YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Ben çok suçlamayla karşılaştım bugüne dek. Bir ucube Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile anayasaya ve yasalara aykırı olarak üniversitemden ve devlet memurluğundan yasalara, yönetmeliklere ve usullere aykırı biçimde atıldım. Adım T.C. devletinin Resmi Gazetesi’nde (RG) yayınlandı. Binlerce insanı işten attıkları bu KHK’nin başına “[t]erör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan” ibaresini düştüler. Bu kapsamlı, ama hukuken gevşek suçlamaları RG ile tüm ülkeye duyurdular. Fakat suçlananlardan savunma istemediler. Çünkü Kafkavari, hukuken yok hükmünde olan, resmi paçavralarına yazdıkları kulağa kudretli ve tehditkâr gelen, ama içeriği bomboş suçlamalar o kadar temelsiz ve genelleyiciydi ki, o KHK’yi kaleme alanların kendileri de, ona karşı yapılacak her savunmanın esasında bu hukuksuzluğu yargılayan devasa manifestolara dönüşeceğini biliyordu.
Yapılan suçlamaları bir görseniz! Hepsi de en az bu KHK kadar ucubeydi. Temel mantıktan da rasyonel akıldan da yoksundular. İnsanı insan yapan öz saygıya da, ahlaka-etiğe de, devletin ve kurumların ciddiyetine de aykırıydılar. Eleştirilerden bahsetmiyorum. Doğrudan suçlamalar; kanıta dayanmayan, çamur at izi kalsın türü karalamalar, infazlar, tehditler, ölmüş pederime hakarete varan, 75 yaşındaki valideme en aşağılık ve pis cümlelerle sövmeye varan, eşime ve çocuklarıma varana dek had-sınır tanımayan saldırılar.
Çoğunlukla sosyal medyada, yazdığım makalelere, çıktığım programlarda söylediklerime ya da Twitter hesabımdan paylaştıklarıma tepkiler geliyor. Elbette ben eleştiriden münezzeh değilim. Mutlaka eleştiri hak ediyorumdur. Kimse her yorumuma katılmak zorunda değil. Kimse yazdıklarımı beğenmek veya onaylamak zorunda da değil. Fikre fikirle karşılık vermek kadar normal ne olabilir? Fakat bahsettiğim şey bu değil.
Çok karanlık bir dönemden geçiyoruz. Ve herkesin yaşadığı sorunlar farklı. Bazen kendimle ilgili sorunları konuşurken, benden, bizlerden çok daha ağırını yaşayan insanları düşünüyor, üzülüyorum. Kendi kendime, “senin sorunların da sorun mu, bak insanlar neler yaşıyor!” diye sitem ediyorum. Fakat diğer taraftan, hepimiz bireyiz. Her birimizin aileleri, sevdikleri var. Ve hepimiz hem onları, hem de kendimizi savunmak zorundayız. Aksi takdirde meydan bu terbiyesiz iftiracılara kalacak. Başta ele geçirdikleri devletleri, o devletin tüm kurumları ve birimleri olmak üzere, koskoca bir toplum karşımıza dikilmiş, sürekli suçluyor, sövüyor, tehdit ediyor. Türkiye’de olanları hapse tıkıyor, onları çocuklarıyla, karıları ve kocalarıyla, anne-babalarıyla, kardeşleriyle beraber Sippenhaft (aile boyu kriminalize eden NAZİ pratiği) uygulamalara tabi tutuyor. İnsanlar öldürülüyor, işkencelerden geçiriliyor, işlerinden atılıyor, tüm gelir kapıları kapatılıyor, toplumdan tecrit ediliyor. Ölenlerin cenaze törenleri bile yaptırılmıyor. Ez cümle, bir tipik dikta rejiminde neler oluyorsa, harfiyen onlar yaşanıyor. Evet, yaşanıyor, yani yaşanmakta. Süreç bitmiş değil. Bu gidişle bitecek gibi de değil. Bu karanlık dönem bitmedi. Bitmesine var, hem de çok var!
Bu tutarsız ama hayat karartıcı suçlamalara yanıt vermemeyi seçenleri kınamam. Bunlara dert anlatmanın imkânsız olduğunu düşünüyorlar. Haksız da sayılmazlar. Fakat işin bir de diğer kısmı var. Tarihe not düşmek ve asılsız suçlamaları delillerle çürütmek!
