Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bir sinema dehası: Edward Norton

Bir sinema dehası: Edward Norton


SİNEMA | M. NEDİM HAZAR

Bostonlu bir anne babanın oğlu olan Edward Norton, 1991’de Yale Üniversitesi’nden mezun olduktan iki yıl sonra profesyonel oyunculuğa başladı. İlk film rolünü 1996’da Primal Fear’da oynamadan önce bir süre tiyatroda çalıştı. Norton, bu rol ve 1998’deki American History X için bir Oscar adaylığı kazandı. The Incredible Hulk, Pride and Glory , Moonrise Kingdom , The Grand Budapest Hotel ve Üçüncü Oscar adaylığı kazandığı  Birdman gibi filmlerin yapımcılığını ve başrolünü  üstlendi.

Şimdi Norton’un biyografisine bir göz atalım. 

Edward Norton, 18 Ağustos 1969’da Boston, Massachusetts’te doğdu. Babası Edward Norton Sr., Başkan Jimmy Carter’ın yönetiminde eski bir federal savcıydı ve annesi Robin, İngilizce öğretmeniydi. Büyükbabası James Rouse (Boston’daki ünlü Faneuil Hall Marketplace’in arkasındaki emlak geliştiricisi) tarafından kurulan Columbia, Maryland’deki modern, çok kültürlü toplulukta üç çocuğun en büyüğü olarak büyüdü. 

Oyunculuğa aslında çok erken yaşlarda başlayan Norton, son derece zeki ve ciddi bir gençti ve 5 yaşında, Bir Prenses Olsam adlı oyunda bir bebek bakıcısını izledikten sonra oyuncu olmaya karar verdi. Kısa bir süre sonra, Orenstein’ın Columbia School for Theatrical Arts’taki Annie Get Your Gun’da yönetmenlik yaptı. 

Lisede oyunculuğa (ve basketbol oynamaya) devam ettikten sonra mezun olan usta oyuncu, ardından astronomi, tarih ve Japonca çalışmaları için Yale Üniversitesi’ne kayıt yaptı. Üniversitede iken birkaç öğrenci yapımında rol aldı ve kampüs çapında beğeni topladı. 

Norton, 1991 yılında iyi derece ile mezun olduktan sonra, büyükbabasının şirketi Enterprise Foundation için çalıştığı Japonya’ya taşındı. Ancak gönlünde yatan aslan belliydi: oyunculuk! 1994 yılında New York’a dönüşüne kadar diğer tüm ilgi alanlarını bir kenara bırakıp bundan sonra artistlikte yol almaya karar vermişti. 

İlk olarak Brian Friel’in Lovers’ı ve John Patrick Shanley’in Italian American Reconciliation’ı da dahil olmak üzere Broadway dışı birçok yapımda yer aldı. 

Ünlü oyun yazarı Edward Albee’yi bir seçmede etkiledikten sonra, onun bir sonraki yapımı Fragments’ta rol aldı ve New York Signature Theatre Company’de kadrolu olarak çalışmaya başladı. 

Kader ağlarını farklı örüyordu ve İlk korku filmi için Richard Gere’e bir partner aranıyordu. Oldukça zorlu bir karakterdi, zira şizofren bir karakterdi aranılan tipoloji. Leonardo Di Caprio bu rolü reddetmişti. “Audition”da o kadar muazzam bir iş çıkardı ki, yapımcılar ona hayran kaldı. 

Şöyle yapmıştı: Senaryoya göre karaktere seçmeye girerken girmişti bile. Doğulu kekeme bir delikanlı taklidi yaparak sundu kendini. Yapımcılar aradıkları rolün yaşayan biri olduğunu düşündüler. Yönetmen öylesine etkilenmişti ki, “Sanki seni yazmışız” deyince Norton kendi gerçek kişiliğine döndü ve rol yaptığını söyledi. İlk Korku –Primal Fear (1996) filmindeki bu rolüyle Oscar’a aday oldu.

Bu rolden sonra kulaktan kulağa gezdi Norton efsanesi. Daha film vizyona girmeden rol teklifleri yağmaya başlamıştı. 

Primal Fear sinemalarda gösterime girmeden önce birkaç ciddi film rolü üstlendi. Woody Allen’ın Herkes Seni Sevdiğimi Söyler (1996) filminde Drew Barrymore’un Skylar’ının sevgisi için yarışan tiki bir genç olan Holden rolüyle izleyicileri büyüledi (ve yetenek listesine şarkı söylemeyi ve dans etmeyi ekledi). Daha sonra Milos Forman’ın tartışmalı filmi Larry Flynt (1996)’daki rolüyle belki Oscar’a aday olmadı ama Boston ve Chicago dahil pek çok festivalde adaylıklar kazandı ve bazılarında ödülü aldı. 

