Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Seviye

Seviye


YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Sizi biraz gerilere götüreyim. 1980’lerin sonları, 1990’ların başları! Darbe sonrası bir ülkede olabildiği kadar demokrasi var. Siyasi partiler darbede kapatılmış, önemli tüm partilerin liderleri siyaset yasağı yemiş. Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş siyasetten hukuken tecrit edilmiş. Özal dönemi, ama ANAP post-12-Eylül döneminin sorunlarıyla uğraşıyor. Siyaset yeniden tasarlanırken, ülkeye asker eliyle yeni bir anayasal giysi dikiliyor. Vesayet rejimi daha da etkinleştiriliyor, kurumsallaştırılıyor. Zaten kendine “devlet başkanı” unvanı veren General Kenan Evren cumhurbaşkanı seçilme koşuluyla seçimlere ve normalleşmeye izin veriyor. Yine de tüm ipler askerin elinde. Birkaç sene içinde siyaset tüm bu zorluklara rağmen yumuşuyor ve normale dönüş başlıyor. Taşlar yerine oturuyor. 1980’lerden 1990’lara böyle giriliyor. Çok zor günler, çok sıkıntılı bir dönem.

İşte böyle bir ortamda bile, Türkiye’de televizyonlarda tartışma programları yapılıyor. Bu programlara dönemin siyasi karar alıcıları, başbakan olsun, bakan veya milletvekili olsun, katılıyor. Karşılarında başka partilerin liderleri veya temsilcileri çıkıyor. Tek kanallı dönemlerde siyah-beyaz televizyonlarda bizler bu liderlerin konuşmalarını, birbirleriyle iletişimlerini, birbirlerine nasıl hitap ettiklerini izliyoruz. Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Renkli televizyon, ikinci-üçüncü kanallar, değişik siyaset programları – Türkiye medyası renkleniyor ve çeşitleniyor. İnsanlar daha fazla bilgiye ulaşıyor. Siyasal bir toplum olan Türkiye’de politikada bir seviye var. Mecliste, meclis dışında, televizyonlarda, miting alanlarında, tartışma programlarında, röportajlarda biz bu iletişimi izliyoruz. Televizyon moderatörleri siyasetçilere istedikleri soruları sorabiliyor. Sorular kendilerine birileri tarafından verilmiyor. Danışıklı dövüş yok. İktidar partisinin lideri, koskoca başbakan, kendisini konuk alan sunucuyla son derece saygılı konuşuyor, soruları bir öğrenci gibi sessizce dinliyor, sonra yanıtlıyor. Seçim dönemlerinde kıyasıya lider tartışmaları yapılıyor. Bu tartışmalarda en aykırı fikirler, en sert politika ve ekonomi eleştirileri, en hassas konulara ilişkin sorular – ne ararsanız var. Hem de alası var!

Demirel, Özal, Ecevit, Türkeş, Erbakan, Perinçek gibi birbirlerinden farklı siyasi yönelimlerdeki politikacılar birbirlerine kıyasıya eleştiri getiriyor, birbirlerinin tezlerini çürütüyor, birbirlerinin tabiri caizse damarına basıyor, ama birbirlerine hakaret etmiyorlar. Kırıcı veya kaba bir üsluba başvurmuyorlar. Arada espri yapıyorlar. Karşılıklı gülüşmeler oluyor. Sunucu liderlerin süreleri bitince sözlerini kesebiliyor. Liderler soğuk terler akıtsa da, sükûnetlerini ve öz-kontrollerini yitirmiyor. Beyefendiler arası bir iletişim, bir centilmenler mücadelesi, bir eski topraklar saygısı – ne derseniz deyin, o var. İnce zekâ, nezaket, üslup, diksiyon, kelime seçimi, eslilerin İstanbul beyefendisi dedikleri türden!

Komedi söyleşilerinde liderlerin taklitleri yapılabiliyor. Mizah dergilerinde karikatürleri çiziliyor. Kendi taklidi katıldığı programda hem de canlı yayında yapılan Özal, taklidini yapan genç sanatçıyı kutluyor, onun performansı sırasında katıla katıla gülüyor.

Nereden nereye!

Dün – 5 Mayıs Perşembe günü – Türkiye’nin içişleri bakanı Süleyman Soylu, bir rakip siyasetçiye, Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ’a canlı yayında “hayvan” ve “hayvandan aşağı” diye hakaret ediyor. Onun casus olduğunu açıkça söylüyor, “operasyon çocuğu” diyor, gizli istihbarat servislerine çalıştığını iddia ediyor. Akabinde Özdağ Soylu’yu İçişleri binasının önünde düelloya davet ediyor. Ona “erkeksen oraya gelirsin oğlum” diyor. Soylu ertesi sabah, Özdağ’ın dediği saatte İçişlerinin önüne hayvan toplama aracı koydurtuyor. Bir gün önce ona hayvan demesine gönderme yapıyor. Özdağ Soylu’yu bakanlığı önünde bağırarak aşağıya çağırıyor. Dahası, Soylu’nun “ülkenin en kriminal kişisi” olduğunu söylüyor.

