Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

15 Temmuz büyük bir balondu yavrum!

15 Temmuz büyük bir balondu yavrum!


YORUM | UĞUR TEZCAN

Gelecekte torunlarına masal anlatan nineler olur mu bilemiyorum ama olursa şayet, 15 Temmuz’u torunlarına acı bir hikâye tadında, bir masal edasıyla anlatacaklarını düşünüyorum. Kim bilir belki de çoğu, geriye dönük bazı pişmanlıkların ve vicdan azaplarının bastırılması adına ezik duygular içerisinde anlatacaklardır bu ifritten dönemi. Nazi döneminin soykırım çığırtkanlığı yapan bazı genç kadınlarının nine olduklarında pişmanlık içerisinde verdikleri mülakatlarda olduğu gibi, bugün AKP faşizminin propaganda ateşine odun taşıyan bazı kadınlar da anlatacaklardır belki benzer pişmanlık hikayelerini. Elbette bu, 15 Temmuz’un tüm yönleriyle ortaya çıkartılıp gerçek suçluların yargılanmaları arifesinde gelebilecek bir gelişme.

Evet! Hep söylüyoruz; ama yine tekrar edelim. 15 Temmuz sahte darbe tiyatrosu Erdoğan rejiminin Ergenekon unsurları ile ortaklaşa olarak düzenledikleri bir ‘sahte bayrak’ (false flag) operasyonu ve tıpkı Hitler faşizminin yaptığı gibi bir ‘Reichstag yangını’ organizasyonu idi. AKP’li ve Ergenekoncu çevrelerin büyük bir çığırtkanlık içerisinde kutladıkları, 6. Yıldönümüne geldiğimiz tiyatronun şu günlerinde ortaya çıkan tüm deliller aslında olayların planlayıcılarının bizzat Erdoğancı ve Perinçekçi çevreler olduklarını gösterdi ve göstermeye de devam ediyor. Her geçen gün hakikat perdeleri tek tek aralanıyor ve oynanan tiyatronun arka planı tek tek deşifre oluyor.

Türkiye normal bir hukuk devleti olsa ve ortada gerçekten suçlu bir ‘cemaat grubu’ bulunsa idi hükümet derinlemesine davalar ve araştırma komisyonları tertip edebilirdi ve davaların seyri sürekli olarak derinlik kazanarak ve genişleyerek devam ederdi. Hatta bu, Ergenekoncu ve Erdoğancı çevrelere önemli bir manivela gücü kazandırır ve itham ettikleri ve bitirmeye çalıştıkları dini bir grubu uluslararası kamuoyu nezdinde de mahkûm edebilir ve hem AKP’yi hem de Ergenekoncu çevreleri soykırımcı olma iddialarına karşı da korumuş olurlardı.

Oysa bunun tam tersi geçerli oldu hep. Hükümet, kendisine yapıldığını iddia ettiği darbenin meclisçe araştırılması yönündeki komisyonları engelledi, muhalefet de bunu görmezden geldi. Olayın önemli aktörleri olan, başta Hakan Fidan ve Hulusi Akar olmak üzere, kritik isimler adalet önünde ifade vermekten kaçırıldılar. Ortaya çıkan tüm kayıtlar isimleri önde olan bu gerçek planlayıcıların hepsinin 16 Temmuz’da verdikleri tüm beyanların yalan olduklarını açığa çıkardı. AKP’li çevrelerce yapılan birtakım ifşaatlar ve itiraflar da var ortada. Ayrıca, darbe öncesi birçok hazırlığın yine AKP tarafından önceden bizzat yapıldığına ve AKP’li grupların darbe gecesi öncesinde hazır bekletildiğine dair bir sürü delil ve ifşaat ortaya çıktı. Ortada Erdoğan ve çevresinin 16 Temmuz günü herhangi bir yargılama olmadan suçlu ilan ettikleri kişiler aleyhinde ürettikleri suçlamalar ve iddialar dışında hiçbir yeni söylem, mahkeme tutanaklarına geçmiş hiçbir kayıt, ispat vs. yok. İşkence ve baskı ile konuşturulmuş az sayıda isim ve iftiracı olmaya zorlanmış az sayıda kişi dışında darbenin Cemaatçe yapıldığına dair uluslararası kamuoyunu ikna edebilecekleri tek bir delilleri yok. Sergilenen tüm gayretler tamamen Türkiye kamuoyunu hizada tutmaya dönük, sadece söylemlere dayalı suçlayıcı ifadeler ve hakaretler.

