Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bir siyasetçi olarak Mustafa Sabri Efendi 

Bir siyasetçi olarak Mustafa Sabri Efendi 


YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Türkiye’de İslamcılık fikrinin önemli isimlerinden birisi de Mütareke Devri’nin Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi’dir. O ilmi yönünün yanında bir aksiyon adamı olup farklı siyasi partilerde siyaset yapmıştır.

Damat Ferit Hükümetlerindeki görevi esnasında Millî Mücadele aleyhindeki tavır ve uygulamalarıyla büyük tepkiler alan Mustafa Sabri, Ankara Hükümeti tarafından Yüzellilikler listesine dahil edilecek ve bundan sonraki hayatı sürgünle devam edecektir. 

İTTİHATÇILIKTAN MUHALEFETE

Mustafa Sabri kaynaklarda “Türk asıllı, Hanefi mezhebine mensup, emsal-i ulema arasında kuvve-i ilmiye ve bilhassa kudret-i kalemiye ile temayüz etmiş, bir kelam ve fıkıh alimi” olarak tanımlansa da o aynı zamanda 1908-1922 döneminde siyasi hayatta da önemli roller üstlenmiş bir kişidir. 

1869 yılında Tokat’ta dünyaya gelen Mustafa Sabri, on yaşına gelmeden hafız olmuş ve Fatih Camii Medresesi’nde devrin önemli alimlerinden ders alarak eğitimini tamamlamıştır. Bu isimler arasında kızıyla evleneceği Gümülcineli Ahmet Asım Efendi de yer alıyordu. 1900 yılında ruus imtihanını kazanmış ve çok genç yaşta Fatih Camii müderrisliğine tayin edilmiştir. 

Mesleki hayatı da başarılarla geçen Mustafa Sabri, önce Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nde çalıştı. Sonrasında da çeşitli medreselerde tefsir ve hadis müderrislikleri yaptı. 1897 yılından itibaren 1914 yılına kadar önce Abdülhamit sonra da Mehmet Reşad devrinde Huzur Dersleri’ne iştirak etti. 

Mustafa Sabri, başlangıçta devrin pek çok İslamcısı gibi Abdülhamit’e muhalif ve İttihatçılara yakındı. 1908’de Tokat mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a girdi. Abdülhamit’in İttihatçılar tarafından tahttan indirilmesini sevinçle karşıladı. 

Mustafa Sabri’nin yazarlık yönünün gelişmesinde 1908’de Cemiyet-i İlmiye’nin yayın organı olarak yayınlanmaya başlanan Beyanülhak’ın başyazarı olarak yazılar yayınlamasının etkili olduğu tahmin edilebilir. 

Bu dergi başlangıçta “istibdada tepki, İttihat ve Terakki’ye bağlılık, meşrutiyete övgü” çerçevesinde yayın yaptı. Mustafa Sabri de bir yazısında Abdülhamit’i tahttan indirip istibdada son verdikleri için ordu ve İttihat ve Terakki’ye teşekkür etti. Ona göre “devr-i istibdat münker devri (şer’i olarak işlenmesi doğru bulunmayan)” idi.

 

Mustafa Sabri bir süre sonra İttihatçılara verdiği destekten pişman oldu. 1910 Şubat’ında İttihat ve Terakki’ye muhalif olarak Gümülcineli İsmail Bey liderliğinde kurulan Ahali Fırkası’nın kurucuları arasında Mustafa Sabri de vardı. 

Bu gelişme onun meşrutiyetin henüz üçüncü yılında muhalefete geçtiğini göstermesi açısından önemlidir. 1908’e kadar müderris kişiliğiyle öne çıkan Mustafa Sabri meşrutiyetle doğrudan siyasete girmiş ve kısa bir süre sonra muhalefetin önemli figürlerinden birisi olmuştur. 

Ahali Fırkası daha sonra İttihatçıların karşısında büyük bir muhalefet partisi olarak Damat Ferit Paşa tarafından kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katıldı. Mustafa Sabri de partinin meclis yönetiminde ikinci reis olarak görev yaptı. Aynı zamanda partinin Rıza Tevfik, Refi Cevat, Dr. Rıza Nur gibi önde gelen “polemikçi” yazarlarından birisi oldu. 

Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın 1913 Haziran’ında bir suikastla öldürülmesinden sonra parti geçici olarak faaliyetini durdururken önde gelen kişiler de yargılandılar. Mustafa Sabri evine yapılan baskından kurtularak yurt dışına kaçtı. Mısır, Bosna-Hersek ve Fransa’dan sonra Romanya’ya gelerek Köstence’ye yerleşti. 

Ailesini de buraya aldırdı ise de burada maddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı anlaşılmaktadır. Daha sonra İstanbul’a getirilerek Bilecik’te sürgüne gönderildi. 

