Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hakikat tekelciliği ve böyle dindarlık mı olur?

Hakikat tekelciliği ve böyle dindarlık mı olur?


YORUM | AHMET KURUCAN

(Gelecek Projeksiyonu Yazıları 33)

Bir önceki yazımda dini cemaatler ve hakikat tekelciliğini icmali bir şekilde ele almış ve verdiğim üç örnek ile de müşahhaşlaştırıp konuyu bitirmiştim. Bu yazımda da aynı hususu tarikatler üzerinden işleyecektim. Biliyorsunuz benim bu konuyu ele alış nedenim bazı çocuklarımız ve gençlerimizin bakış açısını yansıtmak ve bunun sebebiyet vermiş olduğu dine karşı mesafe koymayı nazara vermek. Bunun için güncel bir örnek var elimizin altında; Türkiye’de Hizmet hareketine karşı yapılan sosyal kırım ve buna karşı sair İslami cemaatlerin suskun, onaylayıcı hatta teşvikkâr tavırları. Yazı serisini belki bir yazı uzatma pahasına hakikat tekelciliğini bu cemaatler özelinde ele alıp düşüncelerimi kaleme alacağım.

Ne İslami ne insani ne hukuki ne siyasi ne ahlaki hangi açıdan bakarsanız bakın hiçbir şekilde kabullenilmeyecek bu sosyal kırıma karşı sair dini cemaatler neden bir şey demez? Akla gelen ilk izah  “Fight, flight or freeze” yani “savaş, kaç ve don” diye Türkçe’ye tercüme edilen davranış modeli. İnsanlar/gruplar/devletler böylesi çatışma anlarında bu üç tavırdan birini kendine davranış modeli olarak benimsiyor ve ona göre hareket ediyor. Şöyle düşünüyorlar; “Savaşan iki taraf var. Aslında moral üstünlük ve haklılık zayıf olan tarafta ama diğer taraf da maddi olarak çok güçlü. Bu durumda moral üstünlüğe ve haklının yanında yer almak ilkesel olarak doğru olsa bile dünyevi birçok kayıpları da beraberinde getirecek ve bizi de o çatışmanın tarafı yapacak. Öyleyse ya kaçmalıyım ya hele bir savaşsınlar, bakalım kim galip gelecek, ilerleyen zamanda galibin yanında yer alırım veya ilkelerime ihanet edemem, kaybetsem bile her zaman haklının yanında yer alır ve mücadele ederim.”

Sayıları çok ama çok az olan ve ferdi düzlemde kalan istisnalar bir kenara bırakılacak olursa Türkiye’de İslami cemaatler Hizmet hareketine yapılan kollektif zulüm sürecinde “kaç ya da don” tercihinde bulundular. Çünkü Hizmet ve mensuplarına yönelik orantısız güç kullanan devletle mücadele etmenin imkansızlığına inandılar. Bu iyi niyetli bir varsayım. Niyet okuma da diyebilirsiniz.

Gelelim ikinci izaha; dini hizmet veya dine hizmet bağlamında tercih ettikleri modelin yegane hak ve hakikat olduğuna canıgönülden inanıyorlar diye düşünüyorum. İddianın ötesinde itham değil mi bu diyebilirsiniz. İzahımı yapayım, kararı siz verin. 17/25 Aralık ve 15 Temmuz öncesi diyalog ve işbirliği adına atılan tüm adımları geriye çevirmeleri, yapılan işbirliği tekliflerini bir kenara bırakın karşılıklı iletişime bile kapalı olmaları ya da dostlar alışverişte görsün kabilinden kurdukları iletişimin geri planında kıyasıya rekabetlerini başka türlü açıklayamıyorum. Ve şunu söylüyorum, artık sağır sultanın bile duyduğu 15 Temmuz’dan çok önce iktidar canibinin düzenlediği Hizmete ait yurtlar ve okullar başta olmak üzere gayrimenkullerin kağıt üzerinde paylaşıldığı toplantılara katılırlar mıydı? Katıldılar diyelim, bu toplantıların hemen ardından “Yakın bir gelecekte bu yurtlar, bu okullar bizim cemaate verilecek, neler yapabiliriz?” diye kendi aralarında istişari toplantılar yaparlar mıydı?

