Toparlanmak uzun sürecek, ama gidişat gösteriyor ki sürecin geri dönüşü yok. En ideolojik beyinler bile gerçeklerin karşısında hakkı ve hakikati teslim etmek zorunda kalır. Yalanların ömrü kısadır. Hele ki yalanları söyleyenlerin zekâ katsayıları sorunlu seviyedeyse, gizlemek istedikleri her bir yalanı başka bir yalanla örtmeye kalkmak haricinde bir olanakları olmadığı için, bir süre sonra büyük bir yalan kitlesinin altında kalırlar.
Hande Fırat’ın Erdoğan’la 15 Temmuz 2016 gecesi yaptığı (sözde) canlı röportajın önceden kurgulu olduğunun ortaya çıkmış olması, sis perdesinin kalkması doğrultusunda çok önemli. Gerek Cevheri Güven’in işaret ettiği 14 Temmuz günü gerçekleşen Hande Fırat ve Nuh Yılmaz arasındaki buluşma, gerekse de Aydın Doğan ve Hande Fırat arasında, ödül töreninde gerçekleşen diyalog, birçok detayı ortaya çıkarttı ve 15 Temmuz çevresindeki “organize işleri” gözler önüne serdi. Hande Fırat’ın Erdoğan’la yaptığı 15 Temmuz röportajı esnasında, cep telefonu ekranından Nuh Yılmaz tarafından aranması da ayrı bir kanıt elbette. Yine Hande Fırat’ın ifadelerine göre, Nuh Yılmaz’a darbe teşebbüsü esnasında cep telefonundan ulaşması olayı da, iktidar çevrelerinin “MİT’e ulaşamadık” beyanlarını yerle bir ediyor. Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın ulaşamadığı MİT’e Hande Fırat nasıl ulaşmış sorusu sanırım herkesçe soruluyor. Ortada gariplik ötesi durumlar var.
Görünen o ki, 14 Temmuz’da Hande Fırat MİT’ten bir takım talimatlar alıyor. 15 Temmuz’da da MİT’le kurduğu koordinasyon devam ediyor. Fırat, bu arada 15 Temmuz gecesi patronu Aydın Doğan’a durumu bildiriyor. Doğan da memnun oluyor, belli ki bu operasyonda kendi TV kanalının seçilmiş olmasının getireceği avantajlar ile Erdoğan’ın kendisini affetmesinin sağlanacağı büyüsüne kapılıyor. Fırat’ı teşvik ediyor, bu işi yaparsa ona “çıtçıtıyla” düğün yapacağından, hatta evlerinin eşyalarını kendisinin alacağından falan bahsediyor. Fırat darbenin en civcivli esnasında, Cumhurbaşkanı falan ortada yokken, bir anda bildiğimiz Facetime canlı yayınını gerçekleştiriyor. O yayında Erdoğan halkı sokaklara davet ediyor.
Hâlbuki Aydın Doğan, Hande Fırat kendisine gelip Nuh Yılmaz’ın kendisine sunduğu Erdoğan görüşmesini haber verdiğinde diyebilirdi ki “Hande, sen belli ki bir komplonun parçası olmuşsun. Bu gazetecilik değil. Yaptığın ayrıca bir suç oluşturacak. Hem Türkiye için, hem kuruluşumuz için, hem de şahsım için son derece olumsuz sonuçları olacak böyle bir kumpasa izin vermem söz konusu olamaz. Ayrıca bu durumu şimdi ilgili mercilere de bildirmem gerekiyor. Kusura bakma!”
Olması gereken buydu. En başta gazeteci kimliği olan Hande Fırat’ın MİT elemanından gelen böyle bir teklifi geri çevirmesi gerekirdi. Bu hem etik, etik olduğu kadar aynı zamanda yasal bir zorunluluktu. Sonrasında Aydın Doğan’ın eline bilgi ulaştığında bu kumpası ifşa etmesi gerekirdi. Esas gazetecilik zaten bunu gerektirirdi. Ayrıca bu haber gerçekten de sonuçları bakımından ve etik standartlara katkısı çerçevesinde en yüksek gazetecilik ödüllerine layık görülürdü. Sonuçta bunlar olmadı.
MİT’in uydusu bir gazeteci, devletin kirli bir odağı tarafından yapılan anayasa karşıtı bir komploya alet oldu. Bunu bilerek ve isteyerek yaptı. Bu yapılan yakın tarihe damgasını vuran bir zincirleme reaksiyona neden oldu. Türkiye’nin anayasal düzeni çöktü, ülke rejimi diktatörlüğe kaydı, yüzlerce sivil vatandaş komplonun gereği olarak hayatlarından oldular. Bu sayede iktidar mümessilleri istedikleri meşruiyet zeminini devşirdiler, yapmayı planladıkları takibat politikalarının önünü açmış oldular. Tüm bunların merkezinde, işte Hande Fırat’ın yaptığı o röportaj var.
