Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Vastus ankara

Vastus ankara


YORUM | YÜKSEL DURGUT 

Fince de “ankara” kelimesi, sert, acımasız, haşin ve kaba anlamlarına geliyor. “Vastus” ise direniş demek. “Vastus ankara” basitçe sert-kaba direniş manasında. Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine taş koyması ile Baltık ülkesinde en çok kullanılan kelimelerden birisi de ‘ankara’ oldu.

Stalin, Finlandiya’dan toprak talebinde bulunarak Baltık devletlerini tehdide başlamıştı. Finlandiya, bu talepleri reddetti ve devasa Kızıl Ordu’nun hüsrana uğradığı Sovyet-Fin savaşı patlak verdi. Fin ordusunun da büyük kayıplar verdirdiği bu savaşın taktiği ise ‘vastus ankara’ idi. Ruslara karşı uygulanan vur-kaç taktiği ve bu acımasız direniş dillere destan oldu. Hatta bu direniş sonrası, Türkiye’de “İn misin, cin misin, yoksa ‘Fin’ misin?” sözünün direnişin bir uzantısı olarak ortaya çıktığı rivayet edilir.

Rus Devrimi’nin ardından bağımsızlığını ilan eden Finlandiya, II. Dünya Savaşı sırasında Kış Savaşı olarak da anılan kurtuluş mücadelesini ilk olarak Sovyetler Birliği’ne karşı sürdürdü. Laponya Savaşı’nda da Nazi Almanya’sına karşı savaştı. Savaşların ardından topraklarının bir bölümünü kaybetmesine rağmen şimdi dünyanın en özgür ülkelerinden biri olarak gösteriliyor. Finliler bugün bir başka mücadeleyi masa başında Erdoğan rejimine karşı sürdürüyor.

İsveç ve Finlandiya’nın çok hızlı bir şekilde ilerleyen NATO üyeliği kararı aslında sürpriz olmadı. Bu iki İskandinav ülkesinin dillere destan tarafsızlığı herkes tarafından parmak ile gösteriliyor. Ancak Putin’in Ukrayna’ya karşı yürüttüğü işgal girişimi bu iki tarafsız ülkeyi de ‘taraf’ seçme pozisyonuna soktu.

Vladimir Putin’in Ukrayna’ya yönelik savaş hamlesi, bölgedeki jeopolitik dinamiği tamamı ile değiştirdi. Moskova’nın kapısına dayanan Sovyet karşıtı bir askeri ittifak konusundaki huzursuzluğu, Putin döneminden önceye dayanıyor. İktidarda kalabilmek için Batı’nın desteğine güvenen Boris Yeltsin bile Sovyet karşıtlığı fikrini asla benimsememiş ve hiçbir şekilde de dile getirmemişti.

Putin, 15 yıldır bu endişeleri konusunda açık sözlü ifadeler kullanıyor. ABD’nin kendisinden önceki son Sovyet başkanı Mihail Gorbaçov’a, Doğu ve Batı Almanya’nın yeniden birleşmesine izin verilmesi halinde NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair sözü hakkında şüphelerini dile getiriyor.

Ne Sovyetler Birliği’nin ne de şimdiki Rusya’nın, Avrupa’nın bir parçası olmasına izin verildiği gerçeği aslında Putin’in elinde büyük bir koz. Bunun bir sonucu olarak, Sovyet sonrası Rusya’da, NATO düşmanca bir askeri ittifaktan başka bir şey olarak lanse edilmedi.

Putin’in Ukrayna’ya saldırısını öngören Batı istihbaratının raporlarının ışığında savaşı önlemek için ne batı ülkelerinden ne de ABD tarafından diplomatik yollardan bir çözüm arayışı içerisine girildi. Diplomasi alanında büyük çabalar verilmiş olsaydı belki de ne bu savaşı ne de dünyayı kasıp kavuran ekonomik çıkmazı konuşuyor olacaktık. Bu geç kalan seçeneğin göz ardı edildiğini kabullenmek gerekiyor. Şu anda savaşa körükle gidiliyor ve ABD, Ukrayna’ya yıkıcı silahlar sağlıyor. Bu şekilde Rusya’nın ‘son Ukraynalı kalıncaya kadar’ savaşmaya hazır olduğu açıklamalarına bir şekilde katkıda bulunuluyor.

