YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Siyasal İslamcıların yönetim kepazelikleri, ilkesiz ve oportünist siyaset anlayışları, solcu ve Kemalistlere yeniden ve sıkı bir özgüven getirdi. Her yerde solcular şunu yapmaz, solcular bunu yapmaz, solcular şuna boyun eğmez tarzı mesajları, konuşmaları daha sık duymaya başladık.
Bir kere daha iman ettiler ki, ülkenin dibe vurmasının tek sebebi sol anlayıştan uzaklaşmak, Kemalist devrimlerden taviz vermekten başka bir şey değil.
Bir de üstüne, o tüm zamanların en efsane olayı olarak kabul ettikleri Gezi eylemleriyle de iç dünyalarındaki saygınlıkları zirve yaptı.
AKP iktidarı hırsızlıkta, zulümde, hukuksuzlukta öyle bir ileri gitti ki geçmiş siyasetin, özellikle de sol-Kemalist uygulamaların bütün günahlarını örttü.
Bu sebeple, özellikle eski tüfekler şimdi ortaya çıkmış sol çalmadı, sol hak yemedi, sol yalan söylemedi, sol ranta teslim olmadı tarzında mesajlar veriyor.
Gerçekten sol siyaset böyle miydi? Sol erdemin ve ilkelerin odağı mıydı?
Bunu anlamak ve o kesimdeki siyaseti daha yakından tanımak için Ercan Kesal’ın başrolünde oynayıp yönettiği “Nasipse Adayız” filmini mutlaka izlemenizi öneriyorum. Son yıllarda izlediğim en sahici, gerçek hayata en çok dokunan filmlerden birisinden söz ediyorum. Sanki film değil de bir seçim kampanyasının an be an çekilmiş belgeseli gibiydi.
Zaten Ercan Kesal bir röportajında bu filmle, 20 yıl önce kendi aday adaylık sürecini film haline getirdiğini söylüyor:
“O sokaklardan karşılaştığım insanlar, beni yine bıyıksız, takım elbiseli, kravatlı falan gördüklerinde film değil de daha çok yeniden bir adaylık peşinde olduğuma dair bir kanıya kapıldılar. Film, 20 yıl gecikmiş bir hesaplaşmaydı.”
Film sosyal demokrat siyasette işlerin nasıl döndüğünü, küçük hesapların, sol siyaset esnaflığının, küçük çıkar gruplarının, genel başkan ve genel merkez etrafında dönen riyakar siyasetin, mezhepsel klikleşmenin fotoğrafını öyle güzel çekmiş ki, filmi izlerken bir tek karesinde bile “Yok böyle bir şey olması mümkün değil” diyemiyorsunuz. Büyükşehirlerde örgütlenmiş hemşehri dernekleri, kanaat önderi adı altında var olan herkesten bir şeyler koparmaya çalışan eşik bekçileri, klikleşip de bir selamı bile bedava vermeyen çıkar grupları… Olağanüstü bir gerçekçilikle anlatılıyor. Türkiye’de siyaseti anlamaya çalışan herkesin mutlaka izlemesi gereken bir film Nasipse Adayız ama asıl konumuz film değil.
Tabi bu filmde anlatılanlar, bir doktorun sadece aday adaylığı sürecinde yaşadıklarından ibaret. Bir de olayın adaylık ve daha önemlisi de iktidar kullanırken ki durumları var.
İktidar kullanımında, özellikle belediyelerde o kadar çok hikaye var ki burada sadece bir tanesini, kendi şahit olduğum bir olayı anlatmakla yetineyim. Çok yakın bir aile dostumuz Bakırköy sınırları içerisindeki evini yıkıp tek bir çivisi bile kanuna aykırı olmayan yeni bir ev yaptırmıştı. Her şey kanun, nizam ve yönetmeliklere harfiyen uyuyordu ama Bakırköy Belediyesi eve ruhsat vermek için 2015 rakamlarıyla tam 100 bin dolar rüşvet istiyordu. Bunu almadan da ruhsatı vermiyordu. Bu benim bizzat şahit olduğum bir olay, arkadaşımla yıllardır görüşmediğim için olayın nasıl sonuçlandığını bilemiyorum.
Hani siyasal İslamcıların bu denli çürümüşlüğünü görünce insan, memlekette keşke gerçekten evrensel değerleri benimsemiş sosyal demokrat bir siyaset olsaydı diye hayıflanmıyor değil. Keşke çalmayan, ranta yenik düşmeyen, kimlik siyasetinin misyonerliğini yapmayan, evrensel ilkeleri benimsemiş bir solumuz olsaydı.
Ama maalesef hiçbir zaman olmadı.
Bugüne kadar sol adına AKP’yi hiç aratmayan politikalara imza attılar ya da bunu talep ettiler. Geçmiş politikalarla ilgili hiçbir öz eleştiri olmadığı gibi toplumu neden AKP’den kurtaramıyoruz, bunun için ne yapabiliriz diye bir arayış içinde de görünmediler.
(Yalnız Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu ülkeyi kimlik siyasetinden kurtaracağım cümlesini ayrı tutuyorum, bu solu temelden değiştirecek bir girişim olabileceği kanaatindeyim. Nasip olursa onunla ilgili ayrı bir yazı yazmayı düşünüyorum.)
Yani anlayacağımız bugün bazı siyasetçilerin sol siyaset üzerinden övünmelerinin maalesef hiçbir karşılığı yok. Hatta sol siyaset, 2014 yılından sonra taşları adım adım döşenen 15 Temmuz rejimine en büyük yardım ve yataklığı etmiştir.
Bugün ortaya çıkan gerçekler gösteriyor ki KHK ihraçlarının temel dayanağı olan fişlemeler, ihbarlar konusunda Saray’ın istihbarat servisine bir hayli hizmet de etmişler. Fişleyip devletten atılmasını sağladıkları KHK’lılara yapılan zulümlerde de yıllarca üç maymunu oynadılar. 15 Temmuz rejiminin hem içeride hem de yurt dışında ihtiyacı olan legalleşmeyi de ülkedeki sol siyaset yaptı.
Hamilelerin, lohusa kadınların, bebekli annelerin tutuklanmasına tek laf etmemeleri bile ülkedeki sol siyasetin günah hanesine bir ömür boyu yeter.
Umut ediyorum ki bundan sonra yaşananlardan ders çıkarırlar.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***