Hayatının kırılma noktası ise şüphesiz 1999’da Chuck Palanhiuk’un ilk romanına dayanan David Fincher’ın Dövüş Kulübü’yle oldu. Bu filmde isimsiz bir genç adam olarak başka bir yoğun ve çalkantılı rolde Brad Pitt ile bir araya geldi. Norton, hastalık destek gruplarına katılmak ve başkalarıyla bağ kurmak için hastalık taklidi yapan genç bir profesyoneli oynuyordu, ta ki acımasız yumruk yoluyla saldırganlığın katartik bir salınımını keşfeden bir yeraltı grubu olan Fight Club’ın kurucusu Tyler Durden (Pitt) ile tanışana kadar. Film bir kült hit oldu ve resmi olarak Norton’u A Listesindeki aktörler dünyasına fırlattı.

Norton, bir yandan kamera arkasındaki rolünü de genişletiyordu. 2003 yılında Yale günlerinden beri arkadaşı olan Stuart Blumberg ile Class 5 Films’i kurdu. Şirket, Norton’un Kaliforniya’ya taşınan ve daha genç bir kadınla (Evan Rachel Wood) ilişki kuran bir kovboyu canlandırdığı bağımsız bir drama olan  Down in the Valley’in (2006) yapımcılığını yaptı.

Aynı yıl şirket, Çin’de bir kolera salgını sırasında geçen tarihi bir ihanet draması olan The Painted Veil’i de yaptı. Norton, karısının (Naomi Watts tarafından oynanan) başka bir adamla (Liev Schreiber tarafından oynanan) ilişkisini öğrenen bir bakteriyolog oynamıştı. 

Onunla aynı filmde oynamak inanılmaz riskti çünkü rolü ne olursa olsun ezip geçiyor, rol çalabiliyordu. Açıkçası bu durum diğer meslektaşlarının pek hoşuna gitmiyordu. 

Bir yandan sosyal sorumluluk projelerinde de yer almayı ihmal etmiyordu. Örneğin 2009 ING New York Maratonunu onunla birlikte koşacak bir ekip kurdu. 1,1 milyon dolardan fazla yardım topladı. 

Mart 2018’de, bir trajedi yaşadı.  New York City setinde bir Harlem caz kulübünün bodrumunda çıkan yangının ardından, yukarıdaki daireleri ve sakinleri kurtarmak isterken olarak 37 yaşındaki bir itfaiyeci öldü. İki çalışanı Norton ve şirketini mahkemeye verdi ve yüklü miktarda tazminat talep etti. Norton, ölen itfaiyecinin ailesine istenilen para kadar yardımı çoktan yapmıştı oysa. 

Şimdi isterseniz bu usta oyuncunun filmlerine kısaca bir göz atalım. 

Geçmişin Gölgesinde (American History X) – 1998

Yönetmen Tony Kaye’nin oldukça ses getiren bu ilk uzun metraj filminde, öldürülen babasının intikamını almaya çalışan bir gencin hikayesi anlatılıyor. Babasının siyahi bir uyuşturucu satıcısı tarafından öldürülmesinden sonra Derek faşist bir çetenin önemli bir üyesi haline gelmiştir. Babasının ölümünün intikamını bu örgütün, kendileri gibi olmayanlara karşı yaptığı saldırılar ve tacizlerle almaya çalışan Derek, bir gün, arabasını çalmaya çalışan iki zenciyi öldürür ve hapse girer. Bu süreçte küçük kardeşi Danny de ağabeyinin izinden gitmeyi seçer. Derek hapiste geçirdiği süre boyunca bambaşka bir adam olmuş, yaptığı hatalardan pişmanlık duymuştur. Artık bir “dazlak” değildir ve tek amacı kardeşini bu yanlış yoldan geri döndürmeye çalışmak olacaktır.

Birdman veya (Cahilliğin Umulmayan Erdemi) – (Birdman or (The Unexpected Virtue of Ignorance) – 2014

Kara komedi türündeki filmde, bir dönemin ‘Birdman’ adlı süper kahraman filmleri serisiyle ünlenen oyuncusu Riggan, Broadway’de kendi yönettiği ve başrolünde yer aldığı bir oyunun son hazırlıklarını yapmaktadır. Ancak provalar esnasında oyunculardan biri beklenmedik bir biçimde yaralanır ve yerinin acil olarak doldurulması gerekir. Lesley ve onun en yakın arkadaşı olan Jake’in önerisiyle bir zamanların gözde yıldızı olan Mike Shiner ile anlaşılır. Riggan sahneye çıkma hazırlıkları yaparken en başta Mike Shiner ardından ise oyuncu olan sevgilisi Laura, kişisel asistanlığını yürüten kızı Sam ve mükemmeliyetçi eski karısı Sylvia baş etmek durumunda kalır. Riggan kendine yeniden prestij kazandırmasını beklediği bu oyunu, beklentilerin aksine olumlu tepkiler kazanması için elinden geleni yapacaktır.

