Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Boşanma ve inancın zayıflayan yaptırım gücü

Boşanma ve inancın zayıflayan yaptırım gücü


YORUM | AHMET KURUCAN

Hollanda ve Florida gezileri izlenimlerimi boşanma hadiseleri ile bitirmek istiyorum. Yapacağım değerlendirmeler kendi ilgi alanım ve mesleki kimliğim çerçevesinde olacaktır. Yani İslam ve İslam dininin bir zamanlar sistem bütünlüğü içinde hayata yansıyan fıkhı/hukuku özelinde.

Bu konuyu ele almamın iki nedeni var. Birincisi; ister yüz yüze yaptığımız konuşmaların isterse iletişim bilgilerime ulaşan kişilerin telefon, e-mail, twitter vb. yollarla bana sordukları soruların boşanmanın bu iki boyutu ile alakalı olması. Sorunlarını ve son aşamada yaşadıklarını anlattıktan sonra özetle şunu söylüyorlar: “İslam hukukuna göre bu yaşadıklarım meşru bir boşanma sebebi sayılır mı?” 

Ben bu soruyu şöyle anlıyorum: “Bu boşanmayı gerçekleştirirsem Allah’ın huzurunda hesap verebilir miyim? İslam hukukuna göre bu pozisyonda olan birisi için o kurallar yürürlükte olsaydı boşama/boşanma meşru sayılır mıydı? Hakim boşama kararı verir miydi?” Bu soruların zihni arka planında yatan şey ise benim takdirle karşıladığım, dini hassasiyet.

İkinci neden; boşanma kararı karı kocanın özel hayatıdır. İsterse en yakın akrabalar olsun üçüncü şahısların bu bağlamda onların hayatlarına müdahale etme, kararlarını belirleme hakları yoktur. Ta ki aralarında boşanma müzakeresi yapan karı koca kendileri ile istişare edinceye, onlardan düşünce ve değerlendirmelerini isteyinceye kadar. Böyle bir danışma söz konusu olursa danışılan kişiler de kendilerini yeterli görüyor ve tarafsız bir gözle hadiseleri değerlendirebileceklerine inanıyorlarsa nihai kararı tabii ki çifte bırakarak kendi kanaatlerini paylaşabilirler.

Bu ve benzeri meselelerde benim genel tavrım şudur. Öncelikle muhatabımın hüsnü zannı ile beni koyduğu böylesi bir pozisyonu teşekkürlerimi ifade ederek ret ederim. Çoğu zaman tek taraflı anlatımlara konu olan, çok bilinmeyenli bir denklemi andıran bu  problemi çözmeye ne bilgim ne de tecrübem yeter. Ama ısrar ederlerse boşanmanın sadece dini ve hukuki değil insan psikolojisinden toplum sosyolojisine, tıbbi sorunlardan ekonomik unsurlara kadar uzanan birçok boyutu olduğunu hatırlatarak meseleye yukarıda söylediğim gibi şu anda yürürlükte olmasa bile gönüllü olarak uygulamayı istedikleri İslam’ın hukuku bağlamında değerlendirmelerimi paylaşacağımı söylerim.

Almanya, Norveç, Hollanda, Belçika ve Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde bana intikal ettiği kadarıyla gördüğüm manzara, dinlediğim vakalar düne nispetle şu son 5-6 yıllık süreçte boşanma hadiselerinin arttığı istikametinde. Elimde bunu mukayeseli bir biçimde gözler önüne serecek istatistiki veriler yok. Ama görünen köy de kılavuz istemiyor.

Bir çok ilmi disiplinin ilgi alanına giren bu değişikliğin dini açıdan ilk nedeni; dinin, hayatımızın içinde eskisine nispetle dünya görüşümüzü ve hayat tarzımızı belirleyen konumunu göreceli olarak kaybetmesi diyebilirim. Sözü hiç uzatmayacak ve hemen her Müslümanın bildiği gibi boşanmanın İslami değerlerde istenmeyen ama kabullenilen bir olgu olduğunu söyleyeceğim. Allah Resulü’nün (sas) bu konuya işaret eden en camii beyanlarından bir şudur: “Allah’a en sevimsiz gelen helâl, boşanmadır.” Meşru, helal ama sevimsiz. Bir başka tabirle Allah’ın rızasının olmadığı ama aynı zamanda hayatın tabii akışı içinde inkarı imkansız bir gerçek.

