Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ülkenin kralları

Ülkenin kralları


YORUM | M. NEDİM HAZAR

Senaryosu Oliver Stone tarafından yazılan ve bence Brian de Palma’nın en muhteşem eseri olan Scarface (Yaralıyüz), pek çok açıdan önemli bir film.

Aslında bir tekrar-çevrim olan Yaralıyüz (Orjinali 1932 yapımı Howard Hawks’ın idi) Al Pacino’nun kariyerinin zirve filmiydi. Bununla beraber Amerika’ya yerleşen Latin uyuşturucu kartellerine dair en gerçekçi filmlerden biri olmayı başarmıştı.

İlk sezonu 23 Haziran 2016’da yayınlanan bir uyuşturucu, suç ve aksiyon dizisi olan Queen of The South/ Güney Kraliçesi bir uyuşturucu kartelinin patronunun hikayesini anlatıyor. Diğer uyuşturucu ve suç dizilerinden en temel farkı ise kahramanın patroniçe yani kadın olması.

Brezilyalı oyuncu Alice Braga’nın canlandırdığı Teresa Mendoza karakteri bir suç patronunun karakteri hakkında muazzam ipuçları barındırıyor.

Yeri geldiğinde zalimleşebilen, zaafları olan ve icabında en yakınını bile feda etmekten çekinmeyen. Ancak öte yandan insani tarafları da ölmemiş, psikopatik bir karakter Teresa Mendoza.

Netflix’te yayınlanan dizi zaman zaman savsaklayan bir senaryoya sahip olsa da, masum ve suç kraliçesi Teresa dualitesini güzel işliyor.

Dizi 4. sezon sonrasında Pandemi dolayısıyla çekilememişti. Ve sanırım senaristler bu boşluğu çok iyi değerlendirip, muazzam bir final sezonu yazmışlar.

Aslında 6 sezon planlanan dizi sürpriz bir kararla iptal edildi. Bunda elbette dizinin reytinglerinin giderek düşmesinin de etkisi var.

Televizyon alemi de uyuşturucu alemine benziyor.

Her ikisinin de kuralı aynı, tökezlediğin an biletini kesiyorlar!

Güneyin Kraliçesi’nin kanlı ve yasadışı yolculuğuna bakıldığında bir yerel Meksika kartelinin (Sinaloa) giderek büyümesi, sınırlarını genişletip zehir dünyasını neredeyse tamamen ele geçirmesini anlatıyor.

Tabii bunu yaparken çuval çuval uyuşturucu ve balya balya para akıyor ama bunların hepsinden yüksek debide akan bir de kan var.

Saymadım ama belki binlerce insan öldürüldü 5 sezonda.

Resmettiği evreni hiçbir betimleme ve diyalog endişesine kapılmadan betimleyen Queen of The South, leblebi gibi mermi harcıyor. Gücünü aksiyon ve eksilmeyen ritminden alıyor.

Dizinin çok önemli bir özelliği daha var.

Bizim gibi otoriter rejimlerde dönen dolaplara çok benzeyen hikayelerle gelişiyor.

Teresa Mendoza’nın hikayesi ile Halil Falyalı’nın hikayesi arasında çok büyük fark yok. Ya da Binali Yıldırım’ın mahdumu Erkan (Yoksa Erkam mıydı?) arasında da…

Mesela Teresa Mendoza kendi rızasıyla değil hayatın kendisini metazori ile sürüklediği bir patikadan giriyor kartel işine. Giderek zalimleşiyor. Kötülüğe karışıp, eline kan bulaştıkça zenginleşiyor.

New Orleans’ta bir liman alıyor mesela. Uyuşturucu için en önemli ihtiyaç.

Mahdum Yıldırım gibi.

Sonra uçağa ihtiyacı oluyor, uçak alıyor. Sezgin Baran Korkmaz gibi.

Sonra otele ihtiyaç duyunca otel de alıyor.

Ve hatta bizdeki Galataport ya da Bodrum Marina gibi bir marina işine de bulaştığında yolu CIA ile kesişiyor.

Ortak düşmana karşı beraber çarpışıyorlar ama devlet son hamlede onu refüze etmeye kalkışıyor. Tıpkı Sedat Peker gibi.

Soylu gibi politikacılar, Anayasa mahkemesi başkanı gibi hukukçuların cirit attığı bir dizi Güney Kraliçesi.

Diziyi izlerken sanki Türkiye’yi izliyormuşuz hissine kapılıyoruz.

Entrikası bol, hak ve hukukun olmadığı, kanunların tanınmadığı, gücü yeten yetene yaşanan bir dünya.

Tıpkı Türkiye gibi.

İzlerseniz ne dediğimi anlarsınız…

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version