Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Adidas’ın kirli öyküsü!

Adidas’ın kirli öyküsü!


İnsanlığın kirli tarihi ya da FIFA (5) 

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Futbolun ilk yıllarına hızlıca göz attığımız ilk dört bölümde, erken dönem FIFA başkanları ve organizasyonun kar amacı gütmeden, amatör ve sportmen bir ruhla geçen yıllarını ele almış ve bu dönemin maalesef çok kısa sürdüğünü belirtmiştik. İngiliz hakem Stanley Rous’un başkanlık yaptığı 13 yıl boyunca aldığı en ciddi eleştiri Avrupa kıtasını futbolun merkezi olarak görmesiydi. Bu durum Asya, uzak Asya, hasseten Güney Amerika ve Afrika kıtasında büyük rahatsızlığa sebep oluyordu. Brezilyalı yüzücü Joao Havelange’ın 1974 yılında Rous’a rakip olarak çıkması bu yüzden memnuniyetle karşılanmıştı. Hele hele Havelange’ın faşist rejimine rağmen Güney Afrika’yı kollayacağını söylemesi o dönem çoğu diktatoryal rejim altında bulunan Brezilya, Arjantin, Uruguay gibi ülkelerden takdir gördü. 

Diğer taraftan Rous belki de hayatının en büyük hatasını yapıp, Adidas markasının sahibi olan Horst Dassler ile yakından çalışmaya başlayınca kendi sonunu hazırlamış oldu. Horst, Rous’un kampanyasını yürütürken rakibi Havelange ile anlaşarak kendi adayını devirmişti…

Bu bölümde futbolu uzun süre tekelinde tutan Adidas’ın cemaziyülevveline bir göz atacağız. 

Aslında Adidas’ın öyküsü futbolun öyküsü olduğu kadar meşin yuvarlağın da öyküsüdür. 

Hikayeyi bilirsiniz, Adolf ve Rudolf Dassler kardeşlerin tarihi iki düşman kardeşin tarihiydi aslında. Adi ve Rudi kardeşler olarak bilinen iki rakibin çarpıcı hikayesidir anlatacaklarımız.

20. yüzyılın hemen başında Almanya Bavyera’nın Orta Frankonya bölgesinde, Nürnberg’in 23 km kuzeybatısında yer alan Herzogenaurach’ta Christoph ve Pauline Dassler’in ikinci oğlu Adolf doğdu. Adolf, ağabeyinden iki yaş küçüktü.

Bu iki kardeş 1919’da ayakkabı imalat şirketi Gebrüder Dassler Schuhfabrik veya kısaca Geda’yı kurduklarında Rudolf henüz 17 yaşında, ağabeyi Adolf ise 19 yaşındaydı. Bir süre işler tıkırında gitti. 

Adolf Dassler ilk ayakkabı fabrikasını açtığında sadece 17 yaşındaydı.

1930’lar ve 1940’larda Almanya’daki karmaşık siyasi iklime rağmen, Geda başarılı oluyordu. Adolf kafası zehir gibi çalışan biriydi. Rudolf ağabeyine nispeten daha gelenekçi bir anlayışa sahipti. 

Adolf şirketin ilk büyük hamlesini Afro-Amerikan atlet Jesse Owens’a sponsor olmasıyla yaptı. 1936 yılındaki olimpiyat organizasyonunu Faşist Almanya almış ve Hitler, sporu bir propaganda aracı olarak kullanmayı aklına koymuştu. 

1936’da Hitler dönemin teknolojisini adeta uçurarak olimpiyatları kayıt altına aldırmıştı!

Hitler, olimpiyatları imaj adına kullanmak için tam 134 özel kamera ürettirmişti. Ve ilk kez bir spor müsabakasının açılışı canlı yayınlandı. 

Bu arada ilginç bir ayrıntı, Robert Zemeckis o güzelim Contact filminde uzaylıların bu canlı yayını kullanarak dünya ile temas sağladıklarını anlatmıştı. 

Ve olimpiyat çekimleri için Nazi rejiminin yarı resmi sanatçısı Berta Helene Amalie “Leni” Riefenstahl’ı görevlendirmişti. Riefenstahl adeta kraliçe gibi yetkilere sahipti. Ancak çok önemli bir problemi aşması lazımdı. 