Belli ki plan gereği CNN-Türk seçilmiş ve bu sayede ortanın sağı ve ortanın solundaki şehirli, kısmen iyi eğitimli vatandaşların iknası hedeflenmiş. Mizansenin gereği olarak zor şartlarda, elinde imkânları olmayan, darbeye karşı koymaya çalışan, demokrat bir cumhurbaşkanı profili çizilmeye çalışılmış. Oysa tüm bunlar, birkaç gün önceden planlanmış.
Bu senaryonun can alıcı noktası, Hande Fırat’ın yaptığı röportajın spontane gelişmiş olması tezidir. Senaryo, demokrasiyi korumak için mücadele eden cumhurbaşkanının CNN-Türk platformunu kullanarak halkını darbeye mücadeleye çağırmasıdır. Oysa deliller gösteriyor ki bu röportaj spontane gelişmemiş, önceden planlanmış. Peki, bu bize neyi kanıtlıyor?
Eğer röportaj spontane değildi ise, demek ki röportajdan önce Hande Fırat ve Erdoğan arasındaki görüşme planlanmıştı. Peki, bu görüşmeyi planlayanlar, 15 Temmuz’da bir darbe kalkışması gerçekleşeceğini nereden biliyorlardı? Demek ki 15 Temmuz’u önceden biliyorlardı. Buna göre iki olasılık söz konusudur. A) Darbenin gerçekleşeceğinin duyumunu almışlar, ama karşı önlem almamışlar. Darbenin gerçekleşmesini beklemişler ve bu sayede çok geniş bir tasfiye bahanesi üretmeyi hedeflemişler. Bu kontrollü darbe tezidir. B) Darbe girişimini bizzat planlamışlar. Bir senaryoyu uygulayarak, olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermişler. Bu da mizansen darbe tezidir. Her iki olasılıkta da bu işin planlayıcıları ve onların Hande Fırat gibi elemanları vatana ihanet başta olmak üzere çok ciddi vebali ve yaptırımı olan suçlar işlemişlerdir.
Hande Fırat durumun vahametinin farkında olacak kadar zeki. Fırat’a destek çıkan Ahmet Hakan’ından Soner Yalçın’ına, Nedim Şener’inden DP Genel Başkanı’na, derin devlet temaslı birçok odak, zararı telafiye gayret ediyorlar. Amaçları nihai bağlamda farklı da olsa, hepsinin ihtiyaç duyduğu ortak nokta bu rejimin devam etmesidir. Kiminin derdi maddi beklentiler veya finansal akışın sekteye uğramaması, kiminin beklentisi ideolojik olarak hedefe aldıkları kitlelerin topyekûn daha büyük zararlara uğramaları, kiminin hayali Türkiye’nin neo-İttihatçı başka maceralara yelken açması. Bu bir şer ittifakıdır ve bu ittifakın güç paydaşlarının “resmi nikâhı” 15 Temmuz ve onun diskurudur.
Bu tür senaryolar ister istemez yalan üzerine kurulu. İçinde insan faktörü olan hiçbir komplo sonsuza dek devam edemez. Bir yalanı savunurlarken de yalan söylemek zorunda kalıyorlar. Sonra savunma için söyledikleri yalanı savunmak zorunda kalıyor, bir yalan daha söylüyorlar. Her bir yalan, kamuoyunu biraz daha şüpheye düşürüyor, inandırıcılıklarını biraz daha yitiriyorlar. Bu şekilde eriyerek yok olacaklar. Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Süreci yavaşlatabilirler, zamana yayabilirler, ellerindeki gücü kullanarak 15 Temmuz senaryosunu biraz daha yaşatmaya çabalayabilirler. Sonuçta ellerinde siyasi güç, medya gücü, yargı gücü, istihbarat gücü, ne ararsanız var. Unutmayın, birçok insan birçok şey biliyor ama susuyor. Çünkü rejim henüz tükenmedi. Fakat kritik eşik aşıldıktan sonra, itirafçılar bir çığ gibi ortaya çıkacak. Bugün bir-iki olay ortaya çıktı, ileride yüzlercesi ortaya çıkacak. Böylelikle eninde sonunda bu kurguladıkları alternatif gerçeklik çökecek ve hakikatler ortalığa saçılacak. Suç işleyenler ileride mutlaka – Türkiye’de veya uluslararası mahkemelerde – adalete hesap verecekler.
15 Temmuz resmi diskurunun çöküşüne tanıklık ediyoruz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***