YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU
Günümüzde LGBT bireylerin sayısının, etkisinin, görünürlüğünün artmasıyla ve eşcinselliğe yönelik yasaların, algı ve düşüncelerin önemli oranda değişmesiyle birlikte eşcinsellik en çok konuşulan ve tartışılan konulardan biri hâline geldi. Konu etrafında çok sayıda akademik makale yazılıyor, yoğun bir şekilde anket ve araştırmalar yapılıyor, konuya yeni tanımlar, izahlar getiriliyor.
Eşcinsellik kendisini toplumsal bir realite olarak öyle kabul ettirdi ki artık hiç kimsenin bu konuyu görmezden gelmesi mümkün değil. Eşcinselliği onaylamayanlar da kendilerini meselenin dışında tutamıyorlar. Zira hem LGBT bireylerle aynı toplumu paylaşıyor hem de çocukları hakkında endişe ediyorlar. Özellikle ilâhî dinlerin konuya yaklaşımını bilen dindar aileler, eşcinsel bireylere nasıl bakacaklarını, çocuklarını eşcinsellikten nasıl koruyacaklarını ve çocuklarının toplumun her kesiminde karşılaşacağı bu bireylere karşı nasıl bir tutum geliştirmeleri gerektiğini merak ediyorlar. Sayıları hızla artan LGBT’ler ise cinsel tercihlerine dinin ne dediğini, kendilerine dinde yer olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar.
Dinin eşcinsellik karşısındaki tavrı çoklarınca merak edildiği ve konu etrafında ciddi bir kafa karışıklığı yaşandığı için meseleyi farklı boyutlarıyla ele almak istiyoruz. “İslâm eşcinselliğe nasıl bakar?” şeklinde ortada tek bir soru var gibi görünse de esasında meselenin pek çok detayı var. LGBT bireylere karşı nasıl bir tutum geliştirileceği, bir insanın hem eşcinsel hem de dindar olup olamayacağı, eşcinselliğin doğuştan gelen bir özellik olup olmadığı, karşı cinse ilgi duymayan birine ne tavsiye edileceği, nasıl bir söylemle kamusal alana çıkılacağı, bu konuda çocuklara nasıl bir terbiye verileceği bu konuda ilk akla gelen sorular.
İslâm’ın konuya yaklaşımına ve bu soruların cevaplarına geçmeden önce konu hakkında genel bir bilgi verilmesi, eşcinselliğin sebepleri ve neticeleri üzerinde durulması faydalı olacaktır.
Konuyla İlgili Kavramlar
Günümüzde cinsel birliktelikler veya cinsel yönelimler üç kategori altında toplanıyor: heteroseksüellik (karşı cinsellik), biseksüellik (iki cinsliklilik) ve homoseksüellik (eşcinsellik). Heteroseksüellik, karşı cinse ilgi duymayı, karşı cinsle birlikte olmayı ifade diyor. Yani kadınlara ilgi duyan erkekler veya erkeklere ilgi duyan kadınlar heteroseksüel olarak isimlendiriliyor. Eşcinsellik, aynı cins insanlar arasındaki cinsel yönelimi ifade ediyor ve bir adım ötesinde kadınların kadınlarla veya erkeklerin erkeklerle yaşadıkları cinsel birlikteliği. Biseksüellik ise hem kendi cinsine hem de karşı cinse yönelik cinsel birlikteliği, cinsel yönelimi ifade ediyor.
Günümüzde homoseksüel veya biseksüel olan bireyler LGBT kısaltma ile ifade ediliyor. Bu harfler, lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel/travesti kelimelerinin kısaltmaları. Kendi cinsleriyle birlikte olan kadınlara lezbiyen, erkeklere ise gey deniliyor. Transseksüel ise kendi cinsiyetini kabul etmediği için karşı cinse ait kimliği benimseyen kimseleri ifade ediyor. Bunlar biyolojik cinsiyetiyle problemi olan, duygusal ve psikolojik olarak kendilerini karşı cinse ait gören kimselerdir. Karşı cinsin elbiselerini giyen, karşı cins gibi davranan kimselere ise travesti deniyor. Cinsel azınlıkları ifade eden başka kelimeler, başka harfler de kullanılıyor. Mesela LGBTQIA denilerek buna queer, interseksüel ve aseksüel kelimeleri de ekleniyor. Günümüzde bunlar “cinsel azınlıklar” olarak tanımlanıyor. Fakat asıl konumuz olmadığı için detaya girmiyoruz.
