AKP’nın yanlış bölge politikaları Türkiye için savaş, yoksulluk ve zaten kırılgan olan toplum yapısının daha da kötüye gitmesi oldu. Türkiye’de şu anda 4 milyondan fazla Suriyeli yaşıyor, ülkede 750 bin çocuk doğdu ve bunların tamamı vatansız.
Ekonomik krizle, işsizlikle boğuşan Türkiye toplumu öfke oklarını mülteci alan her ülke gibi Suriyelilere ve onların gelişinden sorumlu tuttuğu iktidara yöneltti. AKP, toplumu Suriyelilerin uyumuna hazırlama konusunda hiçbir adım atmadığı için bu ırkçı muhalefet partilerine malzeme sağladı.
Suriyeliler meselesi Türk siyasetinin tüm aktörlerini ırkçı bir çizgiye çekerek nefreti artırdı. Serbestiyet’ten Hilal Köylü’ye konuşan
Göç uzmanı Prof. Mustafa Erdoğan’ın vurguladığı üzere, “Kürt-Türk, Alevi-Sünni, seküler-İslamcı gibi alanların içine yeni ve derin bir kırılma Suriyeliler üzerinden gelecek gibi görünüyor.”
Önüne gelen araştırmalardan halkın Suriyeli sığınmacı konusundaki ruh halini gören Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönemde ağız değiştirmeye başladı ve Bahçeli ile birlikte Suriyelilerin geri gönderilmesinden bahseder oldu. Ama söylemi bir programdan yoksun ve kamuoyunu ikna etmekten çok uzak.
Araştırmalara göre, AKP kitlesi içinde de Suriyelilerden rahatsızlık çok üst seviyede. CHP’nin yüzde 85’i, AKP’lilerin yüzde 70’i geri gönderilsin fikrinde. Ağırlaşan ekonomik koşullar ve muhalefetin konuyu gündemde tutması halkı her geçen gün daha da keskinleştiriyor ve ırkçı bir noktaya getiriyor. Araştırmalara göre, Suriyeli meselesinde en çok öne çıkan konular “Türklerde artan işsizlik”, “dilenme” ve “vergilerin ödenmemesi” şikayeti oldu.
Hükümet yetkililerine göre, Suriyeliler Türklerin yapmak istemediği işleri üstlenerek ekonominin gelişmesine katkıda bulunuyor. Türklere göre ise sigortasız ve daha düşük ücretle çalışmayı kabul ettikleri için giderek küçülen iş pazarında haksız rekabet yaratıyorlar.
Çoğu Suriyelinin hukuki bir statüsü yok. Mevcut durumları, Suriyelilerin iş piyasasına girerken veya bir iş yeri açarken, Türk vatandaşlarının uymak zorunda olduğu vergi gerekliliklerinden ve istihdam düzenlemelerinden kaçınmalarına yardımcı olduğu için eşitsizliğe yol açtığını iddia eden eleştiri alıyor.
Yerel işletme sahipleri, AKP-MHP yönetiminin denetlenmeyen ve dolayısıyla haksız avantajdan yararlanan kayıt dışı Suriye marketleri, restoranları, elektronik mağazaları ve benzeri işletmeleri koruduğundan ve bu işyerlerinin sayısının hızla arttığından şikayet ediyor. “Mülteciler, genellikle Türklerin sahip olduğu mağazalarını diğer kentsel yerleşim bölgelerine taşınmaya zorlayan ve toplulukların daha fazla ayrılmasına ve gettolaşmanın artmasına neden olan Suriye işletmelerinden alışveriş yapma eğilimindeler.” (Mustafa Gürbüz- Arap Center)
Çalkantılı ekonomik koşullar altında mültecileri günah keçisi yapmak elbette Türkiye’ye özgü değil, tüm dünyada örnekleri çok. Fransa’dan Amerika’ya kadar tüm seçimlerin malzemesi. Ancak, Türkiye’nin politikleşmiş atmosferi, genellikle Erdoğan’la ilişkilendirilen Suriyelilere yönelik olumsuz algıları körükledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk hükümeti mülteciler için koruyucu bir rol oynamış olsalar da, 2016 darbe girişiminden bu yana artan Türk milliyetçiliği tonları, mülteci karşıtı duyguları teşvik etmeye hizmet etti ve paradoksal olarak hükümet politikalarını baltaladı.