İlk Korku (Primal Fear) – 1996

Edward Norton’a Oscar’da Yardımcı Erkek Oyuncu adaylığı getiren filmde, tanınmış bir piskoposun öldürülmesi, büyük bir yankı uyandırır. Bu cinayet sırasında olay yerinden kaçmakta olan Aaron, görgü tanıkları tarafından suçlu olarak ilan edilir ve suçu işlediğin neredeyse kesinleşmiştir. Son derece prestijli bir avukat olan Martin Vail, ise olayların bu şekilde geliştiğinden tam olarak emin değildir ve Aaron’ı savunma görevini üstlenir. Aaron’ın suçluluğu o derece nettir ki Vail’in bu göreve atanması beyhude bir uğraş olarak addedilir. Ancak kısa bir süre sonra davanın seyri tam anlamıyla değişir.

Dövüş Kulübü (Fight Club) – 1999

David Fincher’ın kısa sürede kült mertebesine erişen filmi hala popülerliğini koruyor. Edward Norton’ın Brad Pitt ile başrolleri paylaştığı filmde Jack, hayatın sıradanlığına kapılmış bir sigorta memurudur. Uzun bir süredir ‘insomnia’ yani uykusuzluk hastalığından şikayetçidir. Kendi psikolojik sıkıntılarından kurtulabilmek adına grup terapilerine katılmaktadır. Terapiler esnasında Marla adında bir kızla tanışır. Bir süre sonra da hayatını değiştirecek olan Tyler Durden ile… Durden, Jack’in ulaşmak istediği tüm hedeflere ulaşmış olan bir adamdır ve Jack’i asla hakkında konuşulmaması gereken bir organizasyon olan ‘Dövüş Kulübü’ ile tanıştıracaktır.

Büyük Budapeşte Oteli (The Grand Budapest Hotel) – 2014

Yirminci yüzyılın başlarında iki savaş arasındaki dönemde geçen hikayede, Avrupa’nın hayali Zubrowka şehrinde bulunan Büyük Budapeşte Oteli’nin ihtişamlı dönemine tanık oluyoruz. Gustave H, otelin işleyişini büyük bir profesyonellikle idare eden, müşterilerini dahi en ince ayrıntılarına kadar tanıyan bir konsiyerj görevlisidir. Bir gün otele bellboy ve komi görevlisi olarak Zero Mustafa adında genç bir adam gelir ve kısa zamanda aralarında yakın bir arkadaşlık başlar. İkili birbirlerinin sırdaşı olurken yaşadıkları şehir de büyük bir savaşa doğru sürüklenmektedir.

Cennetin Krallığı (Kingdom of Heaven) – 2005

Ortaçağ’da Kudüs’te geçen tarihi aksiyon filminde, Balian adında genç bir adam aslen demircilik yapmaktadır. Ailesini kaybetmiştir ve kader onun için bambaşka bir plan hazırlamaktadır. O yakında şövalye olacaktır. Ardından aşk kapıyı çalacak ve yüreğine ateş düşecektir. Bir prensese gönül verecektir. 100 yıl önce Kudüs’ü kuşatan Haçlılar’ın kaderini ise en baştan bu şövalye belirleyecektir.

Komplo (The Score) – 2001

NYC adlı caz barı işleten Nick Wells öte yandan son derece yetkin bir hırsızdır. İki farklı hayata sahip olan bu adam artık hırsızlık işlerini bırakıp tüm zamanını caz kulübüne ayırıp sevgilisiyle evlenmeyi planlamaktadır. Ancak ortağı Max’ten aldığı teklif son derece cazip gelir. Son kez bir soyguna karışmayı kabul eden Nick Wells son derece değerli bir antik asayı ele geçirmeye çalışacaktır.

Sihirbaz (The Illusionist) – 2006

Sophia aristokrat bir ailenin kızı olarak, marangoz bir ailenin oğlu olan Eisenheim’a aşık olur. Üstelik aşkı karşılıklıdır. Bu ikili, birbirlerine hissettiklerinden ötürü tepki alırlar. Öyle ki aşkına yasak bile getirilen Eisenheim, ülkeyi terk eder. Dünyayı dolaşacaktır. Aradan on beş yıl geçtikten sonra ülkesine bir illüzyonist olarak geri döner.

İtalyan İşi (The Italian Job) – 2003

1969 yılında Michael Caine’in başrolü canlandırdığı, Peter Collinson yapımı filmin 2003’te yeniden çevrimi olan İtalyan İşi, kendi alanında kariyer sahibi diye nitelendirilebilecek bir suçlu olan Charlie Croker’ın liderliğindeki bir soyguncu çetesinin macerasını konu alıyor.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version