Eşcinsel davranışla eşcinsel yönelimi birbirinden ayırmak gerekiyor. Bir insanın gey veya lezbiyen olarak isimlendirilmesi için kendi cinsine karşı bir cinsel yönelimin bulunması şart koşuluyor. Yani eşcinseller karşı cinse değil, kendi cinslerine karşı duygusal, romantik duygular taşıyorlar. Eşcinsel yönelim; fantezi, merak, heves, arzu veya şehvet gibi duyguların tesiriyle kişinin kendi cinsiyle bir veya daha fazla girdiği bir ilişki değil. Gey ve lezbiyenlerin sadece ve devamlı surette kendi cinslerine karşı eşcinsel davranışlar gösterdiği ifade ediliyor. Nitekim Amerikan Psikologlar Derneği de (APA) eşcinselliği, “kişinin kendi cinsinden bir bireye karşı, sürekli, duygusal, romantik, cinsel ya da sevgiye dayalı ilgi duyduğu bir cinsel yönelim” şeklinde tanımlıyor.
Eşcinsel yönelimin, eşcinsel eğilimden ve eşcinsel kimlikten farklı olduğu üzerinde de duruluyor. Toplumlarda eşcinsel eğilime sahip olan veya eşcinsel tecrübeler yaşayan insanların sayısı bir hayli olsa da, eşcinsel yönelime sahip olanlar bunlara nispetle çok daha azdır. Psikologlar yaşadığı birkaç tecrübeden veya bazı duygularından ötürü kendilerini eşcinsel zanneden bir çok kişinin gerçekte böyle olmadığını söylüyor. Hatta gençlik ve ergenlik döneminde bazı kişilerin kendi cinslerine karşı cinsel çekime kapıldıkları fakat bunun ileriki yaşlarda tamamen kaybolduğu da ifade ediliyor. Anlaşılan o ki eşcinselliği tek bir kalıba koymak doğru değil. Pek çok tipi ve çeşidi var. (Cinsel yöneliş, davranış ve kimlikle ilgili değerlendirmeler için bkz. Ebu Zaynab Abd al-Rahmân, Why Homosexuality is Prohibited in Islam, London, 2015, s. 25-38)
Eşcinseller veya eşcinselliği savunanlar, insanların kadın ve erkek şeklinde iki cinse ayrılmasına itiraz ediyor ve eşcinselliğin üçüncü bir cinsiyet olduğunu iddia ediyorlar. Onlara göre eşcinsellik kişinin bir tercihi değil; doğuştan getirdiği genetik bir özelliğidir. “Eşcinsel olunmaz, eşcinsel doğulur” sözü en sık tekrarladıkları jargonlardan biridir. Onlara göre bir insanın, sahip olduğu cinsel organlar açısından kadın veya erkek olarak doğması “tanımlanmış bir cinsiyet”tir. Kişi bunu kabul etmeyerek farklı bir cinsel kimlik tercih edebilir.
Kısacası modern dünyada cinsiyetin de cinselliğin de artık anlamı değişti. Bunlar dinle, ahlâkla, kültürle, yaratmayla, fıtratla alakalı kavramlar değil, daha ziyade bireyin özgür tercihleriyle alakalı kavramlar olarak görülüyor. Son yarım asra kadar tüm insanlık âleminde yadırganan ve ayıplanan, uzmanlar tarafından bir çeşit “psikiyatrik bozukluk” ve “ruhsal hastalık” olarak görülen eşcinsel davranışlar bugünün dünyasında normal kabul ediliyor. Bu konular tartışmaya bile açılmıyor.
İslamî literatürde eşcinsellik için kullanılan kelimeler “livata” ve “sihak”tır. Erkek eşcinselliği için livata, kadın eşcinselliği için ise sihak kelimeleri kullanılır. Fakat bu kelimeler eşcinsel yönelimi değil, eşcinsel davranışı tanımlar. Yani bir insan heteroseksüel olsa ve bir kereliğine hemcinsiyle ilişkiye girse bile yine de bu fiilin adı duruma göre livata veya sihaktır. İslâm hukukunda günümüzdeki anlamıyla geylik veya lezbiyenlikten bahsedilmez. Zira dinde hakkında hüküm bildirilen veya yasağa konu olan şey duygu ve eğilimler değil; fiil ve davranışlardır.
Bir de fıkıh kitaplarında geçen hünsa, hünsa-i müşkil kavramları vardır ki bunlar eşcinsellikten tamamen farklıdır. Hünsa, hem erkek hem de kadına ait cinsel organlara sahip olanları tanımlar. Şayet sahip olduğu cinsel organlardan ve onların işlevinden yola çıkarak onun erkek veya kadın olduğuna hükmedilemez ise ona da hünsa-i müşkil denir.
Konuşulması Zor Bir Konu
Şunu kabul etmek gerekir ki eşcinsellik çok boyutlu, oldukça kompleks ve konuşulması çok zor bir konudur. Çok boyutlu olmasının sebebi meselenin dinin yanında pozitif hukuka, siyasete, psikolojiye, ahlâka, sosyolojiye, tıbba ve daha başka alanlara bakan yönlerinin bulunmasıdır. Kompleks olmasının sebebi eşcinselliğin sebeplerine, aile ve toplum üzerindeki tesirlerine, insanın ruh ve beden sağlığını nasıl etkilediğine yönelik bilimin hâlâ net açıklamalar yapamamasıdır.
