Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Galeyan

Galeyan


YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Birey bazen öz farkındalığını yitirir, kendini unutur, kendisini toplumun alıkonması zor akıntısına terk eder. Sessiz, sakin, makul, aklı başında insanların dellendiklerini, kontrollerini kaybettiklerini, topluluk psikolojisine kapıldıklarını, yapmayacakları şeyleri yaptıklarını görürsünüz. Bu anlarda yasa bilinci, utanç, ar, hayâ, ahlak, doğruluk, adalet, saygı, sağduyu gibi erdemler kaybolur. Onların yerine olumsuz duygular hâkimiyeti ele geçirir: nefret, şiddet, hınç, öfke, kıskançlık, fesatlık gibi.

İnsan iyi midir yoksa kötü mü sorusu, felsefedeki önemli tartışmalardan biridir. Kimileri insanın iyi bir varlık olduğunu kabul eder, Kimileriyse onun kötü olduğuna inanır. Her iki grubun da sağlam argümanları vardır. Bu, insanın içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırmasından kaynaklanıyor. İyinin kötüyü kontrolü altında tutması, uygarlık mücadelesinin de temelini oluşturuyor.

Her ahlak öğretisinin temeli insanın kendine mukayyet olması üzerine kuruludur. Bizi hayvanlardan ayıran özelliklerin başında, içgüdülerimizden ve dürtülerimizden sıyrılmak, onların yerine rasyonel aklı ve normatif değerleri – ahlakı – koymak gelir. Öz kontrolün yitirildiği anlarda, bu filtre ortadan kalkar. Uygarlığın başta gelen koşulu, insanın kötülüklerini frenlemektir. Bunu sadece zor kullanarak yapamazsınız. İnsanların sosyalizasyonu ve eğitimi, temelde usun öz kontrolünü sağlamayı hedefliyor. Ailede de, okulda da bunu öğreniyoruz. Normal toplumlarda da bu ödüllendiriliyor.

Türkiye toplumunun giderek bir galeyan kültürüne kendisini saldığını düşünüyorum. Kendini salmak diyorum, çünkü galeyan kültürünün özelliği, toplumun normatif çatısını çökertmesi sonucu, insanın kötülüğü karşısında hiçbir filtrenin ve engelin kalmamasıdır. İnsanlar bu durumda yasa bilincini, ar ve hayâyı, ahlakı, doğruluğu, adaleti, saygıyı, sağduyuyu ve diğer bizi insan yapan erdemleri kaybeder. Kendilerini ilkel dürtülerine teslim eder. Bu ortamda grup dinamiği bireyi bir nehrin sürüklediği kuru bir dal parçası gibi sürüklemeye başlar. Kontrolsüzlük, bir tür anarşik özgürlüğün vahşetine kapıyı aralar. Artık o insanı frenleyecek hiçbir şey kalmamıştır. Türkiye’de frenleri patlamış bir toplum var.

İki olay sosyal medyada karşıma çıktı ve bana bunları düşündürdü. Bunlardan birincisi Fenerbahçe’nin Ukrayna takımı Dinamo Kyiv ile yaptığı maçtı. Maçın sonucunu bile bilmiyorum inanın. Fenerbahçe taraftarlığını bırakalı çok 15 Temmuz geçti. Oysa eskiden bir Kadıköylü olarak kimliğimin bir parçasıydı Fenerbahçe. Kızım altyapıda basketbol oynuyordu. Ailece Fenerium’dan aldığımız kıyafetleri giyer, onun antrenmanlarına giderdik. Televizyondan maçları seyrederdik. O köprülerin altından çok sular aktı. Yazılarımı takip edenler toplumsal ve politik anlamda Türkiye’den neden uzaklaştığımı biliyor. Fenerbahçe aidiyeti de bu ortamda yaşayamazdı. Bana ve aileme zulmeden bir devlet ve toplumun – evet sadece rejim değil! – yarattığı ruh halinde Fenerbahçe taraftarlığı mümkün değildi. Benzer koşullarda hala spor müsabakalarını falan takip edenlere saygı duyuyorum. Fakat ben bunu yapamam, yapmam. Neyse konuya geri döneyim. Kyiv bir gol atıyor ve iddiaya göre gol sevincini abartıyor (bu ne demekse artık). Ve bunun üzerine, Fenerbahçe taraftarları Rus diktatör Vladimir Putin’in adını yineleyen bir tezahürata başlıyor.

Ukrayna’yı işgal eden Rusya, binlerce sivilin ölümüne neden oldu. Şehirler bombalanıyor. Kadınlara tecavüz ediliyor. İnsanlar işgal edilen yerleşim birimlerinde topluca katlediliyor. Çocuk parkları, hastaneler, doğum klinikleri, anaokulları bombalandı. Dinamo Kyiv’li futbolcular maçı kazanırlarsa zaferi Ukrayna halkına armağan edeceklerini söylemişler. İşte bu ortamda, attıkları bir golden sonra, Fenerbahçe taraftarı onlara Vladimir Putin tezahüratı yapıyor. Tüm acılarının kaynağı olan diktatörün adını stadyumda yankılatarak Ukraynalı sporculardan intikam alıyorlar. Şerefsizliğin boyutuna bakar mısınız? O futbolculardan bazıları savaşta annesini, babasını, çocuğunu, karısını, kuzenini, arkadaşını, komşusunu kaybetmiş. Bu davranışı meşru kılacak hiçbir şey olamaz. İşte yukarıda anlattığım topluluk psikolojisi budur. İnsanlar oradaki bir avuç serserinin bu tezahüratı başlatması sonrasında bireysel tüm filtrelerini devre dışı bırakarak galeyana geliyor. Ve o iğrenç, o insanlık dışı tezahürata katılıyor. Tribünler yankılanıyor. Aklımda Hitler Almanyası’nın kalabalık stadyumlarında atılan iğrenç sloganlar var. Bu toplum ne zaman bu noktaya geriledi? Ne zaman bu kadar canavarlaştılar?

