Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ya gerçeklerle yüzleşselerdi?

Ya gerçeklerle yüzleşselerdi?


YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

15 Temmuz darbe girişimi tartışmaları gündemdeki yerini koruyor. Bu yıl öne çıkan iki başlık var.

Birincisi bir grup Harbiyeli öğrencinin hazırladığı Mavi Otobüs isimli belgesel. Son derece mütevazı imkanlarla yapılan ama daha ilk haftadan milyonu geçen izlenme ile gündem belirleyen bir çalışma oldu.

Belgesel o kadar etkili oldu ki bir takım sözde muhalif özde Saray yandaşı isimleri sahaya inmek zorunda bıraktı. Öyle ki Hürriyet yazarı Nedim Şener alay konusu olacak bir yazıya da imza attı.

Şener’e desteğe İsmail Saymaz ve Cüneyt Özdemir koştu ama Harbiyeliler kalemlerinin de çok iyi olduğunu gösterdi.

Yazının konusu bu belgesel olmadığı için burada virgül koyup ikinci gündeme geçelim.

Malum olduğu üzere 15 Temmuz askeri darbe girişimi iddiasını araştırmak üzere bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuştu.

İşte o komisyonun raporu yıllardır kayıp.

Kayıp rapor bu yılki tartışmaların merkezine oturdu. Muhalefet “Rapor nerede?” diye sorarken AKP cephesinde taraflar topu bir birine attı.

RAPOR NEDEN ÖNEMLİYDİ?

Peki bu durum bize ne anlatıyor?

Çakma komisyonun çarpık raporuna bile tahammül edilemeyip imha edilmesini nasıl yorumlamak lazım?

Önce komisyonun işlevi ve işleyişine dair detayları hatırlatalım. Çünkü bu veriler bile bize aslında ortada bir araştırma komisyonu değil aksine “araştırmama komisyonu” olduğunu gösteriyor.

Her şeyden önce Meclis Araştırma Komisyonları bir yargı mercii değil ve araştırma konusuna giren kişilerle ilgili hüküm veremez.

Amaç gerçekleri ortaya koymak, sebep-sonuç ilişkisini analiz edip sorunun tekerrür etmemesi için alınacak tedbirlerle ilgili hükümete ve ilgili mercilere tavsiyeler sunmaktır.

Ayrıca elde edilen bilgi-belge ve tespitler meclis başkanlığına rapor olarak sunulur.

15 Temmuz’u Araştırma Komisyonu bu kuralı daha ilk anda çiğneyip hüküm verdi. Hatta komisyonun ismi bile hüküm içeriyordu.

Rapor ve basın açıklamaları bile hüküm şeklindeydi. Mizansen darbenin tiyatro komisyonu gibi çalıştı.

Komisyonun kurulması ile ilgili karar önerge 26 Temmuz’da kabul edilmesine rağmen komisyonun kurulması ve çalışmaya başlaması 71 gün sonra olabildi.

4 Ekim 2016’da çalışmaya başlayan komisyon üç ay sonra ve hiç ek süre almadan 4 Ocak’ta çalışmalarını tamamladı. 142 saat süren 22 toplantı yaptı ve 51 kişi dinlendi. 141 kişinin bilgisine başvuruldu. AKP’li Reşat Petek 26 Mayıs 2017’de raporun özetini açıkladı. 12 Temmuz 2017’de ise rapor TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a sunuldu.

İki ciltlik raporun teslim görüntüsü de medyaya servis edildi.

Bu istatistiklere bakıldığında ortada yoğun çalışmalar yapmış bir komisyon izlenimi var. Ancak gerçekler öyle değil. Komisyonun isminde başlayan çarpıklık işleyişinde de devam etti. Komisyonun kuruluş ve işleyişi tamamen Saray’ın talimatına göre şekillendi. Başkanlık divanına muhalefetten kimse seçilmedi, çalışma usullerini tamamen Reşat Petek belirledi.

RAPORU KİMİN YAZDIĞI BELLİ DEĞİL

Petek’e de talimatların nereden geldiği malum.

Hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açıkça “yeter artık, çalışmaları bitirin” talimatını medya üzerinden verdi ve komisyon süre uzatmayı bile talep etmeden 4 Ocak’ta çalışmalarını bitirdi.

Tam 5 ay boyunca rapordan haber alınamadı.

Şaibeli referandumdan sonra Reşat Petek sonuç raporunu açıkladı. İlginç olan komisyon üyesi muhalefet partisi mensupları bile açıklamayı televizyondan gördüler. Muhalefete şerh yazmak için çok az bir süre tanındı. Muhalefetin haberi yokken rapor şerhsiz olarak baskıya gönderildi, muhalefetin baskısıyla basımı durduruldu ama bu kez de rapor ortadan kayboldu. Aradan bu kadar zaman geçti ama 650 sayfalık raporu kimin nerede yazdığı hala bilinmiyor.

ÇALIŞTIRMAMA ESASINA GÖRE ÇALIŞTILAR

Komisyonun kuruluşu baştan sakattı ama çalışma usulleri daha da problemli oldu.

Devlet kurumları komisyondan bilgi belge sakladı. Nadiren de olsa komisyona ulaşan verileri AKP’li Reşat Petek isterse komisyon üyelerine gösterdi. Hali hazırda ne kadar evrakın komisyon ve kamuoyundan saklandığı bilinmiyor.

Asıl fren mekanizması ise çağrılan-dinlenilen kişilerde çalıştırıldı.

Düşünün darbe girişimi gibi ciddi bir konuyu araştırıyorsunuz ama en temel isimlerin hiçbirini çağırmıyor, konuşmuyorsunuz.

Cumhurbaşkanı, MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı ve diğer kritik isimlerin hiçbiri çağrılmadı. Ne darbeyi ihbar ettiği söylenen binbaşı çağrıldı ne de Erdoğan’a darbeyi haber verdiği söylenen “enişte”. Onların yerine Prof. Ahmet Akgündüz’den Metro Turizmin sahibi Galip Öztürk’e, Nedim Şener’den Hüseyin Gülerce’ye kadar ilgisiz isimlere söz verildi. Askerler ve siyasiler yerine magazin figürleri bile konuşturuldu.

İstatistikler ise çok çarpıcı.

Mesela komisyona gelenlerin sadece yüzde 25’i 15 Temmuz ile ilgili konuşmuş. Genel olarak Gülen Hareketi, din ve siyaset konuları ele alınmış.

Bu noktada muhalefetin yetersizliğini de not düşmek şart. Çalışma usullerini iktidar belirledi ama muhalefet de Saray’ın çizdiği sınırların dışına pek çıkmadı.

Mesela ihbarcı binbaşıyı çağırmak kimsenin aklına gelmemiş! Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal bile çağrılmamış olmayı yadırgayıp “Ben çağrılmayı bekliyordum” şeklinde demeç vermişti.

Komisyon olayın asıl aktörlerinden hiçbirini dinlemedi, cezaevlerine ziyaretler yapıp onlarla konuşabilirdi ama bu yola girilmedi. Komisyon Türksat’tan Marmaris Grand Yazıcı oteline kadar her yere gitti ama MİT, Akıncı Üssü, Genelkurmay Karargahı, Jandarma Genel Komutanlığı gibi en kritik yerlere girmedi.

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar komisyona gitmediği gibi yazılı sorulara 5 ay boyunca cevap bile vermedi. Binali Yıldırım’ın neden çağrılmadığının da hâlâ bir cevabı yok.

İÇERİK ‘AYIKLANDI’ SAHTE BELGELER DOSYAYA GİRDİ

Sözde darbeyi araştıracak komisyon en kritik isimleri dinlemeyip üstüne bir de bazı anlatımları sansürledi. O gece yaşananlara dair bazı bilgiler rapora konmadı. Sadece AKP’li isimlerin söylemleri rapora alındı.

Komisyonun raporuna kaynaklık eden veriler ise çok çarpıcı. Çünkü TBMM gibi çok önemli bir kurumun raporuna kaynaklık eden veriler Google’dan derleme. Kaynakça bölümünde yer alan kaynakların yüzde 58’i doğrudan internet sitelerinden kopyala-yapıştır usulüyle rapora konmuş.

