Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Adaleti değil kan davasını seviyoruz!

Adaleti değil kan davasını seviyoruz!


YORUM | MAHMUT AKPINAR

Türkiye’de bir el sürekli kan döküyor ve dökülen kan üzerinden yeni kinler, nefretler üretiyor veya eski husumetleri körüklüyor. Maalesef son yüzyıl içinde kin ve nefret üretmek, toplumu bölmek için dökülen kanların izini süremedik. Kan dökenleri araştırıp hakikati ortaya çıkaramadık. Zira ne savcılara, ne gazetecilere, ne de siyasetçilere olayların üzerine gitme imkanı verildi. Gitmek isteyenler tehdit edildi, sindirildi.

Türk kamuoyu karanlık, kanlı ama açıklığa kavuşturulması istenmeyen olaylarla yönlendirildi. Bülent Ecevit gibi dürüst ve cesur bir siyasetçi başbakan iken Özel Harp Dairesi’nin varlığını öğrendi. 1977’de kanlı 1 Mayıs olaylarının bu kirli ve yarı-resmi örgüt tarafından işlendiğini biliyordu, fakat failleri ortaya çıkarmaya gücü yetmedi. Turgut Özal en kudretli döneminde suikasta maruz kaldı. Tetiği çeken Kartal Demirağ’ın piyon olduğunu biliyordu. Ama olayın sonuna kadar takipçisi olamadı, bir süre sonra örtmeyi tercih etti.

Derin ve kirli operasyonların dizi film çeker gibi seri halde ve çok yönlü yaşandığı 1993 yılı siyasi tarihimizin en kanlı ve kirli yılıdır. Ama yaşanan olayların aslı, dökülen kanların failleri bulunabilmiş değildir. En fazla tetikçilerle sınırlı soruşturmalar yapıldı, görünen faillere sembolik cezalar verildi o kadar.

1993’te yaşanan olaylar ülkenin nasıl kirli ve derin bir zihniyetin kumpasında olduğunu anlamak için yeterli. Yaşanan olayların bir kısmı:

— 24 Ocak’ta aracı bombayla patlatılarak gazeteci Uğur Mumcu öldürüldü.

— 5 Şubat’ta, yaşasaydı Türk siyasetinde etkili olabilecek, zeki, dürüst bir siyasetçi olan Adnan Kahveci tuhaf bir kazada hayatını kaybetti.

— 17 Şubat’ta Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düştü. Bitlis, Güneydoğu’da işleyen tuhaf ve girift PKK-TSK ilişkilerini sorguluyordu.

— 17 Nisan’da Turgut Özal kalp yetmezliğinden vefat etti, yerine Süleyman Demirel seçildi.

— 24 Mayıs’ta Bingöl Elazığ karayolunda PKK, 33 silahsız eri öldürdü.

— 2 Temmuz’da Sivas Pir Sultan Abdal kutlamalarında Madımak Oteli ateşe verildi, 37 insanımız yanarak can verdi.

— Üç gün sonra 5 Temmuz’da Madımak’a nispet edercesine Sünni Başbağlar köyünde aynı sayıda köylünün öldürüldüğü katliam gerçekleşti.

Ülkenin son 40 yılının en karanlık bürokratı ve siyasetçisi olan, Emniyet Genel Müdürlüğü, valilik, İçişleri Bakanlığı yapan ve ülkenin güvenliğinin teslim edildiği Mehmet Ağar, Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya cinayetin soruşturulması sırasında, “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır!” diyecekti.

Türkiye’de her kesimi hedef alan cinayetler, provokatif olaylar, katliamlar oldu. Bunlar toplumu kutuplaştırmayı, insanımızı bölmeyi ve ülkedeki gerilimi artırarak derin bazı planları kolayca icra etmeyi hedefliyordu. 1993 yılı bunların zirve yaptığı yıl oldu. O dönemde Sivas Belediye Başkanı olan şimdinin Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, sadece Madımak’ta yaşanan olayın değil 1993 yılında yaşanan tüm olayların incelenmesi gerektiğini söylüyor. Elbette karanlık olaylar, cinayetler 1993’le bitmedi. 1996’da Susurluk vakası oldu, örtüldü. Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüne yol açan kaza kapatıldı. En son 15 Temmuz vakası var. Onun da araştırılması engellendi. 15 Temmuz’a dair resmi söylem dışındaki her şey örtülüyor, yok sayılıyor. Araştıranların, sorgulayanların başına işler geliyor.

Türkiye’de her mahalle karanlık olayların varlığını, derin yapıların etkinliğini ve kirli planlarını kabul eder. Ama olayların rantından yararlanmayı ve kendi propagandasını yapmayı da ihmal etmez. Acıları safları sıklaştırmak için kullanır, zaman zaman ajitasyon yapar. Fakat kimse bu tür olayların sonuna kadar araştırılmasını, hakikatin ortaya çıkarılmasını istemez. Çünkü her ideolojik grup, her siyasi, etnik, mezhepsel görüş o acılara muhtaçtır. Onlar üzerinden siyaset yapar, propaganda imkanını yitirmek istemez.

Bu durumda kazanan kirli, kanlı yapılar olur. Derin-karanlık yapılar oluşturduğu kan davaları üzerinden planlarını icra etmeye, insanları vuruşturmaya devam eder. Çoğu zaman, 15 Temmuz’da olduğu gibi karanlık olayların izini sürmek ve hakikati ortaya çıkarmak yerine ilgisiz, habersiz veya tuzağa düşürülmüş geniş kitleler tutuklanır. Birilerinin kini soğusun, gazı alınsın diye ilgisiz insanlar, masumlar hapislere doldurulur. Böylece yeni kan davaları, yeni husumetler üretilir. Her husumet ve kan davası bu yapılara yeni malzeme verir.

Keşke böylesi olaylardan kin üretmek, kan davası gütmek yerine hukukun çalışmasını talep etsek! Keşke acıyı istismar etmek yerine adaletin takipçisi olsak, vakaları aydınlatmak için sonuna kadar gitsek! Ülkenin, insanlığın, adaletin kaybettiği konularda mahalle kavgasına girmesek vakalar tekrar etmeyecek, edemeyecek. Ama her olayda mahallecilik öne çıkıyor ve derin projelerin kısır, kirli döngüsü devam ediyor.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version