Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Çalışan eşin aile bütçesine katkısı

Çalışan eşin aile bütçesine katkısı


YORUM | AHMET KURUCAN 

(Boşanmada yenilenmemiş fıkhi içtihatların rolü-2)

Önceki yazımda Nisa suresinin 34. ayetinde geçen ailenin geçimi adına mali sorumluluğun kocalar üzerinde olduğu gerçeğinin sosyo-kültürel ve ekonomik arka planını anlatmış, bunun inşâî değil ihbârî bir beyan olduğunu vurgulamış ve hadislere gelmiştik.

Hadislere gelince; onlar için de aynı şey geçerlidir. Mesela Allah Resulü (sas) “Hanımlarınızın sizin üzerinizde, durumlarına uygun olarak yiyecek ve giyecek hakları vardır” (Ebu Davud, Menasik, 56) hadisi ile inşâî olarak yeni bir yükümlülük mü ortaya koymaktadır yoksa zaten var olan durumu İslami değerler açısından da geçerli olduğu beyan eden bir ihbarda mı bulunmaktadır. Tabii ki ikincisidir. Malumun i’lâmı diyebilirsiniz siz buna. “Biz zaten böyle uyguluyorduk, hayatın tabii akışı da zaten bunu gerektiriyor ama yeni dinimiz olan İslam bu konuda farklı bir şey söylüyor mu acaba?” şeklinde zihinlerde belirlemesi muhtemel sorunun cevabıdır aslında bu hadis. Kaldı ki kendisi de evli bir erkek olarak Allah Resulünün fiili uygulamaları da söz konusu beyana ihtiyaç bırakmayacak ölçüde sahabenin gözleri önündedir. Konu ile alakalı bir çok hadis zikretmek ve gerek Efendimiz gerekse sahabenin hayatından örnekler göstermek mümkündür. Arife işaret kafidir.

Gelelim fıkıh kitaplarında ailenin mali sorumluluğunun kocaların üzerine yükleyen fıkhi/hukuki içtihatlara. Aslında gerek ayet gerekse yukarıdaki hadisin arka planını ele alırken bunu dolaylı olarak da olsa anlatmış olduk. Fıkıh, ferdi ve toplumsal planda hayatı düzenleyen kurallar bütünü. Bir başka tabirle hem Allah-kul ilişkisini belirleyen hem de insan-insan ve insan-çevre ilişkilerini düzenleyen hükümleri ihtiva eden bir manzume. Sabiteleri olduğu kadar değişkenleri de olan ve sınırları belirlenmiş bir doktrin üzerine kurulu somut bir yapı. Dünya görüşü, hayat felsefesi ve hayat nizamı.

İşte bu perspektiften bakıldığında öncelikle şunu belirtmek gerekir: Ailenin mali yükümlülüğünün kimin üzerinde olacağı imanın konusu değildir. Sosyo-kültürel ve iktisadi hayatın konusudur. İki, kadınların iktisadi düzlemde birebir gelir getiren bir işte çalışmaması, işyeri sahibi veya ticari yatırımlarının olmaması sabite değildir. Eğer değişen ve gelişen sosyal, ekonomik, kültürel, dini, coğrafi vb. arka plan şartlarına bağlı olarak kadınlar erkekler ölçüsünde iktisadi hayatın içine girdiler, maddi bir kazanca sahipler ise bu durum ister istemez ailenin mali mükellefiyetlerinin paylaşılması konusundaki hükümlere de yansımak zorundadır. Akıl, mantık, vicdan, hukuk her şey bunun böyle olması gerektiğine onay verir. Vermez mi? Şartlar değişecek ama o hükümler değişmeyecek, olur mu böyle bir şey? Hangi akıl, hangi mantık ve hangi vicdan kabul eder bunu? Hukuka gelince: “Zamanın değişmesiyle, hükümlerin de değişmesi inkar olunamaz”, “Adet muhakkemdir”, “Örf ile tayin nass ile tayin gibidir”, “Hükmün müstakka taliki me’haz-ı iştikakın illiyetini iktiza eder”, “Akıl nakil ile çatıştığında akıl esas alınır”, “Akıl evvel nakil müevveldir” hukuki kaideleri kime neyi anlatıyor dersiniz?

