Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İl-Song Nakamura: Japonya’da azınlıklara karşı şiddet ivme kazanıyor

İl-Song Nakamura: Japonya’da azınlıklara karşı şiddet ivme kazanıyor


Eski Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin 8 Temmuz’da suikasta kurban gitmesi dünya gündemini uzun süre meşgul etmedi ancak Japonya’nın iç dengeleri üzerindeki etkisi bu kadar kısa süreli olmayabilir.  

Siyasi kariyerini Kore karşıtlığı üzerine inşa eden Abe’nin geride bıraktığı milliyetçilik tohumları, onun öldürülmesiyle daha da yeşerebilir. Japonya’da bir asırdır ayrımcılığa uğrayan Koreliler bu durumdan en çok endişe duyan kesim.

Kendisi de Kore kökenli olan gazeteci İl-Song Nakamura ile Japon Korelilerin hikayesini ve Shinzo Abe tarafından ekilen nefret tohumlarının etkilerini konuştuk.

Japonya’daki Kore kökenlilerin hikâyesi nedir? Ne zaman geldiler, nüfusları ne kadar, statüleri  nedir?

Japonya Kore’yi 1905 yılında himayesi altına almış ve 1910 yılında sömürgeleştirmişti. Bu sömürge yönetimi İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam ettti. İşgalci bir güç olarak Japonya, Kore’deki halkın topraklarına el koydu. Anavatanlarında yaşayamaz hale gelen Koreliler, zamanla Japonya’ya işçi olarak gelmeye başladı. İşçi olarak gelen Koreliler, Japon işçilerin yüzde elli ila yüzde 70’i ücretli kölelik koşullarında çalıştırıldı. Japonya daha sonra 1937 yılında Çin ile savaşa başlamış ve 1941 yılında Pearl Harbor saldırısı ile ABD’ye savaş ilan etmişti. Topyekûn seferberlik sistemiyle yürütülen savaşlar işgücüne olan ihtiyacı artırdı. Böylece daha fazla Koreli askeri sanayide seferber edildi. Bazıları da asker olarak savaşa gönderildi. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Japonya’da 2 milyon 100 bin Korelinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunların bir kısmı, özellikle de hâlâ dönecek bir evi ve toprağı olanlar, savaştan sonra Kore’ye geri döndü. Ancak büyükannem de dahil olmak üzere yüzbinlerce insanın savaştan sonra Kore’de dönecek bir evi ya da toprağı yoktu. Bu nedenle, ailem de dahil olmak üzere yaklaşık 600 bin Koreli Japonya’da kaldı.

Kalanlara ne oldu?

Kalanların 1945 sonunda seçimlere katılmaları yasaklandı. 1947’de “yabancı” olarak kayıt yaptırmaları istendi. Nisan 1952’de Japonya’daki işgal güçleri (Müttefik Kuvvetler) geri çekildi. O sırada Japonya’da bulunan Koreliler, Çinliler ve Tayvanlıların vatandaşlık ve ikamet hakları ellerinden alındı. 1947-52 yılları arasında “yabancı” olarak kayıt yaptırmaları gerekiyordu, ancak Japon vatandaşlıklarını koruyorlardı. Dediğim gibi, işgal güçlerinin çekilmesiyle birlikte bu haklara da el konuldu.  

Bu insanlar 1952 yılına kadar vatandaşlık statülerini koruduysa, neden “yabancı” olarak kayıt yaptırmak zorunda kaldılar? 

Bu önlem, hakların ellerinden alınması ve görevlerin sabit tutulması anlamına geliyordu. Kürtlerin dilleri ve kültürleri inkar edildiği gibi, Korelilerin dilleri ve kültürleri de Japonya’da inkar edildi. Japonya’nın yenilgisinden sonra Koreliler dillerini ve kültürlerini geri kazanmak için Japonya’da okullar kurmaya başladılar. Fakat 1948’de bu okullar kapatılmaya zorlandı. Japon otoritesi “siz Japon vatandaşısınız, dolayısıyla Kore kültürü, Kore dili ve Kore okulları olamaz” görüşünü savundu. 1952 yılında vatandaşlık haklarının kaybedilmesiyle birlikte Japonya’daki Koreliler haklarından tamamen mahrum bırakıldı. Yüzbinlerce insan istikrarlı bir ikamet statüsünden yoksun bırakıldı. Bu soruna ancak 1991 yılında bir çözüm bulunabildi. 

Bu çözüm neydi? 

“Özel, süresiz ikamet hakkı” adı verilen bir statü icat edildi. Şu anda bu hakka sahip kişi sayısı 300 bin civarında.