Suçlamaları reddeden Fethullah Gülen’in, “ABD’ye sundukları raporun içi boş, uluslararası bir mahkeme suçlu bulursa hemen ülkeye dönerim” restine Erdoğan ve çevresinin verebildikleri tek bir cevap yok! Bu çağrıyı görmezden geliyorlar tüm kadroları ile. Muhalif parti görünümündeki partiler de maalesef gelişmeleri sorgulayacaklarına Erdoğan’ın soykırım diline sahip çıkıyorlar ve hatta bazıları AKP’den daha çığırtkan bir şekilde “FETÖ”, “hain-terörist”, “darbe yaptılar” vb. retorikleri kullanıyorlar. Bu gelişmeler üzerine Twitter üzerinden uluslararası mahkeme teklifini ben de Erdoğan muhalifi olması gereken pek çok önemli isme sordum ama yanıt alamadım. Bu tür taleplerin aslında bizzat o siyasi çevrelerden gelmesi gerekir. Çünkü hep nefret ettikleri Cemaat’in uluslararası kamuoyu nezdinde suçunun ispat edilmesi en çok bu çevrelerin işine gelir. Ama her nedense hepsi bu darbe söylentileri konusunda sadece gölge boksu yapmayı tercih ediyorlar ve Erdoğan’ın süreci soykırım çizgisinde, sadece ithamlara ve suçlamalara dayandırarak, sürdürme gayretlerine iştahla cevaz ve destek veriyorlar. Bunun en önemli nedeni elbette Erdoğan’ın bu sahte bayrak operasyonunu Ergenekoncu ve Perinçekçi subaylar ve çevreler ile iş birliği içerisinde yapmış olması ve muhalif kanadın bu gerçeği aslında çok iyi biliyor olmaları…

Bu tarz gerçekler ortaya çıktıkça da Erdoğan’ın ve Ergenekoncu çevrelerin iyice panikledikleri görülüyor. Bu nedenle de algı operasyonlarını hız kesmeden devam ettiriyorlar. Oda TV, Sözcü ve AKP medyası el ele bu uğurda ortak söylemler geliştirip birbirleri ile saha ortasında top çevirip duruyorlar. Zira adil hukuk düzeni ile derinlik katamayacaklarını çok iyi bildikleri bu yalan ve algı operasyonunu sadece nefret söylemleri ve ithamlar üzerinden ilerletmek zorunda olduklarını iyi biliyorlar. Altını ne fikirle ne de deliller ile dolduramadıkları için de altı yıldır aynı 5-10 cümleyi ısıtıp ısıtıp halkın önüne koyuyorlar, diyanet vaazları ve televizyon yorumcuları eşliğinde bu uğurda tam kadro çalışıyorlar ve adeta büyük bir ihale almışçasına gayret gösteriyorlar.

Böyle de yapmak zorundalar zaten. Zira ortada kendi oynadıkları sahte bir darbe tiyatrosu var ve senaryoyu oynamaya çalışırken de daha ilk günden her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Erdoğan’ın yalanları daha 16 Temmuz da suratına çarpılmaya başlanmıştı bile. Darbe sırasında nerede olduğunu ve ne yaptığını bile tutarlı bir şekilde anlatamadı millete Erdoğan. Planları uygulama aşamasında birçok açık verdiler. Sokaklara çekmek istedikleri kesimleri sokaklara süremediler ve istedikleri oranda kan dökülmesini sağlayamadılar. O nedenle de destek planı çerçevesinde çocuk yaşındaki askeri lise öğrencilerini köprüde yine önceden organize ettikleri silahlı taşkın grupların önüne atıp öldürttüler, kalanlarına da göstermelik mahkeme süreçleri ile müebbet hapis cezaları verdiler. Bugün 15 Temmuz suçlamalarının en büyük ayağını işte bu askeri öğrenciler üzerinden yürütmeye çalışıyorlar çünkü ellerinde bunun dışında bir şey neredeyse yok. Olan tek şey olayları planladığını ileri sürdükleri ama nedense yargıdan kaçırdıkları Adil Öksüz olayı ki bunu da sümen altı ettiler ve artık sözünü bile etmiyorlar.

İşte bu şekilde sürekli olarak yalan gazları üflemek suretiyle havada tutmaya çalıştıkları büyük bir yalan balonu var ortada. Şöyle düşünün! İspatlamaya çalıştığınız bir saldırı var ortada ve siz kimin yaptığını bildiğinizi, elinizde delilinizin olduğunu iddia ediyorsunuz; ama her nedense hemen adil mahkemelere gitmek yerine sadece bir reklam balonu kiralıyorsunuz ve balonun üzerine afişler asarak gökyüzünde halka reklam yapmak suretiyle durumu idare edeceğinizi söylüyorsunuz. AKP’nin muhalefet ile el birliği içerisinde yaptığı bundan farklı değil. Cemaat eğer gerçekten suçlu ise adil mahkemeler önünde hatta uluslararası mahkeme ve şeffaflık desteği de alarak elindeki tüm istihbarat imkanlarını da kullanarak haklılığını ispat edebilir AKP hükümeti. Ama böyle hukuki süreçlerden ve meclis araştırmalarından ısrarla kaçınarak sadece bir yalan balonu uçurmaya çalışıyor AKP’li ve Ergenekoncu çevreler. Sadece afişe reklamlar göstererek, hoparlörler ile suçlu ismi bağırarak ve propaganda yayarak mesafe ve netice almaya çalışıyorlar. Üstelik bu balon daha ilk günden delik aldı ve ortaya çıkan tüm gelişmeler, deliller ve ifşaatlar ile daha da büyüdü. Birtakım devletler ve istihbarat örgütleri darbenin ardında Cemaat’in olmadığını belirttiler ve gerçek planlayıcıların kim olduklarını bildikleri noktasında gerekli subliminal mesajları verdiler.

