Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ramazan, Pesah, Paskalya ve jurnalciler

Ramazan, Pesah, Paskalya ve jurnalciler


Bu topraklardaki halklar ve kültürler budandıkça budandı, memleketimiz fakirleşti ve renksizleşti.

Bazılarımızın bildiği ve bazılarımızın hala bilmediği şeyler var – sayıları yıllar içinde azalsa da Türkiye’de hala Hristiyan ve Yahudi bir nüfus var. “Azınlık” kelimesi birçoklarının hoşuna gitmese de sayısal ve hukuki statü olarak Yahudilerin, Hristiyan Ermeni ve Rumların durumunu özetlemek için kullanılmak durumunda.

Süryaniler ne yazık ki azınlık statüsünde değiller. Onların bu topraklarda kültürlerini devam ettirme çabası bu yüzden daha zor.

Bugün iyimser tahminlere göre Türkiye’de çok büyük kısmı İstanbul’da olmak üzere 55 bin Ermeni ve 5 bin Rum var. Osmanlı’dan bugüne bakıldığında korkunç bir küçülme, erime, yok olma hali bu. Sayılar, sebepler, uygulanan politikaları bu kez konu etmeye gerek yok; çünkü bugün ben size biraz tahammülsüzlüğü ama çokça da Paskalya’yı anlatmak istiyorum.

Geçen hafta, “Kahve Dünyası” pek da alışık olmadığımız bir ortaklık ruhu ile bir tebrik yayınladı: “Bu ay: Ramazan, Pesah ve Paskalya bir arada! Hepimize kutlu olsun!”

Kısa, net ve ihtiyacımız olan sıcak bir kutlamaydı bu. İnsanlarımızın kutsalları, aynı ayda kutlanacaktı.

“Bunu yapmak zorunda mıydınız? Bu kampanya, “Dinlerarası Diyalog çağrışımı” yapan bir işgüzarlıktır! Yaptığınız reklam, bu coğrafyanın toplumunu hiç alakadar etmeyen bilgi paylaşımıyla zihinleri bulandırmaktan başka bir şeye yaramıyor!” diye bir sosyal medya paylaşımında bulundu Mustafa Sabri Beşer – Star Gazetesi köşe yazarıymış. Gazeteciymiş. Kültür-sanat yazıyor profilinde.

Paylaşırken İletişim Başkanlığı ve Diyaneti de etiketlemiş. Dijital jurnalcilik bu! “Milli güvenliğe tehdit olan ve ahlaka mugayir” durumlarda böyle yapıyor, tüm düğmelere basıyorlar. “Terörist” yakalayacaklar. Yakaladıkları yetmiyor, yenilerini arıyorlar. Daha çok, daha çok “terörist” lazım…

Mustafa bey buluttan nem kapmış, bu naif tebriğinin “Dinlerarası Diyalog çağrışımı” yaptığını iddia etmiş. Velev ki öyle, suç mu? Niyet belli “Fötüfötücülük”… Bir takipçinin dediği gibi ‘Gülenciler “Allah tektir” de diyorlardı, onu da mı artık demeyeceğiz?’

Aslında Mustafa bey gibileri, çeşitliliğe karşılar, “farklının” da hakkı, hukuku hatta bayramı olduğunu, memleketinde bunu kutlayabileceği fikrine dayanamıyorlar. Bunu böyle açıkça diyemedikleri için de “Fetö kartını” basıyorlar… Gerçekten “Allah’ın bir lütfü”…

Memlekette durum üç aşağı beş yukarı böyle ama bu tip insanların hazımsızlığı yüzünden Paskalya ne demektir, Paskalya nasıl kutlanır sorularını cevapsız bırakmayacağım. Kusura bakmasınlar.

Bu yıl kutsal Paskalya haftası (11 Nisan- 15 Nisan) ve 16 Nisan akşamı başlayacak olan “Diriliş yortusu” ile kutlandı, kutlanıyor. Paskalya denince akla aslında kırmızı olması gereken ama günümüzde rengarenk boyanan yumurtalar geliyor doğal olarak. Fakat Ermeniler için Paskalya, Doğu Hristiyanlarına özgü olan Paskalya çöreği ve tüm eve yayılan mis gibi mahlep kokusu demek biraz da.