MİLLİ MÜCADELE KARŞITLIĞI

Mustafa Sabri’nin İttihatçı karşıtlığı sürgünlerle iyice artmış olmalıdır. O artık muhaliflikten öte “İttihatçı düşmanıdır”. Bu durum Mustafa Sabri’yi Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın yeni döneminde “dini yönünden yararlanılan” önemli bir kişi yaptı. 

İttihatçı liderlerin yurt dışına kaçmasından sonra İstanbul’a geri dönen Mustafa Sabri, İttihatçıların 1918 Ağustos’unda kurduğu ve üyeleri arasında Bediüzzaman’ın da bulunduğu Darü’l-Hikmetül-İslamiye’ye İttihatçı hükümetin düşmesinden sonra üye yapıldı.

Mustafa Sabri’nin 1922’den sonra sürgün hayatı yaşamasının nedeni ise Mütareke Devri’ndeki faaliyetleridir. 1919 Ocak’ta Hürriyet ve İtilaf Fırkası yeniden faaliyete geçmiş ve Mustafa Sabri de partide ikinci başkanlık görevini üstlenmişti. 

Fırkanın temel siyaseti İttihatçı düşmanlığına dayanıyor, İttihat ve Terakki’nin ileri gelenleri “eski suçlular”, M. Kemal başta olmak üzere Anadolu hareketinin önde gelenleri de “yeni suçlular” olarak görülüyordu. 

Mustafa Sabri’nin yer aldığı parti, Prens Sabahattin’in fikirlerinden hareketle “liberalizmi ve ittihad-ı anasır” düşüncelerini savunuyordu. Dış politikada ise temel yaklaşımı, İngilizlerin dostluğunu kazanarak devletin varlığının devam ettirilmesiydi. Bu durum Mustafa Sabri’nin Anadolu hareketi karşıtlığının önemli nedenlerinden birisidir. 

Mustafa Sabri, Damat Ferit hükümetlerinde şeyhülislam olarak görev aldı ve Hürriyet ve İtilaf’la yollarını ayırma pahasına bu görevine devam etti. Sonunda Mutedil Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı kurarak siyasi hayatına devam etti. Ayrıca Şura-i Devlet Başkanlığı görevini de üstlendi. 

Mustafa Sabri İtilaf devletlerinin Anadolu’yu işgallerine karşı başlayan Millî Mücadele’yi “devlete isyan” olarak görüyor ve M. Kemal’in saltanat ve hilafete son vererek “Sultan Osman’ın makamına geçeceğini” düşünüyordu. 

Ona göre Anadolu hareketi tamamen İttihatçılar tarafından organize edilmekteydi. Bu nedenle Şeyhülislam Dürrizade’nin Millî Mücadele aleyhinde verdiği fetvayı desteklemiş,  Anadolu hareketine karşı Halifelik Ordusu (Kuva-i İnzibatiye) kurulmasında da etkili olmuştu. 

O, Millî Mücadele’ye destek veren müftüleri azlediyor ve bir an önce Sevr’in onaylanmasını isteyen düşüncesini Padişah Vahdettin’in de katıldığı Meclis-i âli’de dile getiriyordu. Hatta bu nedenle eşi Ulviye Hanım tarafından “Sen Allah’tan korkmadın mı? Peygamber’den utanmadın mı?” şeklinde azarlandığı iddia edilmektedir. Nitekim Sevr, onun şeyhülislamlığı sırasında imzalanmıştır. 

Damat Ferit’in barış görüşmeleri için Avrupa’da bulunduğu dönemde birkaç ay sadrazamlığa vekalet eden Mustafa Sabri’nin diğer özelliği ise İngiliz Muhipler Cemiyeti üyesi olmasıdır. Mustafa Sabri cemiyetin 1921 yılındaki son toplantısında da “reis-i fahri” seçilmiştir. 

Mustafa Sabri “siyasete karışmama” prensibiyle hareket eden Müderrisin Cemiyeti’nin Millî Mücadele’ye karşı padişah Vahdettin ve Damat Ferit’i destekleyen bir beyanname neşretmesi için baskı yapmıştı. Bu durum üyelerin tepkisine yol açmış ve Müderrisin Cemiyeti’nin yerine İslam Teali Cemiyeti kurulmuştu.

 Yeni cemiyette, içlerinde Bediüzzaman’ın da bulunduğu birçok kişi yer almayacaktır. Mustafa Sabri damadı vasıtasıyla yeni cemiyete de Millî Mücadele aleyhinde fetva çıkartmış ve bu fetva Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılmıştır. 

SÜRGÜN YILLARI 

Mustafa Sabri’nin Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasıyla sürgün hayatı başladı. Yüzellilikler listesine dahil edildi ve 1938 yılında çıkan affa rağmen geri dönmedi.  

