Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yatkın!

Yatkın!


YORUM | M. NEDİM HAZAR

AKP iktidarı hukuk sistemini paramparça etmekle kalmadı, tarihe geçecek ucube tanımlar ile kendine has bir sistemi de yerleşik hale getirdi.

“İltisak” diye bir uyduruk kavram üzerine on binlerce insanı kovuşturdu, tutukladı ve ceza verdi.

Normatif hukukta olmayan bu hilkat garibesi terimin bu devir geçtikten sonra uygulayıcıları hakkında ne tür sıkıntılar doğuracağını merak etmekle beraber, yol açtığı mağduriyetlerin uzun yıllar konuşulacağı da kesin.

Hafıza Merkezi (tam ismi Hakikat Adalet Hafıza Merkezi) isimli bir sivil kuruluş var.

Bu kuruluş çok önemli bir rapor yayınladı.

“Sessiz Kalma: Hak Savunucularına Yönelik Yıldırma Politikaları 2015-2021” başlıklı 128 sayfalık rapor Saray ve AKP rejiminin ülkeyi bükümlediği hukuk noktalarını son derece çarpıcı ve açık örneklerle gözler önüne seriyor. Ancak rapor çok önemli bir konuda eksiklik, hatta önyargıyı aşamamış bir tarafgirlik de barındırıyor.

Rapor, risk altındaki hak savunucularının maruz kaldıkları idari ve yargısal engellemeler ile medya karalamalarına dair çok ciddi ve mühim bir analiz sunarken, sivil alanı kısıtlayan ve hak savunucularını engelleyen müdahalelerin sivil toplumun faaliyetlerini sekteye uğratacak yeni yasalar çıkarmaktan, bilhassa terörle mücadele ve ulusal güvenlik yasaları olmak üzere yürürlükteki mevzuatı kötü niyetli bir biçimde uygulamaya, idari ve yargısal yetkileri suistimal etmeye ve medya organlarını kontrol altına alıp asılsız haberler yaparak karalama kampanyaları düzenlemeye varan çok çeşitli biçimlerde gerçekleştirildiğini de gösteriyor.

Raporun en çarpıcı bölümü ise; Türkiye’de hak savunucularının yasal ve meşru savunuculuk faaliyetleri nedeniyle şiddet, taciz, tehdit, müdahale gibi çeşitli hak ihlallerine maruz bırakıldığı, söz konusu ihlaller ile hak aramanın önünü kesmek, toplumu sindirmek amacıyla hak savunucularını hedef haline getirildiği belirtmesi.

Son derece çarpıcı bir örnek üzerinden ise, ülkedeki durumun içler acısı gözler önüne seriliyor.

Rapor, Şubat 2020’ de, İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele yönelik hayata geçirdiği “Biz İzmiriz” projesi kapsamındaki eğitim toplantısından örnekler veriliyor.

Rapora göre, söz konusu toplantıda “Örgütler nasıl üye topluyor?” başlığı altında yer verilen bir slaytta “terörist olmaya yatkın” kişilerin “politikaya uzak, anarşiye yakın”, “milliyetçilik yok, globalizm çok”, “dine inanmayanlar çok ya da zayıf”, “hayvan, insan, çevre konularına aşırı duyarlı”, “algıları çok açık, aktivist vs. olmak isterler”, “sosyal medyada zaman geçiriyorlar” gibi ifadelerle tanımlandığı belirtiliyor.

Suç tanımlarına dikkat…

Terörist olmaya yatkın kişiler!

Dinin inançları zayıf, hayvan ve çevre konusunda duyarlı kişiler…

Bunların hepsi potansiyel terörist olarak görülüyor.

Nitekim raporda, “Bu örnekte görüldüğü gibi kolluk birimleri tarafından hak savunucuları terörist olmaya yatkın kişiler olarak tanımlanıyor ve zaten kapsamı belirsiz olan terör tanımının sınırsız ve keyfî şekilde genişletilmesinin önü açılıyor” ifadesi kullanılıyor.

Banu Tuna, Emel Ataktürk Sevimli, Esra Kılıç, Melis Gebeş ve Özlem Zıngıl tarafından hazırlanan 128 sayfalık rapor, Hrant Dink ve Tahir Elçi’ye adanmış.

Sivil Alanın Kuşatma Altına Alınması, Sivil Alanı Daraltan Yeni Yasal Düzenlemeler, Hak Savunuculuğunun Engellenmesi ve Yaygınlaşan, Hak Savunuculuğunu Engelleme Amacıyla Kullanılan Mevzuat ve Suçlamalar gibi başlıkların yer aldığı raporda ayrıca, Türk Ceza Kanunu’ndaki mevcut bazı maddelerin bilinçli olarak düşman hukuku anlayışıyla yorumlanması, yargısal taciz, yüksek yargı kurumlarının tarafsızlığı, yargının araçsallaştırılması, hakim ve savcı atamalardaki kayırmacalar, meşru eylemlerin kriminalize edilmesi, sosyal linç, medyatik hedef gösterme, karalama kampanyaları gibi alt başlıklar ve Tahir Elçi, Hrant Dink, Osman Kavala, Büyükada Davası, Barış Akademisyenleri davası gibi pek çok örnek üzerinden çarpıcı sonuçlara ulaşıyor. Rapordaki bir diğer çarpıcı başlık ise Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın meşhur Cuma Hutbesi sonrası yaşanan gelişmeler.

Kanaatimce raporun en önemli kusur ve eksiği Cemaat ya da Gülen yapılanmasıyla ilgili tek kelime edilmemesi. Bilindiği üzere şu anda Türkiye’de yaşanan hukuksuzlukların büyük bölümü bu sosyal gruba karşı yapılmakta.

Daha acı olan durum ise 4 yerde FETÖ kelimesini kullanan raporda, bu konuda iktidarın anlatısına destek veren bir pozisyon almaları.

Ne diyelim, iktidar terörizme yatkınlık konusunda uyduruk kelimeler üretirken, önyargıları dolayısıyla kendi gizli yatkınlıklarını bastıramayan bu durum, raporun ciddiyetini ve ağırlığına çok ciddi hasar vermiş!

Not: Merak edenler, raporu şuradan okuyabilirler.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version