Peki bu insanlar oy kullanabiliyor mu? 

Hayır, karmaşık prosedürlerle Japon vatandaşlığı almadıkları sürece oy kullanma hakları yok. 

ABE SUİKASTININ ARDINDAN KORELİLER VE ÇİNLİLER HEDEF ALINMAKTAN KORKUYOR 

Shinzo Abe’ye düzenlenen suikastın hemen ardından failin Koreli olduğuna dair iddialar ortaya atıldı. Japonya’da yaşayan Koreliler bu tür olaylarla nasıl başa çıkıyor? 

Shinzo Abe’nin Japon toplumundaki Kore karşıtlığını kullanarak siyasi basamakları tırmandığı biliniyor. Dediğiniz gibi, Abe’nin suikaste uğradığı gün sosyal medyada birdenbire “Koreliler ya da Çinliler yaptı” şeklinde paylaşımlar oldu. Sanırım Japonya’daki Kore ve Çin kökenli insanlar büyük bir nefretin hedefi olmaktan korktular. Sadece Japonya’da değil, dünyanın pek çok yerinde azınlıklar ünlü bir siyasetçinin öldürülmesinin ardından egemen toplum tarafından katledilmekten korkarlar. Hatta bazen bu katliamlarla karşı karşıya kalıyorlar. Dürüst olmak gerekirse, suikastın hemen ardından failin isminin yayınlanması beni rahatlattı. 

Neden? 

Failin ismi Korelilerin kullandığı tipik bir Japon ismi değildi. Ayrıca failin eski bir donanma personeli olduğu ortaya çıktığında, Japonya’da yaşayan Koreliler rahat bir nefes aldı. Çünkü Japon vatandaşı olmayan Kore kökenli biri asla donanma tarafından işe alınamaz.  

SHiNZO ABE AZINLIKLARLA DİYALOĞU BALTALAYAN KİŞİYDİ 

Japon medyası bu saldırıyı nasıl haber yaptı? 

İfade ve saldırganın hikayesinin yanı sıra akademisyenlerin yorumları etrafında yayınlar yapıldı. Genel söylem bunun Japon demokrasisine yönelik bir saldırı olduğu yönünde. Ancak bu doğru değil. Japon demokrasisini yok eden Shinzo Abe’nin kendisiydi. O tamamen antidemokratik bir kişiydi ve anti-demokrasi onun şahsında temsilini buldu. Diyalog eğilimini ve özellikle azınlıklarla ilgili demokratik çözüm olasılığını baltalayan oydu. Aslında hiçbir liyakati olmadan bu kadar yükselmesinin ardındaki sır, sürekli “Japonya’nın düşmanları” retoriğini kullanması, özellikle de Kuzey Kore’ye yönelik çatışmacı tutumuydu. Sürekli düşman keşfeden ve bu düşmanlara saldırılması gerektiğini kışkırtan Abe’nin bir saldırıda hayatını kaybetmesi, yaratmak istediği ortamın sonuçları açısından semboliktir. Abe, bugün Japonya’daki ırkçı grupların temelini oluşturan yapının inşasında etkili olmuştur. 

ABE KESİNLİKLE HAPSE GİRMELİYDİ, ÖLDÜRÜLMEMELİYDİ

Abe’nin suikasta kurban gitmesi siyasetinin etkisini azaltacak mı? Abe’nin öldürülmesi Japonya’nın geleceğini nasıl etkileyebilir? 

Bu sağcı siyaset muhtemelen daha da güçlenecek. Japonya’daki Kore kökenli insanlar, benim de düşündüğüm gibi, “gelecekte bize ne olacağı” konusunda şimdiden korku ve endişe içindeler. Japon entelektüeller arasında Abe’yi, stratejisini ve düşüncelerini eleştirenler vardı. Ancak bu suikasttan sonra Abe’ye yönelik eleştiriler artık eskisi gibi olmayacak. Medyanın önemli bir bölümü Abe’yi bir kahraman haline getirdi. Abe kesinlikle öldürülmemeliydi, hapse girmeliydi.  

Neden? 

Abe hakkında, destekçilerine ve akranlarına kolaylık sağlamaya odaklanan çeşitli yasadışı faaliyet iddiaları var. Ancak Abe’nin öldürülmesi, tüm bunlar hakkında konuşmayı, dava açmayı ve hesap vermesini imkansız hale getirdi.

Bu konu Japon medyasında tartışılıyor mu? 

Bazı bağımsız gazeteciler dışında, Japonya’nın büyük medya kuruluşlarındaki bazı gazeteciler şimdiye kadar bu konuları araştırdı. Ancak Japonya’da “ölünün arkasından konuşulmaz” ilkesi nedeniyle Abe’nin karıştığı yolsuzluk ve suçlar hakkında konuşmak çok zor.  

