Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İttihatçı olmayan parti lazım

İttihatçı olmayan parti lazım


YORUM | MAHMUT AKPINAR

Kuruluşunda ulusalcı, şövenist kadroların etkin olduğu İYİ Parti’yi Meral Akşener’in merkeze taşımaya çalıştığını düşünüyorduk. Ama Akşener’in pek çok konuda Ergenekon-Erdoğan ittifakının söylemlerini kullanması, açık ve yaygın adaletsizliklere, KHK konularına girmemesi, demokrasi ve hukuk diyen kesimleri huylandırıyordu. Akşener zaman zaman demokrat, özgürlükçü, merkez sağı hedefleyen çıkışlar yapıyor, ama olmadık zamanlarda MHP refleksi veriyor. Hangisinde samimi, hangi davranışları yapmacık anlamakta zorlanıyoruz.

En son yaptığı hareket Akşener ve İYİ Parti hakkındaki endişeleri pekiştirdi. Partisine hiçbir faydası ve katkısı olmayacağı, aksine parti üzerindeki şaibeyi artıracağı halde işkenceci, Ergenekoncu, rüşvetle çürük raporu veren, toplumsal ve siyasi karşılığı olmayan emekli askeri hakim Ahmet Zeki Üçok’u partiye alayişle alması Akşener’deki İttihatçı damarı ortaya koydu.

28 Şubatçı paşaların “kazığa oturmakla” tehdit ettiği Akşener bunu neden yapar? Çünkü bütün ülkücülerde İttihatçı damar vardır. Milletten öte devleti, iktidarı ve gücü kutsarlar. Devlet için ölmekten, öldürmekten, hukuku hiçe saymaktan, gerektiğinde muhaliflere işkence etmekten kaçınmazlar. Vurmak, dövmek, sindirmek, baskıyla hakimiyet kurmak, şiddet kullanmak bu geleneğin yaygın yöntemlerindendir. Fikren mücadele etmek, ikna etmek gibi uzun ve yorucu işler bunlara göre değildir. Ayağa sıkmayı, ağız burun kırmayı, tehdit etmeyi tercih ederler. (Tam da bu nedenle gayet beyefendi ve nezaket sahibi ve başarılı bir siyasetçi olan Mansur Yavaş’a dahi güvenmekte zorlanıyorum.) “Sopalı seçimler” diye tarihe geçen, baskıyla seçim kazanma, bakanlar kurulunu basıp cinayet işleme, sokak ortasında muhalif gazeteci öldürme dahil şiddet ve baskı içeren bu yöntemlerin tamamı İttihatçıların Türk siyasetine kötü mirasıdır.

Maalesef Türkiye’de son yüzyılda var olan partilerin tamamına yakınında güçlü İttihatçı damarın, İttihatçı yöntemlerin ve söylemlerin olduğunu söylemek zorundayız. Kimi siyasi partiler doğrudan İTC’yi kendisine üstad, ecdat olarak kabul eder ve hayranlıkla takip eder. Liderlerini baştacı yapar. Bazıları ise İTC’ye nefretini söylerken, tasvip etmediğini ifade ederken dahi onunla benzer yöntemleri kullanır. Milliyetçi partiler günümüzde İTC’nin sopalı, şiddet yanını temsil ederler. Söylemde ve eylemde İttihatçılardan farklı değillerdir. Belki en temel fark İTC mensuplarının bugünkü Milliyetçi, Türkçü şahıslara göre çok daha eğitimli, nitelikli olmalarıdır. Bugünküler İttihatçıların daha kazma ve eğitilmemiş versiyonu. Nadiren eğitimli, ufuk sahibi kimseler çıkarsa onları hemen hedef yapıp, itibarsızlaştırıyorlar. Sonuçta şiddete yatkınlık, başkasına tahammülsüzlük, farklı olanı şekle sokma, muhalifi imhaya yönelme,  dışlayıcı dil, etiketleme ortak özellikleri.

Elbette Türk siyasi tarihi 1889 tarihinde kurulan, II. Abdülhamid’in istibdadına karşı “hürriyet” isteyen ama iktidar olunca zorbalığın en ağrına müracaat eden İttihat ve Terakki ile başlamadı. Ondan önce de, sonra da farklı özelliklerde fırkalar, siyasi cemiyetler, partiler oldu. Ama Türkiye Cumhuriyeti döneminde belli başlı partiler hep İTC’nin kopyası, takipçisi veya muhalif görünümlü taklitçisi oldular. Bugünlerde iktidarıyla, muhalefetiyle birbirinden ayrışmayan siyasi partilerin aynı rengin tonlarına benzetilmesi, “hepsi birbirinin aynısı, lacivertin tonları” denmesi İTC geleneğinden etkilenmeleriyle yakından ilgili.