Kaybetmeyi bilmeyen kazanmayı da bilemez. Yurtdışında birçok spor müsabakası izledim. Hiçbir müsabakada Türkiye’deki gibi bir fanatizme tanık olmadım. Normal insanlara günlük yaşamlarında söylemedikleri şeyleri topluluk psikolojisinde söyleyebilmek, toplumların uygarlık düzeyleri hakkında olduğu kadar, bireylerin şahsiyetleri, eğitimleri ve zekâ seviyeleri hakkında da ipuçları verir. Kim olduğunu böylesi bir boş zaman geçirme ortamında unutan ve oto kontrolü sıfırlayan insanların yaşadığı toplumlara her şeyi yaptırabilirsiniz. Suça katılımın sayıca yüksek olması, kişilerin suç bilincini azaltıyorsa, onları suç işlememeye yönelten tek şeyin yaptırım olduğu gerçeği ortaya çıkar. Oysa gerçek uygar toplumlarda bireyler cezai müeyyideden dolayı değil, doğruyu seçtikleri için suç işlemezler. Topluluk psikolojisinin tezahürü olan galeyanın ortaya çıktığı toplumlarda insanın kötü yüzü tüm çıplaklığıyla size sırıtır. Almanya 1930’larda ve 1940’larda bunu yaşadı. Osmanlı toplumu da 1915’te ve onun az öncesinde ve az sonrasında o koyu gri utancı deneyimledi.

İkinci örnek, İstiklal Caddesinde kimlik kontrolü yapmakta olan polislerin, kontrol ettikleri vatandaşın oturması üzerine onu dövmeleridir. “Biz sana otur dedik mi lan!” diye vatandaşa saldırıyorlar, korkunç şekilde yüzünü ve başını darp ediyorlar. Orada belli ki bir manyak memur var. Fakat tüm ekibin aynı manyaklık derecesinde olması olasılığı az. Belli ki, aynı tribünlerdeki sıradan vatandaşın kim olduğunu unutup ve oto kontrolünü yitirip o rezil ve utanç verici tezahürata katılması gibi, oradaki diğer polisler de kim olduklarını unutuyor, oto kontrollerini kaybediyor ve vatandaşı darp ediyor. Devletin üniformalı memurları, kendilerine yasalar çerçevesinde verilen bir yetkiyi kötüye kullanıyorlar. Galeyana gelerek Ali kıran baş kesen bir ortamda, İtalya’daki faşizmin kara gömlekli polisleri gibi maaşlarını ödeyen, veli nimetleri kendi öz vatandaşlarını kötü muameleye tabi tutuyorlar.

Bu olaylar, toplumsal kanserin emareleridir, belirtileridir, semptomlarıdır, işaretleridir.

Son yıllarda buna benzer topluluk psikolojisi ürünü anomi ortamları sıklıkla karşımıza çıkar oldu. Komşusunun, eşinin, dostunun malına çöreklenen çakallar, hasmına iftira atarak onu faşizmin kurumlarının dişlilerine atan alçaklar, nefret kusan din insanları, vatandaşını döven, işkence yapan, adam kaçıran devlet memurları… Kendi askerinin başını kesecek kadar manyaklaşmış psikopatlara “dur, ne yapıyorsun!” demeyen kalabalıklar… Karısını, sevgilisini bıçaklayan sosyopatları engellemeyen mahalleliler… Örnekleri çoğaltmak olanaklıdır.

Uygarlaşmanın yolu birey olmaktan geçiyor. Birey olamayan insanların toplumları güruhtur. Galeyan bu tür toplumların günlük, sıradan, alışıldık bir olgusudur. Trafikte kavga edenler, birbirini bıçaklayanlar, karısını dövenler, okulda öğrencisine şiddet uygulayan öğretmenler, dile ve bedene yansıyan şiddetin kanıksanması, hep bu şahsiyet kazanamayan insanların grup aidiyetlerine sığınarak kontrolü güruha bırakmasından kaynaklanıyor. Sefil-serseri bir grup insanın peşine takılan akıllı ama şahsiyetsiz insanlar, “biz yapmadık, grup yaptı” kolayına kaçarak, zulme katılıyor, zulmü alkışlıyor ya da zulmü görmezden geliyor. Kurbanlar galeyan ortamında kim vurduya gidiyor.

Öz farkındalık ve bireyleşme olmadan medeni olunamaz. Bizi başkalarından ayıran şeyler bizi biricik kılar. Kendini başkalarına önceleyen, hayır diyebilen, öz farkındalığa sahip bireylerden oluşan bir toplum olmadan, dengeli bir toplum ortaya çıkmayacak.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version