“İnsanlara güvenmek demek kendini azıcık öldürtmekle eşdeğerdir.”
Gecenin Sonuna Yolculuk, Louis Ferdinand Celine
Güven genellikle, bir kişinin dürüstlüğüne olan inancımız olarak tanımlanıyor.
Farklı duygular gibi güvenin de ne olduğuna dair sayısız araştırma var. Güvenin ilişkilerde emniyet hissini artırırken, savunmacı ihtiyaçları azalttığı söyleniyor. Güven hissi, insanların duygularını ve isteklerini muhataplarıyla daha rahat paylaşmalarını da teşvik ediyor.
Kısaca güvenebildiği takdirde hayat bir konfor alanı açmış oluyor insana, dürüstlüğüne inandığı muhataplarını yaşamına ortak ederken, daha sakin, daha huzurlu, daha mutlu oluyor. Hırçınlığı azalıyor, kızgınlıkları yumuşuyor, umutları yükseliyor…
Güven konusunda herkesin farklı fikirleri, farklı inanışları, farklı formülleri var…
Çok büyük ihtiyaç olduğunu kabul etmenin yanında, güvenin çok büyük bir zaaf olduğunu düşünenler az değil…
İnsan sevdiğine mi güvenir, yoksa güvendiğini mi sever? Bu da temel tartışma konularından biri, kesin cevabı yok…
Aradıkça bulunmayan, bulunca da emin olunmayan bir şey sanki güven.
Tırmanılan ağaçta şans eseri rastladığımız sağlam bir dal, dereyi aşmayı çalışırken basabileceğimiz bir taş gibi güven. Sağlam, güçlü, kalender bir his.
Bazılarına göre bir daha “düşmeyecekleri” bir hata. Bir insana güven duymak ile başlar kişinin mahvoluşu, diyorlar. Zayıf kılar, diyorlar. Kendi varlığını bir başkasının ellerine teslim etmek gibi tehlikeli bir şey, diyorlar.
Bana göre, tahterevallinin bir ucunda olmak gibi güvenmek, diğer ucundaki kişiyi seçtikten sonra. Bir insanı tanımakla ilgili, tanıdıktan sonra özel bir yere gelip diğer insanlar arasından sıyrılması ile ilgili. Yani sıradanlaştırmanın zıttı güvenmek, güvenebilmek.
Bir cesaret işi, risk almak kuşkusuz güvenmek.
Başkaları için diktiğiniz duvarları bir insan için yerle bir etmek, ona kapıları açmak demek. Karşınızdakinin gerçekten var olduğuna inanmak demek. Sizin ona kapıları açtığınızı sanarken, onun bir sözü ile tüm surları yok etmesini farketmemeniz demek.
Kesinlikle tek kişilik değildir güven. Kendinize güvenmeden muhatabınıza güvenemezsiniz. ‘Bana yalan söyleme sakın çünkü inanırım … ” diyebilmek güç ister.
Ne kadar zaman ister güvenmek? Biz mi “ona” güveniriz, “o” mu bizi kendine güvenmemiz için ikna eder belli değil… Sevmekten daha iddialı, aşktan daha tehlikelidir bu yüzden çok zordur, zor olduğu için de çok kıymetlidir…
“Birine güvenip güvenemeyeceğini anlamanın en iyi yolu, ona güvenmektir” demiş Hemingway “Yaşlı adam ve Deniz”de…
Hayal kırıklığının mayası olduğunu bile bile böyle yapmaktır belki de doğru olan, inanmak, güvenmek, yanılmak ve yine yeniden inanmak ve güvenmek…
Nereden çıktı bu güven konusu diye sorabilirsiniz. Güven sadece kişisel ilişkilerde rol oynamıyor, iş ilişkilerinde, sosyal bağlantılarımızda hatta politikada, hayatımızın her alanında bir ihtiyaç haline geliyor.
Cumartesi gecesi sosyal medyada İstanbul’un simgelerinden, belki de en güzellerinden Kız Kulesi’nin restorasyon sırasından bir kısmının yıkıldığına yönelik fotoğraflar paylaşıldı.
Tepkiler çığ gibi büyüdü, “AKP bunu da mı yaptı?” diye soran azdı bu kez. AKP bunu da yapabileceğine derin bir inanç vardı. Çoğumuz, pek çoğumuz ikna olmuştuk buna. Yıllardır gördüklerimiz yeterli idi, evet yıkmış olabilirlerdi.
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü hızlı bir açıklama yaptı.”Kulenin külah kısmının yapıdan uzaklaştırıldığı ifade etti – “2023 yılında, Cumhuriyetimizin 100. yaşında, Kız Kulesi, tarihi ve abidevi değerine uygun şekilde, bir anıt eser ve müze olarak hizmet verecektir” dedi.
Açıklamada, “1940’lı yıllarda Kız Kulesi’nde yaşanan yangın sonrasında yapılmış olan betonarme eklenti, alanında uzman isimler olan Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Prof. Dr. Feridun Çılı, Han Tümertekin ile İstanbul Teknik Üniversitesi ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi tarafından hazırlanan yapının depreme karşı dayanımının olmadığına ilişkin raporlar ve yine danışman hocalarımızın kontrollüğünde hazırlanan projeler doğrultusunda evrensel koruma ilkelerine bağlı gerekli işlemler yapılıyor” denildi.
Çalışmalar devam ediyormuş, çoğumuzun düşündüğü gibi değilmiş durum, satmamışlar, yememişler, yerine otel yapmayacaklarmış.
İyi. Sevindik. Lakin burada daha derin bir problem var, insanlar artık hükümetten her şeyi ama her şeyi bekliyor. Muazzam derinlikte bir güvensizlik var. Bu güvensizlik yaşamlara yayılıyor, her yere nüfuz ediyor. Güvende olmama duygusu artık yoruyor, zehirliyor, yollarını kaybettiriyor insanlara…
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***