Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Her türlü yasadışılığa itinayla kılıf uydurulur

Her türlü yasadışılığa itinayla kılıf uydurulur


YORUM | Av. MEHMET TAHSİN

6 yıl önce bugünlerde bir sırt çantasının içinde iki parça yedek çamaşırla ülkemi terk ederken, ayrılığın bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim. Gitmekten başka çare yoktu. Çünkü çalıştığım gazeteye deli saçması iddialarla hukuksuzca el koyan irade, çaycısından şoförüne kadar çalışanlarını da “terörist” olarak yaftalamıştı. Ya kalıp hapse girecek ya gidip kaldığımız yerden devam edecektik. İkincisini tercih ettik.

Anayasanın 30. maddesi, “Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.” demesine rağmen, Fuzuli Aydoğdu isimli bir savcı ve Fevzi Keleş isimli bir hakimle bunu yaptılar. 4 Mart 2016 gecesi, hoyratça, vahşice, yüzlerce polis ve TOMA’lar eşliğinde gazete binasına girdiler.

Anayasa’nın amir hükmünü çiğnediler. Çünkü rejim, muhalif medyayı bitirmeye karar vermişti bir kere. Hâkim ve savcılara, sadece bu talebe kılıf uydurmak kalıyordu. Bürokratlar elini korkak alıştırmasın diye sarf edilen “biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız” sözleri bu döneme damgasını vuracaktı.

O gün, “Bu hukuksuz karar mahkemeden, en kötü ihtimalle Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) döner” diyorduk ama dönmedi. Gazetenin ortakları yasal haklarını kullanarak gerekli itirazları hemen yaptılar ama “emir büyük yerden” geldiği için hiçbir hakim verilmiş hükmü değiştirmeye cesaret edemedi. Aynı tutum AYM’ye de sirayet ettiği için 21 Nisan 2016’da yapılan bireysel başvuru bir türlü gündeme alınmadı.

Bu arada 15 Temmuz oldu. Tarihin görüp göreceği en vahşi cadı avlarından biri başladı. 4 ay önce el konulan gazetenin sahipleri, yöneticileri, yazarları, editörleri, muhabirleri, reklamcıları, dağıtıcıları, şoförleri, avukatları ve okuyucuları… kim var kim yoksa hepsi cadı avının hedefi oldu; sabaha karşı evlerinden alındılar, hapislere atıldılar.

Kayyımların iktidarın borazanı haline getirdiği Zaman, 27 Temmuz 2016’da bir gece yarısı yayınlanan kararnameyle kapatıldı, bir süre sonra da şirket tamamen yok edilerek malları hazineye devredildi. Rejim göstermelik de olsa yargılama yapmaksızın bir özel mülke, üstelik bir basın kuruluşuna pervasızca çöktü. Binalarını devlete, matbaalarını da Sabah Gazetesine hurda fiyatına peşkeş çekti, geriye hiçbir şey bırakmadı.

Hasılı “Yok canım, o kadarı da olmaz” dediğimiz her şey oldu. Göz göre göre anayasanın çiğnenmesine izin vermez dediğimiz AYM, hukukun en temel ilkelerini çiğneyerek o günlerde iki üyesini hapse göndermekte tereddüt etmedi. AYM üyeleri Alpaslan Altan ve Erdal Tercan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) arka arkaya verdiği ihlal kararlarına rağmen 6 yılı aşkın bir süredir hapiste tutulmaya devam ediyor.

BEKLENEN KARAR

Geçtiğimiz günlerde AYM, nihayet 6 yıldır beklenen kararını verdi. Zaman Gazetesi’nin ortakları ve yöneticilerinin, mülkiyet hakları ve ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarını kabul edilemez buldu. İçinde hukukun zerresini barındırmayan, benzer kararlardan kopyalanıp yapıştırılmış, basmakalıp, standart ifadelerin yer aldığı son derece kötü bir karar.

