YORUM | BÜLENT KORUCU
Kemal Kılıçdaroğlu adaylık çizgisine yaklaştıkça seçileceğine dair kuşkularım artıyor. Yok yok, bazı faşistler gibi mezhebinin problem olacağını düşünmüyorum. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan benzeri miting performansı olmaması da değil sorun. Bir siyasetçiyi onun kötü bir kopyasıyla yenmenin mümkün olmadığını biliyorum. AKP liderinin hutbe okurcasına konuşmasını modellemesi gerekmiyor. Tam aksine onun antitezi olarak sakinliği avantajı.
Öyleyse kazanmasını zora sokan faktörler neler? CHP’liler… Her birisi amblemdeki bir oku almış, partiye yaklaşanları onunla kovalıyor. Erdoğan’ın çok işine gelen ve fazlasıyla istismar ettiği ‘eski CHP’ imajı sürsün diye kendilerini paralıyorlar. Ana Muhalefete, Truva atları sokulmuş olsa ancak bu kadar başarılı olunurdu. Kılıçdaroğlu’nun uzattığı her zeytin dalını ıskalamadan kırma çabası içindeler.
Mesela Şerafettin Turpçu… Her fırsatta HDP ve Selahattin Demirtaş’a çakıyor. Kürtler, CHP’ye ve onun Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na sempati duyacaklar diye ödü kopuyor. Oysa sonucu belirleyecek kilit seçmeni Kürtler ve bunu sağır sultan bile biliyor. Turpçu, artan kalan zamanlarında da ittifak ortağı DEVA ve Gelecek partileriyle uğraşıyor. Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün fotoğraflarını kolajlayarak “Beraber geldiler beraber gidecekler, başka bir yolunun olmadığını da her gün görüyoruz” paylaşımını yapıyor.
Diğer örnek Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen. KHK’lılar ve Gülen Hareketi mensupları sempati duymasın, oy vermeyi aklının ucundan geçirmesin diye özel gayret sarf ediyor. İktidarın “FETÖ” söylemi etkisini kaybetmesin diye sözü dolaştırıp bir şekilde cümle içinde kullanıyor. Resmi rakamlara göre 600 binden fazla insan terör örgütü suçlamasıyla soruşturma geçirmiş, yaklaşık 250 bini tutuklanmış. Ve savcılar koçan doldurur gibi haftalık belli kotaları tamamlamak üzere gözaltı işlemi yapmaya devam ediyor. Selam veren irtibattan, ona selam veren iltisaktan içeri alınıyor. Buna rağmen bırakın terör eylemini en küçük itiş kakış bile yaşanmıyor. Yine de Gökçen’in temsil ettiği bir grup, iktidarın terör örgütü sakızını onlardan daha iştahla çiğnemeye devam ediyor.
Gökçen bir hukukçu ama hukukun temel ilkelerini gözardı etmekten çekinmiyor; bir siyasetçi ama siyasal başarının toplumsal yaralara duyarlılıktan geçtiğini bilmiyormuş gibi davranıyor. Kılıçdaroğlu, “helalleşme” dedikçe o ve onun gibiler köprüleri havaya uçuruyor. İkna odacı Nur Serter’in klonlanmış halini andırıyor. 28 Şubat’a yetişemediği için hayıflandığını her haliyle belli ediyor.
Sosyal medyadan Gökçen’e tehditler savuran, mermi fotoğrafı gönderen hatta evinin yakınlarında atış talimi yapan bir tip var. Şikayete rağmen adam hakkında doğru dürüst işlem yapmıyorlar, o da sosyal medya yargısına müracaat ediyor. Fakat anlamadığım noktalar var. Adamın ismini gazeteler dahil herkes kodlayarak yazıyor: F.G.
Bu ülkede hamile kadınlara, yürümekten aciz yaşlılara kelepçeli biçimde medyanın önünden resmi geçit yaptırılıyor. Babası cezaevinde olan ailelere deterjan ve sıvı yağ gibi temel maddelerle yardım yapan “çamaşır suyu imamı”na baskın için taa İstanbul’dan Bartın’a kameralı dron gönderiyorlar. Adana’da çocuğuyla yalnız yaşayan kadının evine girerken tam teçhizatlı özel harekat polisleriyle, tetikçi gazeteciler birbirini eziyordu. Lakin bu F.G. kim bilmiyoruz. Neden kimseye tanınmayan imtiyazlara sahip? Mantı açan teyzeler, maklube yerken fotoğrafı çıkanlar asgari 6 yıl 3 ay ceza alıyor. Söz konusu vatandaşa, 1 yıl 9 ay vermiş ve hükmün açıklanmasını ertelenmişler. Elinde kapı gibi “FETÖ’cü” belgesiyle racon kesiyor.
Bir kadını, Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkan Yardımcısını tehdit ediyor ve adını dahi öğrenemiyoruz. Sosyal medyaya şikayetin amacı tehditçi hakkında işlem yapılmasını sağlamak, en azından üzerinde baskı oluşturarak sindirmek değil mi? Adını yazmadan nasıl olacak bu? Yoksa maksat bağcıyı dövmek mi?
Bu arada Harbiyelilerin düşürüldüğü tuzağı anlatan Mavi Otobüs belgeselinin ikna ediciliği karşısında aciz kalanlar yine “soru çaldınız”a bağladı meseleyi. Oysa o kadar travmaya rağmen sınava girip iyi üniversiteleri kazanan ve mezuniyetten sonra Avrupalı şirketlerde iş bulan gençlere karşı söylenebilecek en aptalca şey. Gökçen mezun olduğu Galatasaray Lisesi ya da GS Hukuk’ta soru çalan birilerini görmüş mü acaba? Okulu kişisel donanımıyla kazanmadığı için kendilerini hemen ilk derste belli etmeleri lazım. Hiç mi birini sobelememişler!
CHP içindeki ve dışardan destek veren ulasalcıların derdi, rekabet edememe endişesi. AKP’li kifayetsizler tam dişlerine göre: Dil bilmiyorlar, analitik düşünceden uzak olduklarından bilimsel seviye kat etmeleri imkansız. Onları havada karada tokatlıyorlar. Oysa Cemaatçiler öyle mi? Dedelerinden, babalarından kalma alanlarda boy gösteriyor, meydan okuyorlardı.
Eğitim yıllarında ve akademik hayatlarında onlarca ‘Cemaatçi’ ile beraber bulunmuşlardır. Somut olarak isim vermeleri kolay olmalı. “Şu kişi geri zekalıydı, soru çalmadan Galatasaray’ı kazanması imkansızdı” demesini bile yeterli göreceğim. Bir kişi söylesinler. Binlerce akademisyen KHK’larla atıldı, birisine dahi soru çalma ya da intihal suçlaması yapılmadı. Binlerce yüksek lisans, doktora tezi var; neden hiçbiri intihal yapmamış? Soru çalmadan bir yerlere gelemeyen insanlar kendi başlarına oturup doktora tezi mi yazmış! Hadi canım sen de…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***