Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Soruların gösterdiği zihniyet değişikliği ve ufuk

Soruların gösterdiği zihniyet değişikliği ve ufuk


YORUM | AHMET KURUCAN 

Önceki hafta yayınlanan “Ağacı bırakanlarla beraberdim” yazısının sonunda Almanya’nın değişik şehirleri ve Norveç’in Oslo şehrinde yaptığım konuşmalarda bana sorulan sorular hakkında bir değerlendirme yazacağımı söylemiştim. Bu yazı, o yazı.

Öncelikle gerek yazılı gerekse sözlü sorulara verdiğim cevaplar interaktif bir şekilde cereyan etti. Dinleyiciler üzerinde uzun boylu düşünülmeden verdiğim irticali cevaplara katkıda bulundukları gibi eleştiriler de getirdiler. Bunun yanı sıra ilave sorularla konunun daha da derinleşmesine neden olup benim o zamana kadar hiç düşünmediğim farklı perspektiflerden farklı düşünceler ileri sürdüler. Öyle anlar oldu ki kendimi bir üniversite amfisinde ya da akademik tebliğler sunulduktan sonra dinleyicilerle yapılan soru cevap bölümündeki konferanslarda hissettim. Alaylı ve mektepli sanırım burada mutlaka kullanmam gereken bir deyim. Teorik ve pratik temele sahip hayatın içinden düşüncelerdi dile getirilen şeyler. Başta ben olmak üzere orada bulunan herkesin istifadesine medar olan değerlendirmelerdi bunlar. Medyun u şükranım.

Soruları üç ana kategori halinde ele alabilirim. Birincisi: Türkiye. Tıpkı benim gibi 10-20 hatta 30-40 yıldır yurt dışında yaşadığı halde şu anda hakkında açılan davalardan dolayı Türkiye’ye bırakın tatil yapmaya, akrabalarını ziyarete, anne babasının cenazesine dahi gidemeyen insanlarla, Erdoğan rejimin ürettiği diskurla bir gecede “terörist” ilan edildiği için özgürce ve insanca yaşayabileceği diyarlara hicret eden mazlum ve mağdur ve masum kişilerin bu denli Türkiye demeleri bana göre çok dikkat çekici. Duygusal bağları kısmen ya da tamamen kopmuş olmasına rağmen ana vatanlarının dertleri hemhal olmaları, çocukluğumda dedem ve arkadaşlarından çok sıkça duyduğum “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusunu sorup dertlenmeleri gerçekten takdire şayan.

Hayatı siyaset üzerinden okuma aslında Türkiye ve Ortadoğu insanının genel yaklaşımı. Benim karşılaştığım insanlar da bu kültürün çocuğu. Dolayısıyla sorular bu çerçevenin dışında değil. Ama kendileri bu atmosferin dışında olmalarına rağmen geride kalan ülkemiz insanları adına duydukları üzüntü kendilerine yönelik üzüntülerle adeta eşdeğer. Belki gelecek projeksiyonu bağlamında daha da fazla.

İkinci kategori: Türkiye insanının belki de hiç tanışmadığı yazılı kültürün ürünü olan sorular. Bunu bir iki yerde sorulara cevap sadedinde de dile getirdim. Birbirini takip eden sözlü, yazılı ve görsel olmak üzere üç kültürel dönemden söz edebiliriz. Bizim ülke insanı genel manada Osmanlı da dahil olmak üzere yazılı kültür ile hemen hemen hiç içli dışlı olmamıştır. Biz sözlü kültürden global dönemin herkesi esir alan görsel ve kitlesel kültüre atlamışızdır. Ama “Müşrikleri nerede bulursanız öldürün,” ayetlerinin izahını yaptığım “Barış Esastır” kitabına ya da “Din Özgürlüğü Kapsamında İrtidat” kitabı üzerinde yaptığım konuşmalara getirilen eleştirel ve sorgulayıcı düşünceler, katkılar ve dahi konuyu daha derinden ele alınmasını gerektiğini gösteren sorular, bu kitapların yazarı olarak bana “Değdi!” dedirtecek cinstendi. Mutlu oldum böyle kaliteli bir okur kitlesi ile karşılaşmış olmaktan. Hele bazıların altını çizdikleri kitapları imzalatmak için yanlarında getirmiş olmaları “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma döneminin kapanmasına bir işaret sayılabilir mi?” sorusunu bana sordurttu.

Üçüncü kategoriye gelince: Entegrasyon, izolasyon, adaptasyon, asimilasyon, diyalog, birlikte yaşama, karşılıklı anlaşma ve uzlaşma, toplumsal uyum, temel insan hakları ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü üst ve alt başlıkları altında toplayabileceğim kapsama alanı oldukça geniş sorulardı. Özellikle bu diyarlara yeni hicret etmiş ve küçük yaşta ve ergenlik dönemini yaşayan çocukları olan anne babaların bu eksendeki soruları onların çocukları ile ne kadar kaygılı, ilgili ve kuşkulu olduklarını gözler önüne seriyordu. Çevrelerinde gördükleri bazı olumsuz örneklerden hareketle korkuyu da buna ilave etmek lazım. Öyle ki maddi refahları adına Türkiye’deki refahlarının onda birini bile bu yeni hayatlarında bulamayan insanların, mal-mülk, ev-bark her şeylerini kaybetmiş ve dün hizmetçi çalıştırırken bugün hizmetçi olarak çalışmayı dahi dert etmeden “çocuklarım” demesi şu an bile hatırladığımda gözlerimin nemlenmesine sebebiyet veren tablolar.

Evet, hemen her anne-baba sorumlulukların farkında. Hem bugün hem de yarınlar adına sınırlarını da biliyor ve bu nedenle olsa gerek yanlış yapmak istemiyor. Çocuklarının kimlik ve kişilik inşasında bu farklı zeminde daha neler yapılabilir, onun peşindeler. Görebildiğim kadarıyla 80-90’li yıllara nispetle ciddi bir zihniyet değişikliği var insanımızda. Zamanın ruhunu iyi okuyup çağını yakalamayı ve geçmeyi murat eden, ufku ülke sınırlarının  çok çok dışında farklı bir ufuk bu. Allah yardımcımız olsun. Muradı muradımızla örtüşsün. Amin.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version