Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Erdoğan sonrası…

Erdoğan sonrası…


YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Kemal Kılıçdaroğlu ABD’ye davet üzerine mi yoksa bir imaj oluşturmak için mi gitti sorusunun cevabı Türkiye’nin gelecek projeksiyonu açısından çok önemli bir gösterge olacaktır. Çünkü herkes de biliyor ki hiçbir siyasi parti ABD’ye rağmen Türkiye’de iktidar olamaz. 

Bu ülkenin 2023 yılından sonra ne olacağını, Recep ile devam mı edeceğini yoksa aks değiştirip sosyal demokrat bir iktidara mı yelken açacağını, oradan gelecek sinyaller belirleyecek. Kemal Kılıçdaroğlu yeni dönem için biçilmiş kaftan olduğunu, AKP sonrası ezilmiş, hırpalanmış, horlanmış kitleleri ancak kendisinin tedavi edebileceğini düşünüyor. Doğrusu bu düşüncede kısmen haklı da. 

Öyle umut ediyoruz ki 2023 seçimlerinde, Lozan’ın gizli maddeleri yürürlükten kalkacak ve Recep T. Erdoğan’ın Türkiye’nin başına musallat olması maddesi de ortadan kalkıp (bu kısım ironi içerir) ülke beladan kurtulacak. Türkiye’nin AKP’yi ve Recep T. Erdoğan’ı bir beş sene daha taşıması mümkün değil. Eğer tekrar ülkenin başına musallat ederlerse, bunu yıkılmasına kesin karar verdiler diye okumak gerekir. 

Recep T. Erdoğan’ı gönderecekler ise, ondan sonrası için iki seçenek var önümüzde. Bunlardan birincisi tamir ve tedavi politikalarının etkili olacağı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başa getirilmesidir. Böyle bir şey gerçekleşirse demokrasinin, hukukun, adaletin ve insan haklarının daha çok konuşulacağının, bunlar hakkında daha ümitli olunacağının işaretidir. CHP değil, Kılıçdaroğlu iktidarıyla böyle bir sürece girilmesi mümkündür. 

İkinci şık ise Erdoğan’dan boşalacak yere Hulusi Akar veya benzeri bir liderin getirilmesi seçeneğidir. Aydoğan Vatandaş’ın dediği gibi gerçekten de Devlet, Erdogan sonrası, Akar konusunda anlaşmış gibi mi gözüküyor?

Bununla birlikte birinci şıkkın yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidara gelmesi ihtimali her geçen gün zayıflıyor. ABD ziyaretinin içinin de boş olması, bir davet üzerine değil de kendi çabalarıyla bunun gerçekleşmiş olması bu ihtimali daha da zayıflatıyor. 

Bunun yanında görünenin aksine Türkiye’de siyasi partilerin ülke yönetimiyle ilgili inisiyatif almasının pek mümkün olmaması da bu şıkkın gerçekleşmesini zorlaştırıyor.  Türk siyaseti ellerine verilen rollerin dışına çıkamıyor, rol çalıp kendi özgün politikalarını belirleyemiyorlar. Bunu 15 Temmuz’dan sonra çok daha belirgin bir şekilde gördük. Bu süreçte bütün siyasi partiler önceden çizilmiş, belirlenmiş, kelimelere dökülmüş politikaların dışına hiç çıkamadılar. 

Türkiye’de siyasetin ülke yönetimini belirleyemediğinin en somut örneği 24 Haziran 2018 seçimlerinde bir kere daha görüldü.  O seçim gecesi muhalefet, şerefli bir mücadele yapıyor bile görünmeden, kuyruğunu kıstırıp ortadan kayboldu. Bu durumdan anlıyoruz ki siyaset üstü bir güç Recep T. Erdoğan iktidarının devam etmesini istiyordu ve o gece muhalefet adaylarına ortalıktan ‘’toz olun’’ demişti. Siyaset de kendilerine toz olun diyenlere gıkını bile çıkaramadan ortalıktan kayboldu. O nedenle, kamuoyuyla paylaşılan seçim anketlerinin, siyasi parti söylemlerinin hatta ekonominin ülke yönetimini belirlemede birinci derecede etkin olmadığı kanaatindeyim. 

Bütün bu değerlendirmeler ışığında baktığımızda Recep T. Erdoğan’dan sonra Kemal Kılıçdaroğlu değil de Hulusi Akar gibi bir figürün ülke yönetiminde etkin olacağı öngörmek mümkün.

Hatta, -tamamen tahminlerle söylüyorum-, belki aralarında yapılmış bir anlaşma bile vardır. Hulusi Akar’ın ani bir kararla Recep T. Erdoğan’ın tam emrine girmesini, onunla mutlak uyumla çalışır hale gelmesini hatta binlerce silah arkadaşını bir kalemde satmasını, başka bir şeyle açıklamak mümkün görünmüyor. 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version