İşte bir günün gecesi daha. İçimde yaprak kımıldamıyor. Kimseyi özlemiyorum. Kimseye sevgimi veremiyorum. Artık sevgilimi eskisi kadar sevemediğim için üzülüp acı çekmiyorum.
Bu çok feci işte! Bunun adı, “duygusal kifayetsizliğe düşmek” galiba…
Kafamda başlı ve sonlu bir tek cümle bile yok. Gövdemdeki açlık, susuzluk, sıradan ağrılar ve kafamdaki yapışkan uğultudan başka hiçbir şey hissedemez miyim ben? Aptalca bir iş, boş konuşmalar, ruhumu daraltan insanlar, TV gürültülerinden sersemleşen zihnim, sahip olduklarım ve olamadıklarımın içimi kurutan gerginlikleri ve kıskançlıklar. Azalan ve çoğalan boşluk duyguları. Tanrım, gelip tıkandığım ve bir adım öne ya da geriye adım atamadığım yer burası mı? Burada mı kalacağım hep?
Eve gidip odama kapansam ve bir kitap açıp okusam, sonra kendimi iyileştirici uykuya teslim etsem ne güzel olurdu. Hayır, şimdi eve gidip kendimle baş başa kalamam! Tek başıma kalmaktan korkuyorum epeydir: O tehdit edici boşluktan. Kendime, bastırdığım duygularıma dayanamıyorum. Birileri yoksa ben de yokum bu akşam…
Yoo, bu gece kendimle kalamam! Gürültüyle ve alkolle uyuşturmalıyım kendimi. Hayatımdan, tükenişimden, tükettiklerimden öç almalıyım. Her şeye düşmanım ama kime ve neye düşman olduğumu bilmiyorum. Dünyaya sahip olmak istiyorum, oysa sahip olduğum hiçbir şey yok.
Galiba ben “düşüyorum.” Aşağıya düşüyorum. Bitiyorum!..
Hemen her gece geldiğim bu barda da kimseyi sevmiyorum, hatta onları delice kıskanıyorum.
Sanki hepsi hayattan çok büyük ve benim hiç almadığım bir zevki alıyorlar. Sanki hepsi beni burada bırakıp büyüleyici bir yolculuğa çıkıyorlar. Sanki onların aldığı hazzı ben hiç alamıyorum. Onlar huzur içinde, ben sabırsızlık ve gerilim içindeyim ve açgözlüyüm hep.
Aslında onlar da benim gibi, biliyorum, hissediyorum. Ama yine de kıskanıyorum. İşte müziğin sesi artıyor. Bu ses yüreğimi daraltan kuşkuları bastırıyor biraz olsun. Alkol de iyi geliyor içimdeki boşluğa. Uyuşmak ve unutmak istiyorum: Ne olduğumu, nerede yenildiğimi, nerede yitirdiğimi?
Düşünmek değil, sadece haz yaşamak istiyorum; kimle olursa olsun! Paylaşacak ne umudum, ne arzularım, ne anılarım, ne de ideallerim var. Bir tek karşımdakiyle gövdemi paylaşabilirim.
Sonsuz bir hafiflik içinde tanımadığım bir gövdenin “içine” girmek ve orada kendimi unutmak istiyorum… Girmek ve unutmak…
İşte müziğin sesi son sınırında. Alkol beynime yerleşti işte.
Uyuşuyorum. Ruhumun pencereleri kırılıyor. İçimde koza yırtılıyor ve içimdeki hiçlik ve yabancılık duygusu karanlık ve yabancı geceye akıyor. Artık ne aşk, ne acı, ne merhamet duygusu hissediyorum. Her tarafımı hiçlik duygusu sarıyor. İşte yola çıkıyoruz. O parçalanmış benliğim tamamen siliniyor. Yalnız değilim. Yaşama zevkinden anlayan ve “şimdiki anın” tadını çıkarmasını bilenlerle beraber yola çıkıyorum işte! Yaşadığımız gizli ve ortak bir intihar şimdi. Belki de burada durmaz, beni kucaklamaya hazır o büyük ölüme karışırım, o sonsuz dinginliğe. Ama yok, o benden çok güçlü. Benimse daha yaşanacak hazlarım var. Bana bu gece için “küçük bir ölüm” yeter!..
Ve küçük ölüm yolculuğumuz bitmek üzere. Müziğin sesi yükseldikçe, içimdeki tüketici boşluk uyanmaya başlıyor. Ruhlarımızı yabancı geceye öylesine teslim ettik ki, şimdi artık kimsenin kimseyle ilgilenecek hâli yok. Sanki yaşadığımız bu sahtelikten utanç duyuyoruz. Güneş doğmadan, yabancı geceye sarınarak kaçıp gitmeli buradan. Güneş çıkmadan ve biz “ölü olmadığımızı kanıtlamamız” için tanımadığımız gövdelere sığınmalıyız. “İçine” girmeliyiz.
İçimden atamadığım bu öç duygusuyla sevişmeliyim, sevişmeliyiz!..
Sabah olup güneş doğunca kendimle yine buluşacağım. Ruhum varsa hâlâ, üzerinde yaşadığım ve kendisinden kaçamadığım bu dünya, bu gece yaptığım o gizli intiharın, o sahte ölüm yolculuğunun asabını benden soracaktır. Acı ve boşluk duygularıyla ödeyeceğim bu kaçışı. Yok, eğer ruhum yoksa dünyada bundan daha feci ne olabilir ki? Hayır!.. Hayır, bu böyle gitmez!
Nerede yenildiğimi ve kaybettiğimi bilmem gerekiyor. Mutlaka!
Paramparça olsa da, kurtarılacak bir ruhum var benim…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***