Ben öyle inanıyorum ki dini değerlerin hayatın merkezinde olduğu dönemlerde boşanma oranlarının günümüze nispetle çok az olmasında bu hadis kendi aralarında geçimsizlik yaşayan tarafların kararlarını hem belirleyici hem de etkileyici bir rol oynamıştır. İsterseniz buna inancın yaptırım gücü de diyebilirsiniz. Daha açık ifade edeyim, en küçük bir anlaşmazlıkta tarafların boşanmayı ağızlarına alması hatta bir adım ileri atıp boşanma davaları açmasında inancın zayıflayan yaptırım gücünün etkisi olduğuna inanıyorum ve şunu sormaktan kendimi alamıyorum; ‘Hani nerede ölüm bizi ayırıncaya kadar iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, zenginlikte fakirlikte bir ve beraber olma sözü? Hani nerede Allah’ın karı-koca anlaşmazlıklarında karşılıklı sabır ve tahammül evresi diye adlandırabileceğiz evredeki tavsiyelerine uyma? Hani nerede dede-nine, anne-babalarımızdan evlilik hayatındaki muhtemel geçimsizlikler ekseninde aldığımız nasihatlere kulak kesilme?’ Hani nerede, hani nerede deyip listeyi uzatabilirim ama meramımın anlaşıldığı kanaatindeyim.

Yalnız hemen ilave edeyim rahmetli annemden duymuştum: “Herkesin evi kendine kabir.” Öyledir. Karı ya da kocayı boşanmaya sürükleyen nice hadiseler yaşanmıştır belki. Tahammül sınırlarını aşmıştır yaşananlar. “Bir ömür böyle geçmez” dedirtmiştir taraflara o olaylar ve boşanmaktan başka çare bırakmamıştır taraflara. İş zaten bu noktaya geldiyse boşanma meşruiyet kazanmıştır.

Doğrudur bütün bunlar ama ben bunlardan bahsetmiyorum aksine bir tek hususu nazara vermek istiyorum: işte bu boşanma kararı alınırken ince eleyip sık dokundu mu? Allah’ın boşanmayı razı olmadığı helal kategorisinde değerlendirdiğinin şuurunda mı taraflar? Söz konusu karar için hissiyat değil rasyonel düşünceyi merkeze aldılar mı? Gerekli olan düşünme zamanını birbirlerine tanıdılar mı? Eğer varsa çocuklarının akibetlerini düşündüler mi? Günümüzün yaşayan gerçeğine bağlı olarak uzman psikolog, psikiyatristlere müracaat edip uzman görüşü aldılar mı?  Sözün özü vicdan mekanizmalarını çalıştırdılar mı? Yoksa “Ne yapalım, bu da onların kaderi” deyip umursamaz bir tavır içine mi girdiler?

İkinci nedene geçmeden önce yazıyı uzatma pahasına şunu da ilave edeyim; “Boşansam Allah huzurunda sorumlu olur muyum, hesabını verebilir miyim?” sorusu inancın bütün bütün ölmediğini gösteren önemli bir göstergedir. Onun için dedim yukarıda ‘takdirle karşıladığım dini hassiyet’ diye. Evet, bir taraftan en küçük anlaşmazlıkta boşanma ağızlarda dolaşıyor ama beri tarafta bu soru soruluyor. Her şeye rağmen çok güzel bir durum bu. Çünkü hukuki kaideler harici kontrol mekanizmalarıdır. Dahili kontrol insanın kendi kendisine yapacağı bir eylemdir. İnsan nefsinin arzularına, aklın rasyonel bir temele dayanmayan düşüncelerine en önemli itirazı hukuktan önce kalbi ve vicdani ile yapar. Kalbin ve vicdanın en önemli kaynağı da inançtır, imandır, dindir.

Herkesin bildiği ve yaşadığı gibi dinin son yıllarda -belki yüzyılda demeliydim- hayatın bütününü kuşatan varlığı parçalanınca insanlar bu iç kontrol mekanizmasından zamanla uzaklaştılar. Sacred-profane yani kutsal olan-kutsal olmayan ayrımına kadar uzayan bu uzaklaşma son tahlilde seküler bir zihnin oluşmasını netice verdi ve dünyevileşme hem insan hem de toplum hayatında hızla yol aldı. İnsanlarımız ve toplumlarımız öyle bir noktaya geldi ki dini inanç ve değerlerle hayata hakim olan unsurlar arasında sıkışıp kalınca kimileri hile-i şer’iyyelerle çıkış yolu aradı kimisi de vicdanını rahatsız eden değerlerden bütün bütün kurtulmayı yeğleyerek farklı bir tercihte bulundu, istikamet değiştirdi. Onun için diyorum ki, “Boşanırsam Allah önünde sorumlu olur muyum?” sorusu bir taraftan sıkışmışlığı ifade ederken diğer taraftan inancın, imanın, kalbin hala canlı olduğunun göstergesidir ve iyidir.

Neyse sözü çok uzattım. Bir sonraki yazımda ikinci nedene geleceğim. Bu da değişen ve gelişen dini-sosyo-kültürel arka plan şartlarına rağmen yenilenmeyen fıkhi hükümlerin boşanmaya etkisi üzerinde olacak.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version