İşte bu durumdaki AKP ve Ergenekoncu çevreler 5-10 cümle ile özetlenebilecek iddiaları ve suçlamaları çoğu zaman “hain-terörist” veya başka küfür ifade eden kelimeler ile birleştirmek suretiyle çiğneyip çiğneyip halkın önünde geviş getiriyorlar. Çünkü halkı sürekli olarak kafa karışıklığı içerisinde tutmak istiyorlar ve yalan balonunun aslında çoktan patladığını görmelerini istemiyorlar. Bazı isimlerin ara sıra çıkıp “aman bu Cemaat’in haklı olduğu algısına hizmet eder” şeklinde endişe belirten söylemlerde bulunması da bunu açıkça gösteriyor. Darbe tiyatrosunda aktif rol almış olan Diyanet İşleri de sürekli olarak vaazlarında “FETÖ”, “hain-teröristler” gibi ifadeler kullanarak bu algı operasyonlarına hizmet etmeye ve Cemaat insanlarını ‘din dışı’ göstermeye devam ediyor.

Daha geçenlerde Sözcü yazarı Aytunç Erkin çıkıp “ya Fethullahçıların haklılığı ortaya çıkarsa…” diyerek aslında bir bilinçaltı gerçeğini ve korkuyu açığa çıkarıyordu. Çünkü Sedat Peker’in, 15 Temmuz öncesi halka kayıt dışı silahlar dağıtıldı şeklindeki açıklaması bu ‘Erdoğan muhalifi’ olması gereken kişiyi nedense panikletmişti. Yine Erdoğan muhalifi olması gereken Gelecek Parti kurucu üyelerinden Muhsin Demiröz çıkıp “inşallah FETÖ’cülerin kanları bize de nasip olur…. Varsa cesaretiniz gelin çarpışalım” şeklinde son derece ahmakça; ama acziyet, korku, endişe ve panik ifade eden bir söylemde bulundu. AKP’li bir profesör olan Mazhar Bağlı ise “15 Temmuz gecesi 11. kattan insanların alçak uçan F-16’lara kafa atarak şehit olduklarını” söyleyebilecek kadar zavallılaşabildi. Zaten bu şekilde, sonradan yalan olduğu anlaşılan bir sürü kahramanlık, şehitlik ve gazilik hikayesi var. Sadece tek bir örnek vermek gerekirse, “15 Temmuz gecesi 400 hain üzerimize ateş açtı, 2 kurşun kulağımı sıyırdı. Melekler bizi korudu,” diyen eski Kazan Belediye Başkanı’nın sonradan aslında Kazan’da olmadığını, Antalya’da olduğunu bizzat itiraf etmesini ve bir belediye başkanının böyle bir konuda neden yalan söylemek zorunda kalmış olduğunu bile sorgulamadı bu millet!

Hal böyle iken böyle cahil, korkak ve yalaka bir milleti bu tarz yalanlar ile idare edebildiğini iyi gören Erdoğancı ve Ergenekoncu çevreler büyük bir aymazlıkla ve bilinçli olarak halkın önüne çıkarak aynı yalanları ısıtıp ısıtıp utanmadan ve sıkılmadan tekrar edebiliyorlar. Küfürler, sahte kahramanlıklar ve ithamlar dışında ve Erdoğan çevresinin 16 Temmuz’dan itibaren ürettikleri klişe 5-10 suçlayıcı cümle dışında ellerinde hiçbir şey yok. Ellerinde olan tek şey maalesef sahte bir darbe tiyatrosu uğruna döktükleri masum Müslüman kanları, mağdur ettikleri yüz binlerce masum Müslümanın kul hakları ve 15 Temmuz’un yarattığı kanunsuzluk düzeninde rahatça çaldıkları derinliği belirsiz haram kazançlar…

Bu 15 Temmuz konusu o kadar derin bir fitne ki, bu konudaki adaletin tam anlamıyla bu dünyada tecessüs ve tezahür etmesi adeta imkânsız gibi. O nedenle de hesabın çoğunluğu ve büyüğü de sanırım Ahiret’e kalacak! Oradaki mahkemede görüşmek üzere!

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version