Soylu daha dün meydanlarda bangır bangır insanlara Erdoğan’dan hesap sorma sözü veriyor, sözünü tutmazsa namert olduğunu söylüyordu. “Eğer ben Süleyman Soylu’ysam, bir Bafra evladıysam ben, buradan herkese açıklıyorum. Eğer dürüst bir adamsam, [Erdoğan’dan] hesap sormazsam namerdim, namerdim!” diyordu. Erdoğan’a “Sen kim, Menderes kim” diyerek onu alaya alıyordu. Çok değil, birkaç yıl sonra AKP’ye katıldı ve “Tayyip Erdoğan Türkiye’nin ezeli ve ebedi başkanıdır” dedi. Meydan kahramanlığından el ayak öpen seviye arasına geçiş çok hızlı oldu. Öyle on yıl falan değil, bir-iki yıl!

Soylu üstelik bunda yalnız değil. Bahçeli de birkaç yıl öncesine kadar Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına itiraz ederken akla hayale gelmedik sözler veriyor, meydan savaşında rakibe söylenmeyecek şeyler söylüyordu. “Recep Tayyip Erdoğan’dan cumhurbaşkanı olmaz” diyor, “senin yaptıklarına ancak iblis teşebbüs edebilirdi” diyordu. Erdoğan da ona cevaben “[bu ifadelere istinaden] sen alçaksın, adisin” diyordu. Bahçeli de geri kalmıyor, Erdoğan’a “alçak ve şerefsizsin” diyordu.

Daha ağır laflar var, buraya yazmıyorum. Yazılamayacak kadar ağır hakaretler…

Ne oldu Türkiye’ye? Samimi soruyorum bu soruyu! İnsanlar ne zaman ahlak ve izanlarını yitirdi? Hatta akıllarını kaybetti? Ne zamandır Türkiye’nin yönetiminde olan ya da yönetimine talip olan siyasetçiler, sokak serserileri gibi konuşmaya ve davranmaya başladı? Halk bu insanları neden oylarıyla cezalandırmadı? Niçin bu sefil ve patolojik kültürsüzlük kabul gördü, hatta açıktan ya da üstü örtülü destek bulmaya başladı?

Ne oldu birbirlerine son derece kibar davranan, nazik bir dille hitap eden, kelimelerini özenle seçen, zeki, esprili, saygılı, edepli, ilkeli ve ahlaklı siyasilere? Siyasal pozisyon ve yönelimlerini sever veya sevmezsiniz, ama bu insanlar konuşurken çocuklara kötü örnek olmasınlar diye kanal değiştirmek zorunda kalmazdınız, bu kesin. Mükemmeldiler veya doğruydular demiyorum. Ama asgari saygı ve kültürel etiket kurallarına riayet ederlerdi, küfürbaz ve çiğ değillerdi diyorum. Çok şey mi bekliyoruz acaba? Siyasetçilerin topluma örnek olmak gibi bir sorumlulukları olduğunu unuttuk mu? Nasıl oldu da mahalle kabadayılarının, mafya liderlerinin, kabadayıların, serserilerin, sefil ve eğitimsiz lümpenlerin tarzından ve üslubunu bile mumla aratır bir seviyeye geriledi Türkiye siyaset sınıfı? Sahiden ne oldu, nasıl oldu bu?

Bağırmadan-çağırmadan, sağa sola saldırmadan, insanları fırçalamadan, eşit olduğunu kabul eden, kanunların kendisi için de bağlayıcı olduğunun bilincinde, temel ahlak sahibi, düzgün insanların siyaset yaptığı bir ortamdan, ilkel, aşağılık, bıçkın, dengesiz, agresif, toksik, nefret dolu, psikopat tiplerin çoğunlukta olduğu bir ortama geçiş yaptı, Türkiye siyaseti!

Bu ortamın Türkiye’yi düzlüğe çıkartması gereken yegâne karar alma düzlemi olduğunu sakın aklınızdan çıkartmayın! Balık baştan kokar. Eğer Türkiye’yi yöneten veya yönetmeye talip olan insanların kalitesi buysa, o ülkenin düzgün, huzurlu, barışçıl, müreffeh, uygar, sorunlarını uzlaşıyla çözebilme yetisine sahip bir yer olmasını beklemek olanaklı mıdır? Ortalama bir firmada orta kademe yöneticilik bile yapma ehliyeti olmayan insanların Türkiye’yi yönetebileceğini düşünmek sizi ürkütmüyor mu? Seviye buysa eğer, düzlüğe çıkma imkanı var mı?

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version