Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hayat Seni Çok Seviyorum

Hayat Seni Çok Seviyorum


Duyarlılık karşılaştırmalarından genel olarak kaçınmaya çalışırım, insanlığın acılarda ortaklaşamaması da insana dair acayip bir çıkmazdır diyerek. İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in ölümü üzerinden Türkiye solcusu ortalama kitlenin, İrlanda halkıyla dayanışma adına, 96 yaşında ölmüş bir insana lanetler savurduğunu görünce duyarlılık karşılaştırması yapmaktan kendimi alamayacağım.

İlhan Sami Çomak, 28 yıldır cezaevinde. Üniversiteli bir delikanlıyken aynı anda iki farklı yerde eylemlere katıldığı gerekçesiyle ve bir iftiranın delil kabul edilmesiyle başlıyor ikinci yaşamı. 21 yaşındayken fiziksel işkenceyle tanışıyor bedeni, psikolojik şiddetse hâlâ sürüyor. İlk görüş günlerinde annesinin, ona iftira atan kişinin öldüğünü üzüntüyle söylemesi üzerine, yazar öfkelenir, “iyi olmuş, iyi ki ölmüş!” der. Genç, öfkeli, hayatın değerini tartamayacak kadar yaralıdır. Bu bilge ruhun bilgelik kökenlerinin müsebbibi annesi, evrensel bir ders niteliğinde, eşsiz bir cevap verir oğluna: “Öyle deme oğlum, öyle deme İlhan, kurban olurum öyle deme. O da senin gibi bir cahildi, onun da annesi babası var, öyle deme.” İlhan yüzünü eğer ve o anın utancını hâlâ yanında taşır.

Hapishane yaşamı, İlhan Sami Çomak’ın zihnini, düşünce biçimini tutsak alamıyor neyse ki. Uğradığı haksızlıklara anlam aramalar, öfke duymalardan sonra bir dil buluyor kendine. Şiir dili. Alfabesi şiir, çok sevdiği hayata mektuplar yazıyor. Biraz kırık aşk mektupları belki… İlhan Sami Çomak, hayatı Spinoza’nın işaret ettiği anlamda var olma coşkusuyla seven, dört duvar arasında, varlığını hüzne ve öfkeye teslim etmeyen, kendini bilir ermişliği ile çilehanedeki dervişin bilgeliğinde şiirlerini söylüyor. Kendini üreten umutla, neşeyle, tutsak alınamayan başka bir duruş sergiliyor. Öfkenin süreklileşen bir duygu olmasına, nefrete dönüşmesine izin vermiyor. Bu yapıcı, sevinçli inada saygı duymamak mümkün değil.

Moda Sahnesi’nde sezonun ilk oyunu, İlhan Sami Çomak’ın yazdığı Hayat Seni Çok Seviyorum’u izledim. Evlerimizin koruyucu sembolü Şahmaran’la sarmalanmış sahnede iki oyuncu şarkılar türkülerle İlhan Sami Çomak oluyor. 90 dakikalık oyunla yazarın çocukluğundayız; Bingöl’de Perî suyunda neşeyle yüzüyoruz, onunla okuldayız, anadilimiz Kürtçe, Türkçeyi öğretmen dayağı ve küfrüyle sonradan öğreniyoruz; Aleviyiz, yazarla birlikte Sünni orucu tutmadığımız, din dersinde gusül abdestini bilmediğimiz için dövülüyoruz. Yazarın ilk gençliğindeyiz, İstiklal Caddesindeyiz, gençliğin biricik lezzetini tatmışız ama henüz gençliğin geri dönüşsüz olduğundan bihaberiz; İstanbul’u, boğazı, vapurla karşıya geçip gitmeyi seviyoruz, 21 yaşındayız, üniversiteliyiz, çok delikanlıyız, polis baskını ile cezaevindeyiz sonra… Ve müebbet.

   

Oyunun dupduru anlatımı, gücünü olanı göstermekten alan gerçekçiliği, şiir gibi büyüleyici bir bütünlükle karşımızda. Kemal Aydoğan’ın özel seçimiyle hazırlanmış, duruşu, tavrı ve sahnelemesiyle özel bir prodüksiyon Hayat Seni Çok Seviyorum. Siyasi ve düşünce tutsaklarına saygı duruşu niteliğinde. Gülseven Medar ve Ali Tekbaş, müzisyenlikleri gibi oyunculuklarıyla da içten ve çok başarılılar. Bengi Günay’ın bizi Bingöl’de Kayık köyünde bir eve veya Perî suyuna götüren dekor tasarımı çocukluğun büyüsüyle sarmalanıyor. Hapishanenin soğuk demirden kafesini reddeden yazarın dünyasını yansılayan hücrenin halatlarla temsil edişi çok etkileyici. Saeed Ensafi’nin sahneye yansıtılan animasyonları dilsiz masal etkisinde. İrfan Varlı’nın tasarımıyla sorgu ışığı an geliyor kararıyor, hücreye koyuyor seyirciyi. O kısacık kararma anının üstümüzdeki tedirgin edici duygusu ne çok soruyu beraberinde getiriyor. Onlarca yıl, dört duvar, bitimsiz sarmal gibi tekrarlayan müebbetlerle yazar, yaşamı bunca sahici sevmeyi nasıl başarıyor nasıl?

   

Dışarı çıktığında yapılacaklar listesinde, “Âlemin sırrını arayan bir titizlikle anılarımı, tüm çocukluğumla birlikte geri çağıracağım. Ağlayacağım, kimse varmasın yanıma! Çünkü ağlamak bir teşekkür biçimidir” diyor yazar.

Ve tüm seyirci alkışlarla ayakta.

Teşekkürler İlhan Sami Çomak, teşekkürler Moda Sahnesi.

Bu kadar uzun süre içeride tutulacağımı

Hiç ama hiç düşünmedim başlangıçta.

Çıldırırdım belli ki, iyi ki düşünmemişim

Hâlâ dönüp geçen zamanı hesapladığımda

Bunca yılı ben yaşamamışım, bu zor yolu

Kat eden ben değilmişim gibi bir türlü inanamıyorum.

Ama buradayım işte, gerçek bu

Nasıl olsa renksiz, nasıl olsa siyah-beyaz bir şey

Golgota’dayım, ebedi bir çarmıhtayım

Elim ayağımdan değil

Kalbimden ve aklımdan akıyor kan.

  

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version