Mustafa Sabri’nin ismi listenin dokuzuncu sırasında olup Sevr Antlaşması’nı imzalayan ve Millî Mücadele’ye karşı kurulan Kuva-i İnzibatiye’de bulunanların yer aldığı kısımdadır. Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşması sonrasında İngiliz Yüksek Komiserliği’ne sığınan Mustafa Sabri önce Mısır’a gitmişse de Türkiye’ye muhalefetinden dolayı hiç de iyi karşılanmadığı gibi kendisine domates ve çamur atıldı. 

Basında çıkan yazılarda da “İngiliz işbirlikçisi” olmakla ve “vatanı satmakla” itham edildi. Hakkındaki olumsuz propagandalar yüzünden önce Lübnan sonra da Romanya’ya gittiyse de daha sonra da Yunanistan’a geçerek kayınpederinin memleketi Gümülcine’ye yerleşti. Alesi ve Yüzellilikler listesinde yüz on üçüncü sırada yer alan oğlu İbrahim Sabri’yi de yanına aldı. 

Bütün Yüzellilikler gibi o da sürgün yıllarında Ankara hükümeti tarafından sürekli takip edilerek hakkında raporlar hazırlandı. Bu raporlar bugün Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivleri’nde bulunmaktadır. 

Mustafa Sabri’nin sürgünde bulunan Vahdettin’le de beraber hareket ettiği anlaşılmaktadır. Hatta Şerif Hüseyin’in daveti üzerine Hicaz’a giden son padişahın yanında Mustafa Sabri de bulunmuştur. 

Ayrıca yurt dışında cumhuriyet rejimine karşı büyük bir propaganda faaliyetine giriştiği görülmektedir. O, bir taraftan istihbarat raporlarına göre Yunan hükümetinin desteğiyle çıkardığı Yarın gazetesiyle diğer yandan da bastırdığı kitapçıklarla muhalefetini devam ettirdi. 

Tahmin edilebileceği gibi özellikle şapka devrimine karşı muhalefet ederek bu konuda bir kitapçık bastırdı. Bu kitapçıkları Türkiye’ye sokmaya çalışınca Ankara hükümeti, kitabın ülkeye girişini yasakladı. 

Türk vatandaşlığından da çıkarılan Mustafa Sabri buna karşılık meşhur “İstifa Ediyorum” başlıklı şiirini kaleme almış ve kendisinin “eski Osmanlı Türkü” olduğunu ama “Türklükten istifa ettiğini” ifade etmiştir. 

Mustafa Sabri sadece şapka devrimine karşı çıkmamış, yazdığı eser ve yazılarında bütün devrimleri de eleştirmiştir. Bir zamanlar kendisi İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin “fahri reisi” olsa da ona göre halifeliğin kaldırılması başta olmak üzere devrimlerin arkasında İngilizler bulunmaktadır. 

Mustafa Sabri, Türk Hükümeti’nin baskısıyla Batı Trakya’dan çıkarılınca önce Mısır sonra da Yugoslavya’ya gitmek istemişse de izin alamadığından bir süre Petras’ta yaşamıştır. 1932 yılında Mısır’dan vize almayı başaran Mustafa Sabri, bu sefer orada çok iyi karşılanmış, ilk zamanlar maddi sıkıntı çekse de sonradan müderris maaşı bağlanmıştır. 

Kahire Üniversitesi’nde Türkçe ve Fransızca dersleri veren Mustafa Sabri, dini eserler kaleme almaya da devam etmiştir. İstihbarat raporuna göre Ankara rejiminin yıkılacağına inanan Mustafa Sabri, 1932 yılında yaptığı konuşmalarda “Cumhuriyet son senesini yaşamaktadır” demekteydi. 

1938’de Yüzelliliklerin affedilip Türkiye’ye dönmelerine izin verilse de yurda dönmedi ve 1954 yılında Kahire’de vefat etti.  

Sonuç olarak sadrazamlığa vekalet ettiği dönemde kabine toplantılarını Kur’an tilavetiyle bitirecek kadar dini hassasiyetleri olan Mustafa Sabri Efendi, din adamlığı yanında siyasi bir aktör olarak Osmanlı’nın son dönemine damgasını vuran kişiler arasında yer almış ve tercihlerinin bedelini Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasından sonra sürgün edilerek ödemiştir. 

***

Kaynaklar: M. Nam, “Tarihin Kırılma Noktasında Son Şeyhülislamlardan Mustafa Sabri Efendi”, İktibas, 2010, S. 23; A. Akbulut, “Mustafa Sabri ve Görüşleri”, İslami Araştırmalar, 1992, VI/1; F. Tevetoğlu, “İngiliz Muhibleri Cemiyeti”, Hayat Tarih, 1972, S.1; Ş. Halıcı, Yüzellilikler, AÜ SBE Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 1998.   

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version