Avrupa’daki resim aslında tam olarak bu. Batı’nın yardımıyla Ukrayna’nın direnişi beklenenden çok daha etkili oldu. Rus kuvvetleri bazı cephelerde geri çekilmeye başlasa da hepimiz sonu belli olmayan bu savaşın nasıl sona ereceğini merak ediyoruz.

Moskova ise dünya ile bağlantısını tamamen kesti. Propagandanın ötesinde dışarıya çok az bilgi akıyor. Putin’in yeni hedeflerinin ne olduğunu anlamak güç çünkü ülke tek adam rejimi ve onun verdiği kararlar ile yönetiliyor. 1945’te Sovyetlerin, Nazi Almanya’sına karşı kazandığı zafere işaret eden 9 Mayıs Zafer Kutlamalarında bile Ukrayna’dan neredeyse hiç söz edilmedi. Bu da Putin’in her ortamda dile getirdiği ‘Faşist Ukrayna’ açıklamasının ne kadar içi boş olduğunu ve savaşın sonunda da bu unvanın Kremlin’e kalacağı izlenimi bırakıyor.

Avrupa’da olup bitenler için tek suçlu Putin görülse de mahkeme salonunu kurmak için henüz erken. Çünkü savaşın faturası çok sonra ortaya çıkacaktır. Ancak yaşanan savaşlarda büyük güçlerin ikiyüzlülüğünü de göz ardı etmemek gerekir. Bu konuda sayısız örnek sıralamak da mümkün.

SOLOMON İÇİN EGEMENLİK ÇAĞRISI

Bizlerin gündeminde olmayan ve adını bile duymadığımız Güney Pasifik’te 650 bin nüfuslu küçük bir ada ülkesi olan Solomon Adaları’nın Çin ile kısa bir süre önce güvenlik anlaşması imzaladığı ortaya çıktı. Ayrıntıları tam olarak bilinmiyor, ancak basına yansıdığı kadarıyla, tam olarak bir Çin üssü olacağı gündeme gelmese de Pekin’in savaş gemileri için güvenli bir liman olacağı yönünde iddialar var.

Bu açıklamaların gerçek olup olmadığı henüz belirsiz. Hem Solomon hem de Çin bunu reddetti. Ancak, cumartesi günü yapılan Avustralya seçimlerinde bu konu, ülkeyi zor duruma sokacak bir durum olarak gündemdeydi. Solomon Adaları’nın Avustralya’dan 2,000 kilometre uzakta olduğunu hatırlatayım. ABD, Solomon Adaları’nın Çin üssü olarak konuşlandırılması halinde bunun bir tehdit olarak algılanacağını ve bu ada ülkesine karşı ‘harekât’ başlatılacağını duyurdu.

Rusya’nın, Ukrayna, İsveç ve Finlandiya’nın potansiyel NATO üyeliğini kırmızı bir çizgi olarak nitelemesi tehdit olarak algılanıyor. Yani, Ukrayna için egemenlik vurgusu yapılıyorsa Solomon Adaları için de yapılması gerekmiyor mu? Egemenlik çağrısının Solomonların bölgesel olarak küçük olmaları mı yoksa sakinlerinin beyaz olmamasından mı kaynaklanıyor?

Ten rengi faktörünün 21. yüzyılda dile getirilmesi elbette yanlış olur. Avrupa ülkeleri Ukraynalı mültecilere kucak açtığı gibi, Irak, Suriye ve Afganistan’da yıkımdan kaçan mültecilere aynı şekilde kapılarını aralamadığı bilinen bir gerçek.

Putin’in, Ukrayna savaşında halkından aldığı tepki sonrası demir parmaklıklar ardında olacağını dilemek, George W. Bush ve Tony Blair’in, Irak ve Afganistan’daki yıkımların ardından yüce divanda yargılanmaları hayal etmek ile aynı kapıya çıkıyor. Artık Irak ve Afganistan nasıl gündemin bir parçası değilse, Suriye de sadece Rus müdahalesinin bir parçası olarak öne çıkıyor.

Putin, çiğneyebileceğinden çok daha büyük bir parça ısırdı. Özgür bir Ukrayna umutları, umarım Putin sonrası özgür bir Rusya’nın habercisi olur.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version