Kore’de de kökleri olan bir Japon gazeteci olarak, ne düşündüğünüzü söylerken kendinizi rahat hissediyor musunuz? 

Azınlık kökenli olduğum için söyleyeceklerimi yutmuyorum. Köklerim yüzünden iftiraya uğruyorum ama bu çok da önemli değil. Azınlık köklerime dayanan iktidar eleştirilerini istediğim kadar yazmama izin veren sadece birkaç medya kuruluşu var. Bu durum anaakım medya söz konusu olduğunda daha da geçerli. Japonya’da konuşmanın susturulması yetkililerin şiddetinden ya da düzenlemelerinden değil, medyanın kendi kendine koyduğu kısıtlamalardan ve muhakeme yeteneğinden kaynaklanıyor.

SHİNZO ABE KENDİ YARATTIĞI İKLİMİN KURBANI 

Bu olayın Japon toplumu üzerindeki etkisi neydi? 

Az önce söylediğim gibi, Shinzo Abe kendi yarattığı iklimin kurbanı oldu. Anaakımın bu temel gerçeği örtbas etme yaklaşımı, kamuoyunun bu olaya ilişkin algısını da olumsuz yönde belirliyor. Anaakım medya “Japonya için çok çalışan bir kahraman suikasta kurban gitti” imajı yaratıyor. Abe’nin Birleşik Kilise ile olan bağları gibi bazı karanlık bağlantılarından çok az bahsediliyor. Dahası, özellikle sağcı basında Abe’ye yönelik eleştiriler suikastın nedeni olarak gösteriliyor. Böylece, siyasetçileri eleştirmenin bu tür sonuçlar doğurabileceği propagandası yapılarak demokrasinin ciddi bir şekilde çöküşü teşvik ediliyor.  

Görüştüğümüz bazı insanlar Japonya’da şiddetin kesinlikle yasak, dolayısıyla istisnai olduğunu söylüyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japon toplumu nasıl şekillendi? Japonya, söylendiği gibi şiddetten uzak bir toplum mu? 

Japonya’da silah edinmek ABD’de olduğu kadar kolay değil. Birinin eline silah alıp toplu katliam yapması diye bir şey söz konusu değildir. Ancak bu, şiddetsizlik anlamına gelmiyor. Japonya’da her zaman şiddet ve saldırılar olmuştur; özellikle de azınlıklara karşı. Neredeyse düzenli olarak Japon olmayan kişilere yönelik cinayetler işleniyor. Örneğin 1960’larda Koreli bir okul öğrencisinin öldürülmesi gibi.  

ABE IRKÇI SALDIRILARA KARŞI HERHANGİ BİR KINAMA YA DA AÇIKLAMA YAPMADI

Nasıl bir cinayetti o?

1962 yılında Kanagawa şehrindeki Kore okulundan bir öğrenci Japon lisesinde düzenlenen bir festivale katılmış ve burada sağcı bir Japon öğrenci tarafından dipçikle vurularak öldürülmüştü. Kore okullarındaki öğrencilerin dövülmesi ve Koreli kız öğrencilerin üniformalarının kesilmesi gibi olaylar da düzenli olarak yaşanıyor. 1997 yılında Brezilyalı bir genç Aichi’de Japon gençler tarafından kaçırılmış, linç edilmiş ve öldüresiye dövülmüştü. Ancak bu tür saldırılar sıradan vakalar olarak ele alınıyor ve güdülere içkin ayrımcılık sorgulanmıyor. Kuzey Kore ile ilgili bir haber çıkar çıkmaz, Japonya’daki Koreli okul öğrencileri saldırıya uğruyor. 2002 yılında Japonların Kuzey Kore’ye kaçırıldığının ortaya çıkmasının ardından da benzer saldırılar yaşanmıştı. 

Japonların Kuzey Kore’ye kaçırılması olayı neydi? 

