Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Amsterdam izlenimlerim 2

Amsterdam izlenimlerim 2


YORUM | AHMET KURUCAN

Bilinen bir gerçek, bu açıdan şaşırtıcı değil ama bir Müslüman olarak insan yeniden duyduğunda ve gördüğünde üzülmeden edemiyor. Neden mi bahsediyorum? İlticadan. 

Şimdi aklıma geldi, neden iltica dedim de sığınma demedim? Biri Arapça diğeri Türkçe. Her ikisinin de aynı manaya geldiğini biliyorum ama Türkçe düşünüp Türkçe konuştuğumuz için olsa gerek sığınma ilticaya nispetle daha çok insanın içini acıtıyor.

Her neyse konudan uzaklaşmadan detaya ineyim; Hollanda, Almanya, Belçika, Fransa ve tabii ki Amerika ve Kanada gibi Batı ülkelerine sığınan insanların hep Suriye, Türkiye, Afganistan, Pakistan ve benzeri Müslüman ülkelerden olduğu gerçeği ile bir kez daha yüz yüze geldim. Şehirde bir yerden bir başka yere giderken içinden geçtiğimiz bazı caddelerde dükkan levhalarından semt pazarlarına, insanların giyim kuşamlarından kulak misafiri olduğumuz konuşmalarına kadar her şey bu çıplak gerçeği ortaya koyuyordu. 

Üzülmemek elde mi? Cennetnümûn vatanlarında temel insan hak ve özgürlüklerinden uzak siyasi atmosferden, iktidara yönelik muhalif duygu, düşünce ve tavırlarına karşı uygulanan antidemokratik yaptırımlardan, savaştan, ekonomik imkansızlıklardan, ne kendileri ne de evlatları adına asgari insani standartlarda yaşama ümitleri kalmadığı için Batı ülkelerine sığınan insanların çoğunluğunun Müslüman olması Müslüman olduğunun şuurunda olan herkesi elbette üzer.

Üçüncü nesil Hollandalı karı-koca bizi şehir merkezini gezdirirken bir protesto ile karşılaştık. Âteşli bir sunucu elinde mikrofon bir şeyler anlatıyor ve ardından da izleyiciler tezahürat yapıyordu. “Neyi protesto ediyorlar ve ne diyorlar?” dedik. Kulak kabarttılar bir kaç dakika yapılan konuşma ve tezahüratlara. Sığınmacılar özelinde Hollanda siyasi gündemini bildikleri için anlamaları kolay oldu. Ardından anlattılar bize. Rusya’nın Ukrayna’ya savaşından sonra Hollanda’ya sığınan Ukraynalılara tanınan imkanların Suriye, Türkiye, Afganistan, Somali vb. Müslüman ülkelerden gelen sığınmacılara tanınmadığı, resmi işlemlerin Ukraynalılarda daha hızlı ilerlerken diğerlerinde daha ağırdan alındığı, kamp sürecinin bunlarda daha kısa ama Müslüman sığınmacılarda daha uzun olduğu vs. Sözün özü her iki kesim de sığınmacı olduğu halde Ukraynalılara müspet ayrımcılık yapıldığını protesto ediyorlarmış.

Bunu duyunca kalabalığa alıcı gözüyle baktım. Kadın-erkek, kılık kıyafetlerinden tanınacağını tahmin ettiğim Müslümanlar ne kadar diye. Genelde Müslümanlar lehine yapılan bu protestoda en ön safta onların olması gerektiğini düşündüm. İnanın bana gözlemleyebildiğim kadarıyla ne kadın ne erkek bir kişi bile göremedim. Belki vardır. Kimsenin kılık kıyafetine bakarak Müslüman olup olmadığı yargısına varmam ve varamam ama bunun da ayırt edici bir özellik olduğunu kimse inkar etmemeli. Hasılı, belki Hıristiyan belki de hiç bir dini inancı olmayan, Müslüman olmayan insanlar Müslümanların hak ve hukukunu kendi hükümetlerine karşı müdafa ediyordu ve biz orada yoktuk.

Daha acısını söyleyeyim, bırakın burada olmayı 1960’lı yıllarda bu ülkeye işçi olarak gelmiş, şu an itibariyle üçüncü hatta dördüncü neslini yaşayan bazı Fas ve Türkiye kökenli Müslümanların Hollanda’nın her türlü maddi imkanlarından istifade ettikleri halde hala daha “darü’l harb” söylemleri ile kanuna karşı hile yaptıklarını anlattılar bana. 