Halbuki ağızlarından din, iman, hak, adalet, kardeşlik, dostluk, yardımlaşma hiç eksik olmayan ve bunları ayet, hadis ve Müslümanların tarihsel tecrübelerinden örneklerle temellendiren bu insanların iktidar cenahı ile yaptıkları o toplantılarda “Siz ne diyorsunuz, ne yapıyorsunuz, yaptığınız şey adil değil, ahlaki değil, hukuka aykırı, insanlığa sığmaz, Allah razı olmaz” diyerek itiraz etmeleri ya da cemaatten tanıdıkları insanlara “Bizi bir toplantıya çağırdılar, sizin yurtlara okullarak el konacakmış yakında, bize paylaştırmaya kalktılar, biz itiraz ettik, haberiniz olsun” diye haber vermeleri gerekmez miydi? Hayır, ikisini de yapmadılar aksine sevinçle karşıladılar bu paylaşımı.

Bir hatıramı nakledeyim. 2015 yılı Amerika’dan hac vazifemizi eda etmek için Chicago merkezli Müslüman Amerikalıların kurduğu bir şirket ile Mekke’ye gidiyoruz. Türklerden olduğu kadar başka milletlerden de hacı adayları var uçakta. Bir ara uçağın ön sıralarında oturan bir arkadaşım geldi yanımıza. Türkiye merkezli dünyanın değişik ülkelerinde hizmetler yapan bir cemaatin ismini vererek dedi ki: “Önümde sanırım o cemaate mensup birileri var. Kendi aralarında konuşuyorlar. ‘Cemaate mensup insanların malları ganimet, kadınları cariyedir ve bize helaldir’ diyorlar.” 

15 Temmuz 2016 meş’um hadisesinden yaklaşık bir yıl önce bizzat benim yaşadığım bir olay bu. Hizmeti düşman ve kendini de hak ve hakikatin yegane temsilcisi kabul etmeyen hiçbir Müslüman zihin söyleyemez bu cümleyi. Allah’tan korkar, kuldan utanır. Dikkatinizi çekerim, 15 Temmuz sonrası meydanlarda öfke, nefret, kin, ve hınç psikolojisi ile söylenen nutuklardan bahsetmiyorum, ondan bir yıl önce hac yolculuğunda söylenen bir sözü aktarıyorum.

Tekrar edeyim, bana göre Müslümanın duyduğunda kanını donduran, havsalasını silkeyen, asırlar öncesinin Müslümanlarla savaşan muharip güçlere karşı ortaya konan savaş hukukunun içtihadi yaklaşımlarını kabullenen ve kendi aralarında konuşan, malların müsaderesini canıgönülden destekleyen ve o malların üzerine çöken anlayışın dayandığı bir temel olmalı. İşte o temel hakikati sadece ve sadece kendilerinin temsil ettiği gerçeği olsa gerek.

Yanılamaz mıyım bu yorumumda? Elbette yanılabilirim. Bu benim düşüncem. Eğer konunun muhatapları bunu yanlış buluyorlarsa buyursunlar kamuya açık yazdığım bu yazıya cevap versinler. “Şu gerekçelerle o toplantılara katıldık, şu nedenle itiraz etmedik, müsadere edilen binalarınızı bu nedenle kabullendik, şu sebeple eşlerinize ve kızlarınıza bizim için cariyedir ve helaldir dedik” desinler. Buyrun. Bekliyorum cevabınızı.

Son sözüm şu; işte bu durum hem o dini cemaatlere hem de Hizmet hareketine mensup gençlerimizin anlamakta ve anlamlandırmakta zorlandığı davranış şekli maalesef. Çünkü İslami, insani, siyasi, hukuki ve ahlaki bulmuyorlar. Daha da acısı sırf bu nedeni ön plana sürüp “Böyle dindarlık mı olur, böyle din kardeşliği mi olur?” deyip dine mesafe koyuyorlar.

Hakikat tekelciliğine tarikatler özelinde bir misalle devam edeceğim.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version