Ancak Mustafa Erdoğan’ın da vurguladığı gibi, bugün Türkiye’de okula gidip, eğitim alan çocuk sayısı 700 binin üzerinde. 1 milyon civarında Suriyeli çalışıyor. 50 bin civarında Suriyeli çocuk üniversitelerde okuyor. Bu insanlar Türkiye’de bir hayat inşa ettiler ve öyle kolay kolay da bu hayattan vazgeçmeye niyetleri yok. Mustafa Erdoğan’ın şu tesbitleri önemli:
“Esad’la anlaşmanın Suriyelileri geri dönüşe motive edeceğini düşünmek hayalcilikten başka bir şey değil. Esad’la anlaşmak yeterli olmaz. Suriye, şu anda büyük bölümü tahrip edilmiş bir ülke.
Suriyeliler geçici koruma statüsünde. Eğer Türkiye’de kalıcılıklarıyla ilgili bir çalışma yapacaksanız önce statülerini değiştirmeniz gerekiyor. Hükümetin bunu yapması toplumdan gelen baskılar nedeniyle oldukça zor. Çok ciddi tepki alıyorlar. Çünkü Türkiye’de insanların yarısı oy verirken mülteci politikasına göre hareket edecek.
İktidarın sürekli söylem değişikliği, topluma gerçekleri anlatmaması muhalefete istismar alanı yakalamış açtı. Bu istismar alanı üzerinden de hükümete daha da yüklenecekler. Hükümet de bundan sonraki süreçte mültecilere daha sert davranacak. İnsan haklarını tartışamayacağız bile ülkede.
Türkiye’de hükümete olan tepkiyle, mülteciye olan tepkiyi birbirinden ayıramıyoruz. Burada hatayı yapan mülteci değil, hatayı yapan hükümet. Düzensiz göçle mücadele edilecekse adres mülteciler olamaz. Sağlıklı bir iletişim stratejisine ihtiyacımız var ama bundan çok uzağız.
Bütün bunların en önemli sebebi de Türkiye’deki aşırı gergin siyasi ortam. Bu siyasi ortam ister istemez mültecileri de, bu konudaki tartışmaları da etkiliyor. AKP’den rahatsız olan herhangi birisi için mülteci de kötü. Dolayısıyla mülteci ile AKP arasında kurulan bağın da önemi var.
Mevcut durum çok ciddiye alınıp, üstünde çalışılmazsa Türkiye’nin kendi içindeki sosyolojik kırılmalarına büyük bir kırılma daha eklenecek. Suriyelilerin de kendi milliyetçiliklerini üretme süreci yaşanıyor şu an. Ona dikkat etmemiz gerekiyor. Kendi huzurumuz için kendi geleceğimiz için yapılan yanlış politikaları sonuna kadar eleştirelim ama bu ülkede bir şey yapmak gerekiyor.”
Hükümeti rahatsız eden bir başka gerçek metropol alanlardaki ekonomik rekabetin vasıfsız işgücü piyasalarıyla sınırlı olmaması. Yerel işletme sahipleri, denetlenmeyen ve dolayısıyla haksız avantajdan yararlanan kayıt dışı Suriye marketleri, restoranları, elektronik mağazaları ve benzeri işletmeleri iktidarın koruduğundan ve bu işyerlerinin sayısının hızla arttığından şikayet ediyor.
Mülteciler, genellikle Türklerin sahip olduğu mağazalarını diğer kentsel yerleşim bölgelerine taşınmaya zorlayan ve toplulukların daha fazla ayrılmasına ve gettolaşmanın artmasına neden olan Suriye işletmelerinden alışveriş yapma eğilimindeler.
Mültecilerin varlığı ile oy verme davranışı arasında doğrudan bir ilişki kurmak en zor olsa da, çoğu analist Erdoğan’ın seçim yenilgisinin arkasındaki ekonomik faktörlere işaret ediyor.
Ekonomik krizin ortasında Irak’ya yeni bir harekat başlatan, Suriye’den Libya’ya kadar geniş bir coğrafyada maliyetli bir askeri varlık gösteren, ekonomi yönetiminde akıl ve bilimden uzaklaşan bu iktidar döneminde ekonominin tamamen batması an meselesi.
Ümit Özdağ’dan Kemal Kılıçdaroğlu’da uzanan yelpazede farklı tonlarla Suriyelileri hedef alan söylemin yeni bir kaotik dönem başlatması an meselesi. Belki de iktidar, Kürt meselesinin üzerine Suriyelileri de ekleyerek yeni bir gerilim ve çatışma çıkarma ve seçimi korku üzerinden kazanma hesabı yapıyor. Yaşayıp göreceğiz.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***