Konuşulması zor bir mesele olmasının sebebi ise popüler kültürün, medyanın, kanunların ve hatta bilim çevrelerinin yoğun baskısından ötürü konunun özgürce ele alınıp tartışılamamasıdır. Eşcinsellik aleyhinde ileri sürülen fikirler hemen “homofobi” damgası yiyebiliyor; hatta eşcinsel haklarına saldırı olarak görülerek hukukî yaptırımlara konu olabiliyor.
Tıpkı evrim konusu gibi eşcinsellik de salt bilimsel bir duruş ortaya koymanın, objektif ve tarafsız araştırmalar yapmanın oldukça zor olduğu bir konu. Çünkü meseleye bilimsel olmaktan çok ideolojik yaklaşılıyor. Veya şöyle diyelim: Bu konudaki tutumlar, algılar, kabuller bilimsel çalışmaları da etkiliyor. Oysa ki insanı ilgilendiren her konu özgürce tartışılabilmeli, konuşulabilmeli. Eşcinsel davranışların zararları hakkında fikir beyan edilmesi, yasak olan bir tabu veya dogma olarak görülmemeli.
LGBT haklarını, insan hakları olarak görmek ve onları toplumsal saldırılardan korumaya çalışmak modern dünyanın kendi şartları içerisinde anlaşılabilir ve yerinde gayretlerdir. Fakat homoseksüellik etrafındaki bütün tartışmaları LGBT haklarının korunmasına ve homofobiyi önleme gayretlerine indirgemek oldukça eksik bir yaklaşım olur. Mesele sadece homoseksüellere nasıl davranılacağı meselesinden ibaret değildir. Bu konuda sorulması ve araştırılması gereken bir çok soru vardır. Mesela:
Homoseksüelliği teşvik etmek yerine bir kısım zararlarını gündeme getirerek azaltmaya çalışamaz mıyız? Çocukları bundan korumak için çareler ortaya koyamaz mıyız? Bundan kurtulmak isteyen insanlara ilaç, tedavi, terapi adına alternatifler sunamaz mıyız? Eşcinselliğin sebepleri hakkında araştırmalar yaparak ailevî ve sosyal faktörleri masaya yatıramaz mıyız? Homoseksüeller ile heteroseksüeller üzerinde yapacağımız araştırmalarla eşcinselliğin insan üzerindeki etkilerini teşhis edemez miyiz? Konuyu daha etraflı anlama adına eşcinsel evlilikleri, eşcinsel ailelerde yetişen çocukları mercek altına alamaz mıyız? Eşcinselliğin yaygınlaşmasının bireye, aileye, topluma nasıl tesir ettiğini analiz edemez miyiz? Meseleyi dinî, ahlâkî, felsefi ve psikolojik açıdan ele alarak değerlendiremez miyiz? Cinselliğin anlamı ve amacı hakkında daha tutarlı açıklamalar yapamaz mıyız?
Elbette bütün bu çalışmaların yapılması gerekiyor. Dolayısıyla konu etrafındaki zorluklara rağmen eşcinselliğin uzun vadede birey sağlığı, hayat kalitesi, toplum huzuru, insan psikolojisi, aile hayatı ve hatta topyekûn nesil üzerinde olumsuz bir kısım tesirlerinin olacağı kanaatinde olan bilim adamlarının konu etrafında çok boyutlu ve derinlikli araştırmalar yapmasına ihtiyaç var. Asırlar boyunca eşcinselliğe olumsuz yaklaşan insanlığın hata edip modern insanın bu hatasından döndüğünü düşünmek için elimizde makul ve ikna edici hiçbir sebep yok. Hatta günümüzde LGBT haklarını savunanlar bile çoğu itibarıyla içten içe bir şeylerden rahatsız oluyor, en azından çocuklarının gey veya lezbiyen olmasına gönül rahatlığıyla “evet” diyemiyorlar.
Yaşanan gerçeklik; dinî, ahlâkî, psikolojik veya daha başka sebeplerle homoseksüelliğe karşı çıkanları büyük bir ikilem içinde bırakıyor, zira başa çıkılması zor bir meydan okumayla karşı karşıya bulunuyorlar. Gelebilecek tepkilerden ve mahalle baskısından korktukları için eşcinsellik hakkındaki fikirlerini rahatça dile getiremiyorlar. Ailenin ve insan neslinin selameti için en doğru yolun heteroseksüellik olduğunu savunamıyor; savunduklarında kendilerini suçlu, cahil veya gerici hissediyorlar veya öyle etiketleniyorlar. Kendi tercihlerini yaşama konusunda eşcinsellere tanınan özgürlük, eşcinselliği tasvip etmeyenlere tanınmıyor. Çünkü şahsi özgürlük talepleri, dinlerin ortaya koyduğu dünya görüşünün de, toplumların kültürel yapılarının da, insanların sahip olduğu değer yargılarının da önüne geçmiş durumda.
(Bir sonraki yazıda eşcinselliğe yönelik değişen bakış açısını ve bunun sebeplerini ele alacağız.)
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***