Bundan birkaç gün önce Nedim Şener benim bir paylaşımımı Twitter hesabından paylaştı. Paylaşımımda şöyle demişim: “Ukraynalıların savaş ortamında erkekleriyle ve kadınlarıyla verdikleri özgürlük ve varoluş mücadelesini gördükçe, keşke şu cesaretin onda biri Türkiye insanında olsaymış demeden edemiyorum. Milyonlarca insana hukuksuzluk yapıldı, ama birlik olup karşı çık(a)madı Türkiye toplumu.”
Nedim Şener, bu paylaşımı paylaşırken, üzerine şunu yazmış: “Bu şey değil mi? FETÖ’nün ilk kaçanlarından. Kumpas kurup darbeye karışıp başaramayınca tüyen FETÖ’cülerden”.
Hemen kızmayın. Çünkü bu suçlamalar, benim ve benim gibi yüz binlerce insanın üzerine atılan iftiralardır ve bu iftiralara kanıtlarla yanıt vermek ve onları çürütmek, her ne kadar iftiraların sahipleri için muhtemelen hiçbir anlam ifade etmeyecekse de, sadece tarihe not düşmek ve gerçekleri yüzlerine çarpmak bakımından gereklidir ve yararlıdır. Nedim Şener’in paylaşımının altına dört belge koydum.
1) Birinci doküman, 12 Haziran 2015 tarihinde İstanbul’da Anadolu Adliyesi’nden aldığım temiz kâğıdı. Yani 15 Temmuz 2016’dan tam bir yıl önce alınmış. Bu doküman, hiçbir adli sicil kaydımın ve adli sicil arşiv kaydımın olmadığını belgeliyor. Yani belgenin verildiği tarih itibarıyla, geçmişimde, 1971 senesinden beri, yani doğumumdan itibaren, tam 44 yıl boyunca hiçbir suç işlememişim. Diğer bir ifadeyle sabıkam yok. Hiçbir kriminal veya yasadışı davranışım olmamış. Polislik, adliyelik, disiplinlik bir durumum yok. Kim söylüyor bunu? Türkiye devletinin kendisi!
2) İkinci doküman, 19 Haziran 2015 tarihli Kanada vizesi. Kanada’nın Ankara Büyükelçiliği tarafından düzenlenmiş ve işçi (worker) kategorisinde oturum ve çalışma iznini kapsıyor. Bir devlet üniversitesi olan İstanbul Türk Alman Üniversitesi tarafından resmi görevlendirmeyle bir yıllığına Kanada’ya araştırma yapmaya gönderildiğim için verilmiş bir vize. Daha da detaylandıracak olursam, hem Türk Alman Üniversitesi’nin, hem de Kanada’daki bir devlet üniversitesi olan Memorial University adlı yüksek eğitim kurumunun onayı ve belgeleriyle verildi. Veriliş tarihi yine 15 Temmuz 2016’dan bir yıl önce.
3) Üçüncü doküman, benim Kanada’ya giriş tarihime ilişkin pasaport damgası. 28 Temmuz 2015 tarihinde, Kanada makamları tarafından, Kanada sınırında göçmenlik birimi polisi tarafından basılmış bir damga. Üzerinde tarih, havalimanının adı, seri numarası var.
4) Dördüncü doküman, 25 Eylül 2015 tarihinde, ben Kanada’da ikamet ederken, E-Devlet sistemi üzerinden aldığım, Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenmiş temiz kâğıdı. Bu belge, 15 Temmuz 2016’dan tam 2 ay 10 gün sonra alınmış. Bu doküman da, verildiği tarih itibarıyla hiçbir adli sicil kaydımın ve adli sicil arşiv kaydımın olmadığını belgeliyor. Yani belgenin verildiği tarih itibarıyla, geçmişimde, 1971 senesinden beri, yani doğumumdan itibaren, tam 45 yıl boyunca hiçbir suç işlememişim. Diğer bir ifadeyle sabıkam yok. Hiçbir kriminal veya yasadışı davranışım olmamış. Polislik, adliyelik, disiplinlik bir durumum yok. Kim söylüyor bunu? Türkiye devletinin kendisi!