1936 Olimpiyatları bidayetinden itibaren Nazi Olimpiyatları olarak anılmaya başlanmıştı. 

Üstüne üstlük, Hitler Yahudi, çingene, komünist ve zenciler gibi sevmediği ve düşman, hatta insanlık dışı yaratık olarak gördüğü sporcuların ön planda olmasını istemiyordu. Bu sebeple Amerika ekibiyle çok ciddi sorunlar yaşadılar. Ancak ABD ekibinde öyle bir isim vardı ki, belli ki olimpiyatlarda kırılmadık rekor bırakmayacaktı: Jesse Owens…

Gerçekten de Owens o olimpiyatlarda tam 4 altın madalya kazanmış, uzun atlamada kırdığı rekor tam 25 yıl kırılamamıştı. 

Leni Riefenstahl olimpiyatları çekiyor.

Ancak, Hitler’in baskısından dolayı Owens’in hiçbir yarışmasını kayda almamıştı Riefenstahl… 

Dünya rekortmeni sanki o olimpiyata hiç katılmamış gibi gösterilmişti. 

Ancak aynı zamanda olimpiyatın belgeselini çeken (ki 1938’de bitirilen Olympia isimli bu film, tarihin en önemli spor belgeseli olarak hala anılmaktadır) bundan rahatsızdı ama Hitler’i karşısına alabilecek kadar cesur değildi. 

İşte bu anda devreye Rudolf Dassler girdi. Owens’a epey para yatırmıştı. Hatta bu sebeple kardeşi Rudi ile büyük kavgalar etmişti.

Madalya töreni, Jesse Owens ortada, hemen yanında uzun atlama ikincisi Alman  Luz Long!

Adolf kısa sürede önce Goebbels’e ulaştı ve dünyanın topyekûn zaten Nazi düşmanı olduğunu, bir de yapılacak filmde ve haberlerde Jesse Owens ve diğerlerini görmezden gelmenin büyük sıkıntılar doğuracağını anlattı.

Aynı ikna yöntemini yönetmen Leni üzerinde de uyguladı. 

Bunun üzerine Goebbels nasıl olduysa Hitler’i ikna etti, Leni de çoktan hazırdı. Ve akşam vakti odasından çıkardıkları Jessi Owens için özel çekimler yaptılar. Gerçek müsabaka esnasında hiçbir Alman fotoğraf makinesi ve kamera Owens’ı çekmemişti. Şimdi ise onun için özel set kuruluyordu. Çekimler ertesi gün de devam etti ve seyirci varken, Jesse sanki yarışıyormuş gibi çekimler yaptılar.

Owens için yapılan “Kurmaca” çekim!

Adolf Dassler’in ilk ve en büyük ticari zaferi buydu. 

Artık Jesse Owens’i reklamlarında rahatlıkla kullanabilirdi.

Hilter tüm zalimliği ve manyaklığıyla ülkeyi yönetiyordu ve savaş kaçınılmazdı. Savaşın hemen başında Rudolf askere alındı. Kısa süre sonra ise bir Nazi subayı fabrikaya geldi. Ayakkabı fabrikasının faaliyetinin durdurulup fabrikanın silah üreteceğini söyledi. 

Fabrika kapanmış ve Adolf’un eşi ile Rudolf arasında kıyamet kopmuştu. 

Savaştan sonra Adolf geri döndü ve ilk iş olarak Geda’yı tekrar üretime geçirmek oldu. 

Kafasında çok daha radikal kararlar vardı.

Adolf iki yıl sonra fabrikayı kapatma kararı aldı. Rudolf buna karşı çıkınca, kendisi ayrıldı. 

Bunun iki sebebi vardı, ilki ikilinin eşleri birbirini hiç çekemiyordu. İkincisi ve en fenası ise, Adolf’u Nazilere bizzat Rudolf ihbar etmiş ve askere, dolayısıyla savaşa yollamıştı. 

Kim bilir belki de savaştan sağ salim döneceğini ummuyordu. 

Rudi daha da adice bir şey yaptı ve bu kez abisini “Naziler için savaştı” diye müttefiklere ihbar etti. 

Adolf kısa da olsa bir süre hapiste kaldı.

Adolf Dassler ayakkabılarının pazarlamasını bizzat yapardı!