Öncelikle, 6 yıl önce İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fuzuli Aydoğdu’nun kayyım atama yazısında uydurduğu gerekçelerin tamamına yakını o günden bu yana yapılan yargılamalarda çöp oldu. Örneğin kayyım atama gerekçelerinden biri olan Şike davasında Fuzuli Savcı’nın ortaya sürdüğü gizli tanığın yargılama esnasında bütün yalanlarının ortaya dökülmesi bir işe yaramadı. AYM, 2 yıl önce sahtecilik ve dolandırıcılıktan 25 yıl hapis cezasına çarptırılan bir tanığın beyanlarını doğru kabul ederek Zaman’a kayyım atanmasını haklı buldu!

Kanuna göre “maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için” şirketlere kayyım atanabiliyor. Ancak Zaman’a atanan kayyımlar ilk günden beri didik didik etmelerine rağmen Fuzuli Savcı’nın iddialarını doğrulayacak bir delil bulamadılar. Bunun yerine gazetenin yayın politikasına müdahale ettiler. Sabah, Yeni Şafak ve Akit gazetelerinden getirdikleri adamlarla yayın yapmaya kalktılar. Bu yolla Havuz’a dahil edilmek istenen Zaman, el konulduğu günden bir gün önce 600 bin satarken, ertesi gün sadece 2 bin adet satılabildi. Dünyanın her yerinde bu ifade özgürlüğüne yapılmış bir müdahale olarak kabul edilir. Ama AYM bunu ifade özgürlüğüne müdahale saymamış.

Bir başka skandal da şu: AYM, başvurucuların sonradan oluşturulan OHAL komisyonuna başvuru yapmadıkları için AYM’ye gelmeden önce olağan hukuk yollarını tüketmediklerini iddia ediyor. Böyle bir rezalet olabilir mi?

Gazete 27 Temmuz 2016’da kapatılmış. Yönetim organının tüm yetkileri TMSF’ye, malvarlıkları hazineye aktarılmış. Şirketin tüzel kişiliği yok edilmiş. 2017 Ocak ayında kurulan OHAL komisyonu, 17 Temmuz 2017’den itibaren almaya başladığı başvuruların, sadece şirketi temsil edenler tarafından yapılması gerektiğini ilan etmiş. Gerçek sahiplerinin OHAL komisyonuna başvurmasını engellemiş, sonra da kalkıp aklımızla dalga geçer gibi “OHAL komisyonuna başvurmadılar” diyebiliyor!

Başta da söyledim gibi bu karar sürpriz değil. AYM, 6 yıl boyunca ne kılıf uydursak da reddetsek diye beklettiği başvuruyu, nihayet 6 yıl sonra kılıf uydurmaya bile gerek duymadan reddetmiş oldu. Diğer yandan sırf süreci uzatmak, insanların hak arama motivasyonlarını kırmak için de geciktirmiş olmaları muhtemeldir. Yoksa AYM bu kararı başvurunun yapıldığı 2016 yılında da verebilirdi.

Süreç devam edecek. Bundan sonra top AİHM’de. Bu konuya ilişkin 2016 sonunda AİHM’e yapılan başvuru AYM karar vermediği için 5 yıldır beklemekteydi. Bundan sonra sürecin hızlanacağı tahmin ediliyor.

AKP SONRASI

Altılı masanın önümüzdeki seçimde başarılı olmaları halinde öncelikli olarak ele almaları gereken konu AYM olmalı. Aksi halde üyelerinin tamamı AKP döneminde atanan bir AYM, mevcut rejimin yasadışı işlerine kılıf uydurmaktan öte bir işleve sahip olmayacaktır.

Çünkü anayasaya göre cumhurbaşkanı, yardımcısı, bakanlar, yüksek mahkeme üyeleri ve kuvvet komutanları görevleriyle ilgili işledikleri suçlar yüzünden Yüce Divan’da yargılanır. Yüce Divan ise Anayasa Mahkemesi oluyor. Bütün üyeleri Erdoğan tarafından atanmış bir mahkemenin üyeleri kendilerini atayan şahsa karşı vefasızlık gösterirler mi?

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version