Ben Hollanda’ya ilk defa yine sohbet programları vesilesiyle 1989 yılında gelmiştim. O zaman bana en çok sorulan sorular arasındaydı bu darü’l harb meselesi. “Darü’l harbde Cuma namazı kılınır mı, faiz almak caiz deniyor, doğru mu?” ve benzeri nice sorular. Soruların hepsi de o dönemin siyasi ve sosyo-ekonomik arka planına göre fukahanın yaptığı ve bugün itibariyle İslam hukuk tarihinin konusu olan hukuki içtihatlardı. Nitekim tarihi sürece baktığımızda dünyanın Müslüman ve gayri müslim diye ikiye ayrılarak ele alındığı ve genelde savaş dönemi içtihatları olan bu görüşlerin bazıları şâz bir rivayet olarak kalmış, bazıları da uygulama alanı bulmuş. Bir başka önemli husus, darü’l harb ve darü’l islam tamamıyla uluslararası siyasetin ilgi alanına giren ve mevcut konjonktür içinde ülkelerin statülerini anlatan kavramlar.

Bugün gibi hatırlıyorum, bana sorulan sorulara bu iki perspektiften cevaplar vermiş ve 1992’de köşe yazarlığına başladığım Zaman gazetesinde  üç veya dört hafta süren seri bir yazı da kaleme almıştım bunları anlatan. Ama 2022 yılında gördüm ki hem zihnen hem de fiilen hala 1989’dayız. Ne 1989’u, bu beşeri düşüncelerin üretildiği hicri ikinci, üçüncü asırdayız. 

Doğup büyüdükleri ve Müslüman çoğunluklu ülkelerde kendilerine yaşam hakkı tanınmamış ya da daha iyi şartlarda yaşamak için Hollanda’ya sığınmış veya göç etmiş insanlarımız, kendi uydurdukları “gavurun malı deniz yemeyen domuz” sözüne meşruiyet kazandırmak için hala darü’l harb ve darü’l islam söylemlerini kullanıyor ve dini de hukuku da kendi maddi çıkarları için suistimal ediyorlar.

Yalnız hemen ifade edeyim, göçmen ya da mültecisi ile Hizmet hareketine aidiyet duyan insanlarımızın bundan büyük ölçüde müstesna olduğunu ikrar etmeliyim. Avrupa’nın başka ülkelerine yaptığım seyahatlerde de, Amerika ve Kanada’da ben bizim insanımızı hep bu istisnalar arasında gördüm. Hiç kimseyi tezkiye etmem ve edemem. İstisnaları elbette vardır. Bununla beraber genel zihniyet kanuna karşı hile yapmanın hukuken suç, dinen haram, ahlaken ayıp ve yanlış olduğunu kabullenmiş durumda. Nitekim bunu Hollandalı yetkililer de açıkça ifade ediyorlarmış. 2016 sonrası bu ülkeye sığınan arkadaşlarımız için hem eğitim seviyeleri hem dil öğrenmedeki azimleri hem topluma uyum sağlama ve verili sorunlara yönelik çözümün bir parçası olma çabalarını takdirle karşılıyor ve “siz farklısınız” diyorlarmış.

Burada durup söz konusu zihniyet ve duruşu “başka Müslümanlar öyle, siz böyle” diyerek tebrik ve takdir etmem lazım ama başka bir şey söyleyeyim: İslam’ın dini umdelerine, evrensel insani kriterlere, tarih üstü ahlaki değerlere bakınca aslında olması gereken bu. Dolayısıyla olan ile olması gereken arasında bir boşluk yok. Takdirimi bu açıdan yapıyor ve tebrik ediyorum. Sağ olasınız “Müslüman elinden ve dilinden emin olunan insandır” hadisini hayata taşıdığınız için. Sağ olasınız Efendimizin beyanıyla münafığın vasfı olan yalan söylemekten, sözünde durmamaktan, emanete ihanet etmekten uzak durduğunuz için. Ve sağ olasınız Hz. Ebu Bekir gibi konuşup Ebu Cehil gibi davranmadığınız için. Allah gönlünüze göre versin. Akıl beden ve ruh sağlığı ihsan buyursun. Ailelerinize birlik ve beraberlik, işlerinize bereket lütfeylesin. Nâmerde değil merde bile muhtaç eylemesin. Akıbet ü encamınız ve encamımız hayrolsun. Amin.

Eğer çok uzattın demezseniz Amsterdam ile alakalı bir izlenim yazısı daha kaleme alacağım.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version