YORUM | ALPER ENDER FIRAT
12 Eylül 2010 referandumuna kadar CHP ve Kemalistler ülkede yürürlükte olmasını istemedikleri bir yasayı yüksek yargı eliyle kolaylıkla iptal edebiliyorlardı. Yüksek yargıyı oluşturan HSYK, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesinde kontrol neredeyse tamamen ellerinde olduğu için iktidarda olmak ya da olmamak bu denli hayat memat meselesi değildi. Yüksek yargıyla beraber TSK’daki kurmay kadro da aynı düşünce yapısındaki insanların elinde olduğundan kendi rejimleriyle ilgili bir kaygı taşımıyorlar, iktidarda olmasalar bile iktidar gibi davranabiliyorlardı.
Durum böyle olunca CHP’nin kimlik siyasetini terk etmesi gerekmiyordu. CHP kurulduğundan beri bir ideoloji partisiydi ve toplumun ekser çoğunluğunu anlama, ona empati yapma ihtiyacı duymuyordu. Hatta o çoğunluğa mesafeli durmakla da kalmamış, laikliğin onların üstünde bir sopa olarak kullanılmasında beis görmemişti. Çünkü o adam edici, jakoben, üstenci Kemalizm’in siyasi ayağıydı.
12 Eylül 2010 referandumu işte bu çevrelerin konforlu koltuğunu altından çekip aldı. ‘Yetmez ama evet’çilere, 12 yıldır bir türlü dinmeyen, bitmeyen, kararlı öfkelerinin altında yatan sebep işte budur.
Onlar hem kimlik siyaseti yapalım, hem de çoğunluk olmasak bile ülkenin kontrolünü elde tutalım istiyorlardı ama referandum her şeyi değiştirdi.
Bir hırsız güruhun elinde paçavraya dönüştürülmesi kimseyi yanıltmasın, 12 Eylül 2010’daki referandumla kazanılmış haklar, Türk vatandaşları için batı standartlarında çok önemli kazanımlardı.
Bununla birlikte CHP’ye bakan çok önemli bir tarafı vardı; kimlik siyaseti yapan bir ideoloji partisi olmaktan çıkıp ülkedeki herkesin partisi olmasını sağlayacak yeni politikalar arayışına girmesi kaçınılmazdı.
O dönemde Zaman Gazetesi’nde CHP yönetimini ikaz eden yeni döneme göre kendisini değiştirmesi gerektiğini anlatan çok önemli yazılar çıktığını hatırlıyorum. Kimlik siyaseti yapmayı bırakması, vatandaşın inancıyla mücadele ediyor görüntüsünden kurtulması, ülkede iyi bir hayatı nasıl yaşatacağı yönünde ortalama vatandaşları ikna eden politikalar üretmesi gerektiği yönünde tavsiyelerde bulunuyordu bu yazılar.
Ama eski reflekslerini bırakma, yeni dönemi anlama yolunu tercih etmediler.
CHP ve sosyal demokratlar bu referanduma evet diyenlere öfke biriktirmek yerine zamanında yeni doğru politikalara yönelebilmiş olsalardı, 12 yıl kazanmış olacaklardı. Ama eski reflekslerinden, üstenci bakışlardan, kendinden olmayanı horlayan tavrından bir türlü uzaklaşamadı.
Böyle olduğu için de AKP’nin böylesine kötü yönetimine rağmen sandıkta onu alt etmeyi başaramadı.
Yani Kılıçdaroğlu’nun “Kimlik siyaseti yapmayacağım, bu ülkeyi kimlik siyasetinden kurtaracağım” sözleri aslında CHP için belki de tek çıkış yoludur. Ümit Kocasakal veya Emine Ülker Tarhan gibi isimlerin CHP’yi daha radikal Kemalizm çizgisine getirmesi gerektiği düşüncelerinin sandıkta zerre kadar bir karşılığı yoktur. Bu ülkeyi azıcık tanıyanlar bile bilir ki kimlik siyasetinin olduğu bir ülkede sosyal demokratların sandıkta galip gelmesi asla mümkün olmayacaktır.
Bir dönem küçük bir azınlığın Suriye gibi askeri bir darbeyle yönetimi ele geçirmek, katı laik bir yönetimle iktidar olma hülyaları da Ergenekon ve balyoz davalarıyla tamamen bitmiştir.
Yani kimlik siyasetinden uzaklaşmak sosyal demokratların ülkeyi yönetebilmesinin tek yoludur. Sabah akşam ‘yetmez ama evet’çilere öfke kusmak, bu ülkenin insanlarının nasıl cahil, nasıl yobaz, nasıl geri kalmış olduğunu ispat etmeye çalışmak sandıkta sürekli hüsrana uğramaktan başka bir anlam ifade etmiyor.
Daha çok Kemalizm yaparak, daha çok Atatürk’e saygı mitingleri düzenleyerek, yazabildikleri her yere onun ismini yazarak ve bütün duyarlığını bu isim eksenine hapsederek seçim kazanacağını umut etmek saflık derecesinde iş bilmezliktir. Sosyal demokratlar ve endişeli modernler zihinsel bir reform yapmaya direndikleri ölçüde sandığa gömüldüler ve böyle devam ederse gömülmeye de devam edecekler. Türkiye 70’lerin, 80’lerin ülkesi değil. Evet siyasal İslamcılar yüzyılın en büyük fiyaskosu olduklarını defalarca ispat ettiler ama bugünkü CHP ve sosyal demokratlar da onların boşluğunu doldurmuyor.
Bakalım Kılıçdaroğlu sözlerini ne ölçüde hayata geçirebilecek.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***