1970’li ve 80’li yıllarda 17 kişinin Japonya’dan Kuzey Kore’ye kaçırıldığı biliniyor. Bu kişilerin Güney Kore’ye Japon olarak sızan casusları eğitmeye zorlandıkları söyleniyor. 2002 yılında Japonya ve Kuzey Kore başbakanları arasında bu konuyla ilgili ilk toplantı yapıldı. Bu toplantıda kaçırılma vakaları da gündeme geldi. Böylece Japonya ilk kez Kore karşısında mağdur pozisyonuna düşmüş oldu. O güne kadar Kore’ye işgal gücü ve sömürgeci olarak gittiği bilinen Japonya, kaçırılan Japonların gündeme gelmesiyle mağdur konumuna düştü. Failden mağdura bu dönüşümün ön saflarında Shinzo Abe yer aldı. Bu ivme ile 2006 yılında başbakan oldu. Kısa süre sonra Japonya’nın en büyük ırkçı grubu kuruldu. Biliyorsunut, Abe 2006’da göreve geldikten sonra bir yıl içinde başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. 2012 yılında tekrar başbakan olduğunda ise ilk icraatı Kore liselerini Japonya’daki ücretsiz eğitim sisteminden çıkarma kararı oldu. O tarihten bu yana ırkçı grupların faaliyetleri artmaya devam etti. Bir yıl içinde üçyüz ila dörtyüz arasında ırkçı gösteri düzenlendi. Yani neredeyse her hafta sonu Japonya’nın çeşitli yerlerinde ırkçı gösteriler yapılmaya başlandı. 2012 ve 2013 yılları arasında nefret söylemi zirve yaptı ve 2013’ten sonra fiziksel saldırılara dönüştü. Dönemin başbakanı Abe, bu saldırılar karşısında herhangi bir kınama ya da açıklama yapmadı. Çünkü kendisi bu tür fikirlerin sahibiydi ve ırkçılar da onun destekçileriydi.

JAPONYA’DA NEFRET SÖYLEMİ İLE FİZİKSEL ŞİDDET ARASINDAKİ MESAFE DARALIYOR 

Bu saldırılar sadece Korelilere karşı mıydı? 

Hayır, hayır, hayır! Örneğin Temmuz 2016’da Sagamihara şehrinde 26 yaşındaki bir saldırgan engelliler için hizmet veren bir bakım merkezine girerek 19 kişiyi bıçakla katletti. Bu olayda bile Shinzo Abe en ufak bir tepki vermedi. Sistematik olarak Kuzey Kore karşıtlığını körükleyen Abe, Japonya’daki Kore liselerini ücretsiz eğitim sisteminin dışında bırakmakla kalmadı, daha sonra anaokullarını ve kreşleri bile yasakladı. Japon Hükümeti, koronavirüs nedeniyle gelir kaybına uğrayan üniversite öğrencilerine yardım etmek için bir sistem kurmuştu. Ancak Chosun Üniversitesi’ndeki öğrenciler bunun dışında tutuldu. Abe yapay bir düşman yarattı ve ardından “bu düşmana her şey mubahtır” algısını oluşturup bu algı üzerinde yükseldi.  

Peki bu söylem hâlâ etkili mi?  

Japonya’da nefret söylemi ile fiziksel şiddet arasındaki mesafe giderek daralıyor. Kyoto Eyaletindeki Uji şehrinde, Kore kökenli insanların toplu olarak yaşadığı Utoro adlı bir bölge var. Geçen yıl, yalnız bir ırkçı genç buradaki insanların evlerini ateşe verdi. Kimse ölmedi ancak 7 ev yakıldı. Abe’nin suikastından önce yapılan seçimlerde Kyoto’da muhalif bir politikacı dövülmüştü. Muhalif politikacıların ofislerini gece yarısı basan haydutlarla ilgili pek çok olay yaşandı. Yani şiddet ivme kazanıyor.  

DAHA FAZLA DİRENMEMİZ GEREKECEK

Japonya’da tanıştığımız bazı arkadaşlar “burada ‘Japonluk’ söz konusu olduğunda sağ ve sol aynı zeminde buluşuyor” diyor. Gerçekten öyle mi? 

Yine de yabancıların hakları için çalışan birkaç politikacı var. Dolayısıyla bu tür politikacıları desteklemeliyiz. Ben de seçimlerde yabancıların hakları için çalışan bir aday lehine oy kullandım.  

Ama Kore kökenli insanların oy kullanamayacağını söylemiştiniz. 

Evet, ama benim durumumda Japon vatandaşlığım var. Çünkü babam Japon. Japon vatandaşlığı eskiden sadece babaları Japon olan çocuklara verilirdi. Şimdi ise Japon vatandaşlığı, ebeveynlerden birinin Japon olması halinde çocuklara veriliyor. 

Shinzo Abe’nin suikaste uğraması Japonya için bir dönüm noktası olabilir mi? 

Irkçı bir siyasetçinin öldürülmesinin ırkçı hareket üzerinde nasıl bir etki yaratacağını kriz duygusuyla görmemiz gerekecek. Aslına bakarsanız bu suikastın daha da kötüye gidiş için bir dönüm noktası olma riski yüksek. O yüzden daha fazla direnmemiz gerekecek.

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version