir ve bu hükümler üretilmiş olduğu sosyo-kültürel ve ekonomik şartların izini taşır. Daha net bir ifadeyle ekonomik durumu bunları yapmaya uygun aileler için geçerlidir.

Günümüze gelince süt anne özelinde zaten sosyal taban değişmiş durumda. Evin gündelik işleri için hizmetçi çalıştırma ise geçerliliğini devam ettiriyor ama bunu hayata geçirmek için ailenin ekonomik durumlarının buraya yapılacak harcamayı karşılayabilecek güçte olması lazım. Şimdi bu iki unsur hiç ama hiç nazar-ı itibare alınmadan kadının söz gelimi açlık sınırı ya da fakirlik sınırında maaş alan kocasına “İ. Azam şöyle diyor, Şafii fıkhında da böyle, İbni Abidin verdiği bir fetvada diyor ki” demesi gerçeklikten uzak paralel bir evrende yaşandığının göstergesi değil midir?

Hasılı, fıkıh Müslüman hayatını çepeçevre kuşatan beşeri hükümlerle doludur ama bunların değişen ve gelişen sosyal, siyasal, kültürel, dini, ekonomik arka plan şartlarına rağmen hala daha aynıyle geçerliliğini koruduğuna inanmak söz konusu beşeri hükümlere değişmez dini sabiteler muamelesi yapmak demektir ki bu bizi bugünkü şartlar altında bırakın daha dindar yapmayı dinden ve hayattan uzaklaştıran bir zemine sürükler. Onun için dedim, yenilenmeyen fıkhi hükümler aile birlikteliğini tehdit ediyor diye.

Aslında bu eksende söylenebilecek daha çok şeyler var. Fakat gezi izlenimleri diye başladığım bu yazı adeta bir seriye dönüştü ve beni bir an önce bitirmeyi hedeflediğim “Gelecek Projeksiyonu” yazı serisinden uzaklaştırdı. Haftaya ona  geri dönmek istiyorum. Gerekirse bu konuya o yazı serisini bitirdikten sonra dönebilirim eğer Allah müsade ederse.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version