İsterseniz açtığımız bu kapıdan ilerleyelim ve teorik olarak dile getirdiğimiz bu meseleyi bir örnek üzerinden mukayeseli bir tarzda ele alalım. Örneğimiz Efendimizin eşi Hz. Aişe olsun. Hz. Aişe ister yukarıda anlattığımız toplumsal arka plan şartlarının gösterdiği mecburi istikamete bağlı olarak isterse Hz. Hatice, Hz. Zeynep gibi istisnai örneklere rağmen ticaretle meşgul olmayı değil ev hanımı olmayı tercih etmiştir. Son tahlilde ev hanımıdır. Düzenli ya da düzensiz mali bir geliri yoktur. Bu durumda ister istemez hanenin mali mükellefiyeti toplumsal örf-adet ve ferdi-ailevi düzlemde hane halkının yaşadığı şartlarına göre kocası olan Efendimiz Hz. Muhammed’in yükümlülüğü altındadır.

Buradan günümüze gelelim ve 2022 yılında Almanya’sına gidelim. Sosyo-kültürel ve ekonomik hayat şartlarına göre büyük ölçüde kadınlar Hz. Aişe döneminin tam aksine hayatın içinde. Kadınların çalışması, iş yeri sahibi ya da gelir getiren şirketlerde aktif veya pasif ortak olması hayatın tabii akışı içinde sadece normal değil normalin çok çok ötesinde gerekli ve zaruri olarak görülüyor. İşte bu hayat şartları içinde yaşayan bir Aişe Hanım’ı farz edelim şimdi. Üniversite mezunu, şirkette çalışıyor ve kocası ölçüsünde aylık gelire sahip olan Aişe Hanım olsun bu. Ya da üniversite mezunu değil ve kocası ölçüsünde de maaşı olmayan, bununla beraber daha düşük düzeyde de olsa düzenli gelire sahip bir işte çalışan başka bir Aişe Hanım’ı düşünelim.

Şimdi şunu mu diyorsunuz: 2022 yılında Almanya’sında yaşayan her iki Aişe de tıpkı 14 asır öncesi Medine’sinde yaşayan Hz. Aişe ile aynı pozisyonda yer alıyor? Hiçbir maddi geliri olmayan ev hanımı Hz. Aişe’nin nasıl aile bütçesine katkıda bulunma zorunluluğu yoksa Almanya’da yaşayan ve maddi gelire sahip olan bu iki Aişe de mi aynı şeyi yapacak, “Geçim masrafları bütünüyle kocamın sorumluluğu altındadır, fıkıh kitaplarında böyle yazıyor, İslam’a göre, Kur’an’a göre böyle zaten,” deyip bir kenara mı çekilecek? Daha açık sorayım kazancından aile bütçesine hiçbir şekilde katkı sağlamayacak mı, ortak aile bütçesi olmayacak mı? Evet, bunu mu iddia ediyorsunuz?

Cevap “Hayır… ama…” Hayır, hayır. Ne “hayır” ne de “ama”. Net olmak lazım. “Hayır” demeniz bu mukayesenin imkansızlığını ve haklılığını “ama” demeniz ise fıkıh kitaplarında yerini alan o içtihadî hükümlerin şimdi de geçerliliğini savunmak isteyen fakat nasıl savunulacağını kestiremeyen zihniyetin ağzından çıkacak sözler. Tekrar söylüyorum, net olmak lazım. Eğer ailenin mali mükellefiyeti kocanın üzerinde diyorsanız o zaman kadının ev hanımlığı statüsünü seçmesi ve evinde evin işlerini yapan, çocukları ile vakit geçiren bir insan olması lazım. Hayır, hayat şartları değişti, kadın da çalışmak istiyor, çalışıyor, çalışacak, topluma katkı sağlayacak diyorsanız – ki ben böyle olması gerektiğini düşünenlerdenim – o zaman bunun tabii ve zaruri sonuçlarından biri de aile bütçesine katkı sağlamasının gerekliliğidir.