Şimdi, Nedim Şener denen sözde gazeteci tetikçi müfteri ne diyordu? Sözde ben kumpas kurup 15 Temmuz 2016’daki darbe kalkışmasına karışmışım, başaramamışım, kaçmışım (tabii o seviyesine uygun olarak “tüymek” fiilini kullanmış). Daha açık yazayım. İddia ne? Benim darbe kumpası kurduğum, darbe girişimine karıştığım ve darbe başarısız olunca da kaçtığım! Peki, gelelim kanıtlara. İki numaralı kanıt benim darbeden bir yıldan daha fazla zaman önce Kanada vizesi aldığımı, üç numaralı kanıt darbeden bir yıl önce, 28 Temmuz 2015’te, Kanada’ya giriş yaptığımı açıkça ortaya koyuyor. İstanbul’dan Münih ve New York aktarmalı gittiğim için, pasaportumda Alman ve Amerikan sınır kapılarında vurulan transit mühürleri de mevcut. Elbette Türkiye’den çıkış yaparken, Atatürk Havalimanı sınır pasaport kontrolünde vurulan çıkış damgası da öyle. Demek ki neymiş? Dört devlet, sırasıyla Türkiye, Almanya, ABD ve Kanada, benim 28 Temmuz 2015 günü Türkiye’den çıkış yapmış olduğumu kayıtlarına sokmuş. Dahası, aynı tarihte, yani 2015 Temmuz’unun 28. günü, Kanada’ya giriş yaptığım da kanıtıyla beraber ortada. Yani Nedim Şener denen sözde gazeteci, tetikçi yalancının iddia ettiği gibi darbeye karışmış olamam, çünkü darbeden bir yıl önce Türkiye dışına çıkmışım. Tabii yine aynı gerekçeyle, doğal olarak darbeden sonra TC denen ülkeden kaçmış da olamam. Dediğim gibi, 15 Temmuz 2016’dan bir yıl önce Türkiye’den ayrılmışım zaten.
Gelelim Nedim Şener denen sözde gazeteci, tetikçi müfterinin diğer iddiasına. Yani “FETÖ” (yani abrakadabra uydurdukları terör örgütü) ile aidiyet ilişkisine. Türkiye devletinin kendi düzenlediği iki belge, iddiaların doğru olup olmadığıyla ilgili bağlamda çok önemli! Türkiye’de verilmiş olan birinci belge (temiz kâğıdı), 15 Temmuz 2016’dan bir yıl önce, Haziran 2015’te muteber bir vatandaş olduğumu belgeliyor. Kanada’da aldığım dördüncü belge (temiz kâğıdı), 15 Temmuz 2016’dan tam 2 ay 10 gün sonra, aynı muteber vatandaş olduğumu belgeliyor. Türkiye’yi terk ettiğim 28 Temmuz 2015’ten bu yana, yani bu yazının yayınlandığı gün itibarıyla tam 6 yıl, 8 ay, 12 gündür, Türkiye’ye hiç gitmedim. Bu da pasaport kayıtlarımca belgeli, Kanada’nın ve Türkiye’nin kayıtlarına göre de açıkça ortada. Yani darbe tarihinde Türkiye’de değilim. Herhangi kanunsuz bir fiile hayatımda hiç bulaşmamış olduğum, Türkiye devletinin kendi belgelerince bile sabit ve apaçık ortada.
Ez cümle, hiçbir kanunsuz işle ilgim olmadığını darbeden önce de, darbeden sonra da düzenlenen bu resmi belgeler ortaya koyuyor ve kanıtlıyor. Böylece Nedim Şener denen sözde gazetecinin de tetikçi ve yalancı olduğu açık delillerle, yani belgesiyle kanıtlanmış oluyor. Dediğim gibi, bazen size atılan alçak bir iftira, size onu belgelerle çürütmek ve onun sahibinin de iftiracı olduğunu kanıtlarla ortaya koymak fırsatı verir. Tetikçi ve yalancı olduğu belgelenen Nedim Şener gibi berbat karakterlere Türkiye basınının ve medyasının sifonu çekeceği günleri umarım görebiliriz.
Bir gün hukuka geri dönülecek olursa eğer, bu tetikçi ve yalancı Nedim Şener’den de bağımsız yargı önünde hesap soracağım. O tarihe dek bu yazı burada dursun.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***