Türk siyasetinde İttihatçı geleneğin baskın etkisi var. Maalesef bu etki bizdeki siyasi partilerin demokratikleşmesini engelliyor. Türkiye’deki liberal, merkez siyasi partiler bile fazlasıyla doktriner. Başlarda “demokrasi, hukuk, özgürlükler” diye yola çıksalar dahi, gücü ele geçirince toplumu değiştirme, devleti sopaya dönüştürme ve insanları gütme eğiliminde oluyorlar. Uzun süre liderlik koltuğunda oturan veya iktidarda kalan siyasi kadrolar kısa sürede hukuku, çoğulculuğu, demokrasiyi, özgürlükleri unutuyor. Koltukta kaldıkça baskıcı, tahammülsüz, yozlaşmış liderlere dönüşüyorlar. İktidarda olanı da muhalefette kalanı da benzer refleksler sergiliyor. Parti içinden veya dışından farklı görüşlere asla tahammül etmiyor, uzlaşmak, ortak bir noktada buluşmak yerine muhaliflerini sindirmeye, yok  etmeye yöneliyorlar.  

CHP zaten İttihatçılarca kurulan bir parti. Kemal Kılıçdaroğlu değiştirmeye çalışsa da CHP hep devletçi, baskıcı, tahammülsüz, milleti dönüştürmeye odaklamış, jakoben bir parti olageldi. Kendisini sol olarak tanımlamasına rağmen 1930’lardan kalma faşist ve devletçi refleksleri terk etmedi. Bazen ırkçı dile yöneldi, bazen üstenci kibirli tavırlar sergiledi. Ama CHP İttihat ve Terakkinin her anlamda temsilcisi olageldi.

1960 darbesinin kudretli albayı Alpaslan Türkeş’in uzun süre liderliğini yaptığı ve zihin dünyasını şekillendirdiği MHP ve türevi milliyetçi partiler İttihatçı zihniyetin daha ziyade baskı ve şiddet tarafını temsil ettiler. Mensupları, militanları çeteleştiler, organize suçlara bulaştılar. Derin devletin kirli ve karanlık eli olarak, kanlı işlerde, suikastlarda kullanıldılar. Şimdilerde kamu imkanlarından nemalanma mukabili otoriter ve yozlaşmış bir iktidara koltuk değneği halindeler.

Merkez sağdaki pek çok partinin atası konumunda olan Demokrat Parti’yi (DP) ilk kuran Refik Koraltan, Celal Bayar ve Fuat Köprülü de İttihatçı kişilerdi. CHP kontrolündeki devletin baskısına, halkı ezmesine karşı “Yeter söz milletin!” diye yola çıktılar. Milletin, özgürlüklerin yanında yer alma iddiasındaki Demokrat Parti aynen AKP gibi ikinci yarıdan itibaren otoriterleşti, baskıcı, tahammülsüz bir rejime dönüştü. Yani içindeki İttihatçı damar hortladı. Günün sonunda TSK içinde varlığını sürdüren silahlı İttihatçı zihniyet DP’yi alaşağı etti ve Türk siyasetinde darbeler geleneğini, siyasete silahlı müdahale süreçlerini başlattı.

Milli Görüş Hareketinin, İttihatçı gelenekten farklı olduğunu düşünüyorduk. Ama “İslamcı” AKP yolsuzluktan yakalanınca İttihatçı geleneğin en kanlı kesimiyle ortaklık yaptı ve İttihatçı baskıcı yöntemlerin en ağırına başvurup, en insafsız rejimi kurdu.

Mevcut siyasi partilere baktığımızda baskıcı zihniyeti temsil etme, tahammülsüzlük, otoriterlik, devleti ve gücü kutsama, halka tepeden bakma, insanları dönüştürme çabasını açıkça görüyoruz. İlk kurulduğunda cici sözler sarf eden liderler bir süre sonra içindeki İttihatçı, otoriter damarı açık ediyor.

Türkiye’de sağ, sol hemen bütün partiler İttihatçı zihniyeti modelliyor, takip ediyor. Demirtaş liderliğindeki HDP bunu kırmaya çalışsa da Kürt siyasetinde İttihatçı yöntemleri PKK ve dağ kadrosu temsil eder. Kürt siyasal hareketleri İTC’yi ve günümüz ittihatçılarını sevmezler ama onların Kürtçü taklitlerinden ibarettirler.

Türkiye’ye demokrasinin çoğulculuğun gelebilmesi için öncelikle Türk siyasetinin İttihatçı gelenekten, kodlardan, refleksten kurtulması lazım. Ülkeye koltukta biraz kalınca ittihatçı ruhu hortlamayacak liderler lazım.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version