Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Osmanlı mı? Cumhuriyet mi?

Osmanlı mı? Cumhuriyet mi?


YORUM | MAHMUT AKPINAR

Bu soru “Selçuklu mu, Osmanlı mı?” sorusu kadar absürd. Çünkü biraz tarih okuyan bilir ki Osmanlı Devleti, Selçuklu Devleti’nin devamıdır. Selçuklu Devleti yıkılıp dağıldıktan sonra onun kalıntılarından onunla benzer dili, kültürü, coğrafyayı paylaşan yeni bir devlet doğmuştur. Aklı başında hiç kimse bu iki devleti, toplumu birbirine “düşman”, birini diğerine alternatif görmez. Kimse Osmanlı’ya “Selçuklu yıkan hainler!” olarak bakmaz. Osmanlı severler de içinde liyakatsiz sultanlar olmasına rağmen Selçuklu’yu tu kaka edip her iftirayı yapıştırmaz. Benzer durumu Fransız, Alman, Rus tarihi için düşünün. Bugünkü Fransızlar, Ruslar ülkelerinde yaşanan eski devrimler (Fransız devrimi 1789, Bolşevik Devrimi 1917) ve tarihi olaylar üzerinden bazı fikir ayrılıkları yaşasalar da birbirlerini “hain” yada “düşman” görmezler. Çünkü her bir Fransız ve Rus bilir ki bu olaylar tarihlerinde yaşanmış, bitmiş, geri döndürülemez olaylardır. Bunlar yüzünden cepheleşmek, toplumu bölmek yerine, bu olayları anlamaya, onlardan ders çıkarmaya çalışırlar. Tarihi olayları kutsamak veya habire lanetlemek yerine onlardan yararlanarak daha yaşanabilir bir ülke kurmaya çalışırlar.    

Cumhuriyet’in 100. yılına hızla yaklaşıyoruz. Bu yıl 29 Ekim Cumhuriyet’in ilanının 99. yılını kutlayacağız. Ve yine Türkiye medyası, kamuoyu Cumhuriyet/Osmanlı kıyaslamalarıyla meşgul. AKP’li Mahir Ünal örneğinde gördüğümüz üzere bazıları Cumhuriyet’in “geçmişi, kültürü, birikimi silip attığını” ileriye sürerken, Kemalistler ise Osmanlı sultanlarının ihanetinden, baskıcılığından dem vurup, Osmanlının nasıl kötü yönetildiğinden bahisle Cumhuriyeti yüceltmeye çalışacaklar. Oysa Osmanlı ve Cumhuriyet, Selçuklu Osmanlı çizgisinden öte birbirinin devamıdırlar. Cumhuriyeti kuranların hepsi Osmanlı eğitim sisteminde yetişti. Mustafa Kemal ve İsmet İnönü, hatta Kenan Evren ölene kadar Osmanlıca not almaya ve yazmaya devam ettiler. Bir devlet, siyasi kimlik ömrünü tamamladı ve onun yıkıntılarından başka bir devlet, siyasi oluşum ortaya çıktı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni devletin kabulünü sağlamak, onu meşrulaştırmak için Osmanlı düşmanlığı yapılması belki anlaşılabilir, ancak aradan yüz yıl geçtikten sonra Cumhuriyet’in hala kendisini Osmanlı düşmanlığı üzerinden tanımlaya devam etmesi, onun yetersizliğine, sağlam bir zemine oturamadığına verilir. Cumhuriyeti demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı bir noktaya taşımak yerine yatıp kalkıp Cumhuriyete düşmanlık besleyip, Osmanlı hayranlığına saplanıp kalmak ise anakronizmdir, zamandan kopmaktır. Osmanlı çok iyi, çağını okuyabilen, mükemmel bir devlet olsaydı zaten yıkılmazdı. Son 2-3 asırında bugünkü yozlaşmış yönetime benzer şekilde yolsuzlukların, kayırmaların, başarısızlıkların her alana hakim olduğu bir devletti. Ömrünü tamamladı ve yıkıldı. Hatta daha erken yıkılmayı hak ettiği halde, dünyadaki bazı dengeler gereği uzunca bir süre Hasta Adam olarak suni bir ömür sürdü. 

Tarihe duygusal bakmayı terk etmemiz gerekiyor. Osmanlı ve Cumhuriyet birbirine hasım, düşman değil. Aynı toplumun farklı zaman dilimlerinde temsil edildiği iki ayrı siyasi organizasyon. Birine nefret edip ötekine aşık olmak diye bir durum yok. İkisi de hatalarıyla sevaplarıyla bizim geçmişimiz. Batılıların en takdir ettiğim yanlarından birisi, en meşhur kahramanlarıyla, devlet adamlarıyla bile kolaylıkla dalga geçebilmeleri ve bunu BBC gibi yayın organlarından bütün ulusla paylaşabilmeleri. Demokratik dünya hiçbir lideri sorgulanmaz, siyasi, tarihi olayları kutsal, dokunulmaz görmüyor. Elbette büyük hizmetleri olmuş tarihi şahsiyetlere saygı duyuyorlar, ama onlara asla hatasız, dokunulmaz olarak bakmıyorlar. Zira kutsadığınız dönemin ve kişinin hatasını görmez, göremezsiniz. Tarihin bir döneminde kalmış kişileri, olayları anayasayla dokunulmaz ve sorgulanmaz kılmak ise rasyonel, makul bir devlet yönetiminden kopmaktır. Tarihi, o alanda akademik çalışmalar yapan ve olayları, kişileri, toplumları tarihin, antropolojinin, sosyolojinin bilimsel kriterleriyle analiz eden bilim insanlarına bırakmak gerekir. Aksi halde hiç gereksiz, yüzyıllar önce yaşanmış konulardan dolayı toplumu böler, ülkeyi ayrıştırır ve zaafa düşürürsünüz.  

Cumhuriyet’in 100. yılını kutlamaya hazırlandığımız bir dönemde ne Osmanlı’yı geri getirmek mümkün, ne de 1930’ların Tek parti ve Tek Adam dönemini diriltmek. Her ikisi de tarihin derinliklerinde kaldı. Onlara ideolojik kavgaların argümanları olarak bakmaya devam eder, tarihimizin iki dönemini birbiriyle vuruşturursak güçlü ve huzurlu bir gelecek kuramayız. Bizde Batılılaşma, modernleşme 1700’lerden itibaren devam eden bir süreç. Kavramların zaman içinde muhtevası da değişti. Bir zamanlar batılılaşmak modern ordular kurmaktı. Sonra mutlakiyet yönetimlerini sınırlandırıp meşruti yönetimler kurmak oldu. Sonra Cumhuriyet oldu. Şimdilerde batılılaşma, modernleşme denince insan haklarını, hukukun üstünlüğünü önceleyen çoğulcu, demokratik, refah devletleri akla geliyor. Kısır Osmanlı-Cumhuriyet tartışmalarını bir kenara bırakıp adaletin olduğu, hukukun işlediği, demokratik, sosyal bir toplum-devlet düzeni kurmaya odaklanmalıyız. Umarım 2023 böyle bir hedefe yönelişin başlangıcı olur.    

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version