Yani Havuz medyasının haberleri TBMM raporuna da kaynaklık yapmış. Buna karşılık ne MİT’ten ne Emniyetten tek satırlık veri bulabiliyorsunuz.

Dahası havuz medyasının ürettiği Photoshop’lu sahte belgeler bile delil diye dosyaya girdi.

Kuruluşundan işleyişine kadar her aşamasında 15 Temmuz’u araştırmamak üzere hareket eden komisyon raporu kaleme alınırken muhalefetin haberi bile olmadı. Aradan geçen bunca zamanda raporu kimin kaleme aldığı halen bilinmiyor.

EKSİK HALİ BİLE SARAY’I HUZURSUZ ETTİ

Kuruluşundan işleyişine her aşaması skandallarla dolu Meclis Araştırma Komisyonunun sonuç raporu ise yayınlanmadı. Oysa ki Reşat Petek başkanlığındaki heyet iki cilt halinde getirilen raporu dönemin TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a elden teslim etmiş ve fotoğraf da çektirmişti.

Eksiklerine rağmen raporun AKP’nin başına bela olabileceği, Hizmet Hareketini haklı çıkarabileceği ve AİHM yargılamalarında delil niteliği taşıyabileceği gibi kaygılarla raporu ortadan kaldırdılar.

TBMM resmi web sayfasında rapor için “Komisyon raporunu vermedi, hükümsüzdür” ifadesi yer aldı. Gelinen noktada AKP’li isimler topu birbirlerine atarak günü kurtarmaya çalışıyor. TBMM’nin AKP’li başkanı Mustafa Şentop tartışmalar üzerine ellerinde rapor olmadığını açıkladı.

Peki bu durum bize ne söylüyor?

Komisyonun kuruluşundan işleyişine her şey sakattı. Amaç en baştan “Darbeyi Gülen Cemaati’ne yıkmak” şeklinde belirlendi ve konuklar buna göre çağrıldı.

Hasbelkader gelen konuklardan ‘hoşa gitmeyen’ bir şey duyulmuşsa onlar da sansürlendi.

Muhalefete şerh yazma imkanı bile tanınmadı.

Rapor korsan olarak basılmaya çalışıldı. Buna rağmen raporu ortadan kaldırdılar çünkü her şeye rağmen Saray’ın istediği gibi bir sonuç çıkmadı.

Çünkü darbe dedikleri olaylar bir kurgudan ibaretti. Evet o akşam gerçekten darbe yaptığını sanan az miktarda asker vardı ama onlar da Hulusi Akar’ın emir komutasında hareket ettikleri düşüncesindeydiler.

Ortada gerçek bir darbe olsa ve hedefi AKP olsaydı başta Erdoğan olmak üzere tüm AKP’liler, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı koştura koştura komisyona gider, bildiklerini, gördüklerini anlatırdı.

Komisyon basını sansürlemez aksine hepsini canlı yayınlardı.

‘Darbeciler’ kameralar önünde sorgulanır, ibret-i alem olacak şekilde hesap sorulurdu.

Ama hiçbiri olmadı.

Çünkü gerçek bir yargı düzeninde, bağımsız ve özgür çalışan bir meclis araştırma komisyonunda, korkusuz bir medya ortamında 15 Temmuz’da gerçekte ne olduğu kolaylıkla ortaya dökülebilirdi.

Erdoğan rejimi elindeki tüm imkanları kullanarak 15 Temmuz’u sorgulatmıyor. Nitekim dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’a bile “Bu işleri karıştırma Binali, bir daha 15 Temmuz’a dair soru sorduğunu görmeyeceğim” fırçasını atmıştı.

Erdoğan, Meclis komisyonu bir şekilde çalışır, yargı işler, medya işini yaparsa “foyası ortaya çıkar” korkusuyla hareket ediyor.

Şu ana kadar büyük oranda başardı.

Ancak o kadar sansüre rağmen resmi 15 Temmuz hikayesi delik deşik oldu. Bir de özgür medya, yargı ve bürokrasinin olduğu zaman neler olur bir düşünün!

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version