Herzogenaurach şehrinin tam ortasından, Regnitz nehrinin bir kolu olan Aurach nehri geçer. Adolf oraya taşındı ve kendi fabrikası için işe koyuldu. 

Rudolf, aynı yıl Ruda ( Ru -dolf Da-ssler’in birleşmesi) olarak adlandırılan, ancak daha sonra Puma olarak değiştirdiği markayı kurdu. 

1949’da Adolf, aynı şekilde kendi adını taşıyan Adidas’ı kurdu ( Adi Das-sler). Geda’nın işgücü ve kaynakları kardeşler arasında paylaştırıldı. Adidas, fabrikayı tren istasyonunun yanında tuttu ve Geda’nın çalışanlarının üçte ikisi, çoğu çalışan Rudolf’un satış odaklı yaklaşımı yerine Adolf’un ürün geliştirmeye verdiği önemi tercih etti. 

İki kardeşin amansız rekabeti artık spor ayakkabısı alanında yaşanıyordu. 

Adidas Muhammed Ali, Alman Milli takımı gibi markaları giydirirken, Puma ise Brezilya’yı kaptı.

Çok ilginç bir durum vardı. Herzogenaurach şehri de tam olarak ikiye bölünmüştü. Her iki fabrika çalışanları birbirinin gittiği lokantalara, barlara gitmiyor, onların fırınından, marketinden alışveriş yapmıyordu. Çocuklarını yolladıkları okullar bile farklıydı. Şehir iki kampa bölünmüştü. İki düşman kardeş kampı!

İnsanlar birbiriyle karşılaştıklarında önce ayaklarına bakıyordu, Adidas mı giyiyor yoksa Puma mı?

“Dost başa, düşman ayağa bakar” terimi buradan mı çıktı bilemiyoruz ama bu durumdan dolayı Herzogenaurach’a “Boynu bükükler şehri” deniliyordu!

Sonraki 30 yıl, Adidas, farklı sporlar için özelleştirilmiş ayakkabıları sayesinde hızla büyüdü. Rudolf’un sofistike satış yaklaşımıyla hareket eden Puma ise bu rekabette hep takip eden taraf oldu. 

Adolf Dassler 1936 yılında sadece Jesse Owens’ın madalya kazanması sayesinde mutlu olmamıştı. Aynı zamanda oğlu Horst Dassler doğmuştu. 

Horst Dassler kısa sürede “boynuz kulağı geçer” misali hem babasını, hem amcasını sollayacak bir ticari zekaya sahip olduğunu kanıtlayacaktı. 

24 yaşına geldiğinde babasının fabrikası Adidas’a yönetici olan Horst’un hedefi çok daha büyüktü. 

1961 yılında Adidas’ın Fransu şubesini açtı. Paris bir moda merkeziydi ve uzun yıllar Adidas ürünlerinin tasarımlarına yoğunlaştı. 

Ancak onu esas değiştiren şey 1972 Münih yaz Olimpiyatları’nda yaşanacaktı. 

Burada Stanley Rous ile tanıştı…

Daha önemlisi Amerikalı yüzücü Mark Spitz’i izledi. Hayran oldu ve hemen bir karar alıp Arena mayo şirketini kurdu. 

Babasından (ki o dönem artık emekliliği gelmişti) en temel farkı şuydu: babası gibi bireysel sponsorluktan ziyade kurumsal ve ülke bazında sponsorluğu kovalıyordu. Onun için pazarlama toplu olursa anlamlıydı. 

Nitekim 1972 Olimpiyatları’ndan hemen sonra pek çok ülke ve federasyon ile, ayakkabı, spor malzemeleri ve özellikle mayo için sponsorluk bağlantıları kurmuştu. 

1978 hem Horst Dassler hem de dünya futbol tarihi için önemli bir yıldı. Çünkü Adidas’ın kurucusu Adolf Dassler ölmüştü. 

Horst ve hırslarının önünde artık hiçbir engel kalmamıştı. 

1974 FIFA genel kurulunda tanıştığı Joao Havelange ve Sepp Blatter ile dünya futbolundan akıl almaz bir gelir elde edecek ve dünyanın en sevilen sporunu el birliğiyle kirleteceklerdi!

(Devam edeceğiz)

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version