Kaldı ki evli kadının ev hanımı mı olacak yoksa çalışacak mı seçeneklerinden birini seçmesi karı kocanın birlikte verecekleri karar değil midir? Aslında iki ama hakikatte iki iken bir olmuş, aynı çatı, aynı yorgan altında yaşamayı seçmiş insanlar değil midir bunlar? Bu ikisinin teker teker ve ayrı ayrı da olsa verdikleri her bir karar her ikisinin de hayatını etkilemeyecek midir? Ondan dolayı değil midir zaten hayatlarını ilgilendiren her meselede ortak karar verme zorunluluğu? Unutmamalı karı koca arasındaki ilişki sadece “interactive” yani karşılıklı ilişki değildir. O aynı zamanda “symbiosis” yani ortak yaşam ve karşılıklı bağımlılık ilişkisidir. Kadının çalışan eş olma kararı verilince hayata ait maddi mükellefiyetlerin birlikte karşılanması gerekmez mi? Hatırlayın nikah törenlerinde söylenen o sözleri: “Hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde, zenginlikte fakirlikte, ölüm bizi ayırana kadar…” Bunun için illa fıkıh kitaplarına mı bakmak gerek? Hayat kitabı yaşanan bir gerçeklik olarak önümüzde durmuyor mu Allah aşkına!

“Çok rasyonel düşünüyorsun, dini konularda rasyonel tahliller yapılmaz ve yapılamaz” itirazını yöneltebilirsiniz bana. Kabul ederim bu itirazınızı ama cevap da vermek isterim. Evet, taabbudi ve ta’lili ayırımı ile fukahamız da tarih boyunca yaptığı bunu yapmıştır. Dinin imanı ve itikadi alanlarında rasyonel tahliller yapılmaz, meselelere iman ön kabulü ile yaklaşılır ama aile düzeni, yöneticiliği, kadının çalışması, bütçe planlaması imani ve itikadi bir konu değildir ki. Ferdi, ailevi ve toplumsal boyutları olan sosyo-ekonomik ve kültürel bir çok boyutu olan bir konudur. Tarım ve göçebe toplumu şartlarında hayati düzenleyen içtihadı hükümleri sanayi ve bilgi toplumu şartlarında uygulayamazsınız. Nokta.

Tam burada son günlerde okuduğum PEW Research Center’ın yayınladığı bir araştırmaya işaret edeyim isterseniz. Genç kadın ve genç erkeklerin maddi gelirlerini mukayese eden bir araştırma bu ve kurum bunu kamuoyuna duyururken şu başlığı atmış. “ABD’nin birçok şehrinde genç kadınlar genç erkeklerden daha fazla kazanıyor. Cinsiyete dayalı ücret farkı, ulusal düzlemde genç çalışanlar arasında daralıyor ve bu fark coğrafi bölgelere göre değişiklik gösteriyor.”

İsterseniz Hz. Aişe ve Almanya’daki Aişeler örneğine benzer şekilde bunu günümüze taşıyalım. Yine Almanya’da finansal alandaki başarılı doktora çalışması ve onca yıllık iş tecrübelerine bağlı olarak büyük bir finans şirketinde yönetici olarak çalışan Fatma Hanım var ve aylık maaşı 4 bin Avro. Evli ve iki çocuk annesi olan bu kadının kocası ise özel bir okulda öğretmenlik yapıyor ve maaşı da 2 bin avro. Ne olacak şimdi? Burada noktayı koyuyorum. Benim hayali olarak dile getirdiğim ama toplumsal hayatta karşılığı olan bu ailenin bütçesini buyrun siz planlayın.

Bu yazıya yenilenmeyen içtihadi hükümlerin ailevi sorunlara yol açtığı gerçeğini dile getirerek başlamıştım, bununla bitiriyorum. İşte iki yazıda anlattığım arka plan değişikliklerini hiç nazara almadan 12-13 asır öncesinin sosyal hayat şartlarında üretilmiş ve uygulanmış olan beşeri ve hukuki hükümlerin aynen geçerliliğini savunan ve dayatan çalışan kadın, aslında kendi yuvasını kendi elleriyle yıkmanın adımlarından birini atmış ve evinin temeline dinamitleri döşemeye başlamış demektir. Bu yazı ile bir farkındalık uyarmaya çalıştım böyle düşünenlerin zihninde. Şimdi sırada bunu kabullenmek var ve ardından yaşadığımız toplumsal gerçeklere bağlı olarak harekete geçmek. Triple A diyorlar buna malum İngilizcede: Awareness, Acceptance and Action. Yani farkındalık, kabullenme ve aksiyona/harekete geçme, davranış şeklini değiştirme.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version