Tarih hep padişahları, vezirleri, kralları, devlet başkanlarını, komutanları mı yazar? Peki, “sıradan insan yaşamları” ne olur, hep yok mu sayılır?
Tarihsel olayları sadece devletler üzerinden anlatmak; toplumu, insanı yok saymak ne kadar isabetlidir?
2000 yılı Türkiye’sinin basın tarihi peşinde hallaçlık yaparken, yukardaki sorulara çok yeni bir açılım getiren Annales Tarih Okulu’nu anımsadım.
Çünkü Batmanlı Kadınların dramına yeniden şahit oldum.
***
Annales Okulu, tarihçilikte sıradan insanların araştırılmasını önemseyip, savaşlar ve antlaşmalarla dolu diplomatik tarih yerine toplumsal dönüşümleri inceleyen, iklim, demografi, tarım, teknoloji, ulaşım, ticaret gibi konuları dikkate alan “bütüncül bir tarih anlayışı” ortaya koymuştu.
“Tarihi inşa ederken” iktisat, sosyoloji, psikoloji, coğrafya gibi bütün sosyal bilim dallarından yararlanmak gerektiğini savunmuştu,
“Olay” odaklı tarihe karşı “sorun” odaklı bir tarih anlayışı geliştirmiş, tarihi anlayabilmek için dönemin toplumsal ve ekonomik koşullarının da incelenmesi gerektiğini, dolayısıyla disiplinlerarası çalışmayı önemsemişti.
***
2000 yılında, medyada ağırlıklı bir şekilde görülmese de Batman, yaşanan intihar olayları ile gündeme geldi.
Bölgede yıllardır süren olağanüstü koşulların yarattığı travmaların, intihar olaylarını tetiklediğine inanılıyordu.
En derli toplu anlatımı Türkiye İnsan Hakları Vakfı 2000 Yılı Raporu’nda buldum.
***
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Aytekin Sır tarafından yapılan, 1995-2000 yılları arasında Diyarbakır’da meydana gelen intihar ve intihar girişimlerinin ele alındığı bir araştırmada, kentte her yıl bir öncekine göre intihar olaylarında artış gözlendiği belirtilmekteydi.
Araştırmada, Diyarbakır’da kadın intiharlarının erkeklerin iki katı olduğu, bu durumun toplumsal baskıdan kaynaklandığı savunuluyordu.
İntihar nedenleri arasında işsizlik, göç ve terör ilk sıralarda gösteriliyordu.
***
Diyarbakır Kadın Platformu, sadece 2000 yılının Kasım ayında bölgede 303 kadının intihara teşebbüs ettiğini ve bunlardan 16’sının öldüğünü bildirmekteydi.
Ayrıca bölge genelinde yaşanan intihar olaylarının özellikle kırsal kesimde ölümle sonuçlanmazsa resmi makamlardan gizlendiği, bunun da intihar vakalarıyla ilgili gerçek rakamlara ulaşmakta güçlüğe neden olduğunun da altı çiziliyordu.
Kadın Platformu, cinsel şiddet, tecavüz ve yoksulluğun kadın üzerinde derin tahribat yarattığına dikkat çekerken, bunun da intiharlara varan süreci başlattığını ileri sürmekteydi:
“Güneydoğu’da son bir ayda yaşanan 303 intihar girişimi bunun bir göstergesidir.
İntihar olaylarının nedenleri üzerinde soyut bir tartışma ve girişimlerin kalıcı sonuç vermeyeceği açıktır.
Bunu kadercilikle de bağdaştırmak intiharların gerçek sebeplerini geçiştirmekten başka bir şey değildir. Asimilasyon politikaları uygulayarak intiharların önüne geçilemez. Yaşamın tüm alanlarında karşı karşıya kaldığımız şiddet, kadını aşağılamak, sindirmek, kişiliksizleştirmek ve erkek egemenliğini sürdürmek amacıyla çeşitli biçimleriyle uygulanmaktadır.
Şiddete uğrayan kadınların en önemli sorunu, toplumdaki ahlaki değerlerden, yasalardan ve uygulamalardan dolayı bunu açıklamamalarıdır.”
***
Batman Barosu’nun yaptığı araştırmaya göre de Batman’da 1999-2000 yılları içinde toplam 135 intihar ve intihar girişimi yaşandı.
Bunların 42’si ölümle sonuçlandı.
Dünyadaki intihar istatistiklerinin tersine intihar edenlerin çoğunun kadın olduğuna dikkat çekilen raporda şu bilgilere yer verildi:
“Batman’daki intihar vakalarının bilinen saptama ve istatistiklerden ayrılan çarpıcı yönü; intihar edenlerin yüzde 75’ini genç kadınların oluşturmasıdır.
Oysa intiharlarla ilgili dünya geneli için yapılan istatistiklerde, kadınlar vakaların yalnızca yüzde 25’ini oluşturmaktadır.
İntihar eden veya intihar teşebbüsünde bulunanların büyük çoğunluğu, kentin 1985 yılından beri göç alan gecekondu, mahalle/köy özelliğinde ve 3. Bölge olarak nitelendirdiğimiz semtlerinde yaşayan kişiler arasında gerçekleşmiştir.”
Raporda “3. Bölge” olarak tanımlanan yerleşim yerleri 1985 ile 1995 yılları arasında göç eden kesimin yaşadığı, altyapısı olmayan gecekondu bölgeleriydi.
***
Konuyu merceğine alan Çağdaş Batman gazetesi Yazı İşleri Müdürü Arif Aslan intiharlarla ilgili yaptığı açıklamada intihar nedenler hakkında göçün en büyük etken olduğunu söylüyordu.
Batman merkezde gerçekleşen intiharların çoğunun göç alan mahallelerde meydana geldiğini belirten Aslan şöyle diyordu:
“Ayrıca bu bölgede 17 yıl süreyle büyük çatışmalar yaşandı.
Şimdi bir ‘barış şoku’ yaşanıyor. İnsanlar yeni sürece adapte olamadı.
Bir beklenti vardı. İnsanlar hayatlarında bir şeyin değişmediğini gördü. Hükümetlerin vaat ettiği şeyler gerçekleşmedi. Köye dönüş projesi halkta büyük bir beklenti. Pazaryeri mahallesinde bir kadın ilaç alarak yaşamına son vermek istedi. ‘İki yıldan beri köye dönmeyi bekliyordum’ diyor.
Köy onun için belki de her şeydi; bir domatesle, bir inekle geçinebildiği bir yerdi.”
***
İnsan odaklı bir tarih gözlüğüyle bakıldığında 2000 yılının en önemli toplumsal olaylarından biri de muhakkak ki Güneydoğu’daki, özellikle de Batman’daki kadınların intiharıydı.
Birçoğunun hikâyesini de daha detaylı inceledim. Türkiye adına mahcubiyetim daha da arttı.
***
Basın tarihini yazarken, talihsiz bir ülkede doğdukları için yaşamları boş yere yitip giden ve medyanın çok da fazla kendilerinden söz etmediği o talihsiz kadınların da anılması gerektiğine inanıyorum.” dedi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***