Biz Ermeniler için mutfak önemli, sofralar ve yemekler önemli. Paskalya sofralarına (evet, benim en sevdiğim kısım bu – saklayamam) geçmeden önce, Paskalya’nın anlamı ve sembolleri üzerinde durmak lazım gelir.

Tüm Hristiyanlar tarafından kutlanan, Noel ile birlikte en önemli ve en büyük bayram sayılan Paskalya’da Hz. İsa’nın yeniden dirilişi kutlanır. Katolik ve Ortodoks kiliselerinde tıpkı Noel Bayramı gibi farklı dönemlerde kutlasa da Paskalya’yı, genelde az farkla mart ortası ve nisan sonuna kadar olan dönemde kutlanır.

İsa Mesih’in çarmıha gerildikten sonraki üçüncü günde dirilişinin kutlandığı Paskalya, pagan tanrılarından Babilli İştar’ın, doğaya bereketi ve uyanışı getirdiği döneme rastlar. Pesah (Hamursuz), Nevroz, Paskalya ve daha birçok bayram bu coğrafyanın bahara denk gelen kardeş bayramlarıdır.

Yaşadığımız coğrafyanın kadim bayramları, âdetleri, hoşlukları var. Bu kutlamaların çoğu Antik Çağlar’dan Hıristiyanlığa geçiş yapmadan önce de var olan ve bir şekilde “yeni dine adapte edilen” pratikler.

Sadece bayram dönemleri değil, semboller de benzerlik taşır. Doğurganlığı ve bereketi simgeleyen tavşan ve yumurtalar, bugün Paskalya döneminde Avrupa’nın sayısız kentindeki çikolata satan dükkânlarında ve İstanbul’un sayısı gittikçe azalan pastanelerinde yerine alsa da, aslında Antik Anadolu’ya uzanır hikâyesi; Fenikelilerin bereket tanrıçası Astarte’nin simgesi de tavşan ve yumurtadır…

Babil’e kadar uzanan bu geleneklerin hepsinde aynı şey saklı; yeni yaşam ve bereketin, yani baharın müjdecisi aslında!

Kutlanan İsa’nın ölümsüzleşmesinin yanı sıra bahar, baharın her yıl bıkmadan usanmadan getirdiği yeni hayat, doğanın canlanışı ve her ne olursa olsun yeşeren ümitlerimiz.

İflah olmayacak derecede umutlu insanların bayramı bence baharın getirdiği tüm bayramlar; doğa ile birlikte uyanan, silkinen, ne olursa olsun hayatta anlam bulan, hayatın yaşanılası olduğuna inanan, vazgeçmeye niyeti olmayan insanların bayramı!

Meşakkatli olduğu düşünülür Paskalya çöreğinin; öyledir de ama eskiye özellikle hatıralara bir öykünmedir bu geleneği devam ettirmek. Hala varım demek, unutmadım demek, “seni yaşatacağım babaanne!” demektir.

Malzemenin zor bulunduğu ülkelerde yaşayanlar için, Yunanistan ziyaretlerinde bavula damla sakızları atmak ya da gelene gidene ricacı olunmaktır biraz. Mahlep’in bulunduğu, Suriye, Lübnan, Türk bakkallarını gezmek, stokları sağlam tutmaktır bazen.

Cumartesi akşam yemeği ile başlar Ermenilerin Paskalya bayramı. Balık yenir, mutlaka. Şarap içilir. Balık ile rakı sevenler, rakı içse de olur. Mezeler yapılır. Paskalya’da deniz ürünleri Ermenilerin sofralarını süsler, İstanbul Ermenileri midye dolmasını de eksik etmez sofralardan. Unutulan tatlar da yok değil, kaç kişi artık uskumru dolması yapıyor mesela…

Noel ve Paskalya gibi bayramlarda sofraya bu kadar özenmemin bir değer sebebi de uzun ve hayvansal gıdaların yasak olduğu 40 günlük bir oruç süresinin ardından gelmeleri.

Kısaca bayram sofrası aslında perhizin bitişini simgeler. Ermeniler için Paskalya öncesindeki bir hafta da çok özeldir, misal Perşembe günü yas günüdür. Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği, Meryem’in gözyaşlarının sel olduğu günün anısını mercimek yemeği yenir.

Sonrasında yavaş yavaş yumurta boyamaya başlanır evlerde. Eskiden soğan kabuğu, sonraki yıllarda gıda boyası ile sadece kırmızı boyanan yumurtaların yerine şimdi rengârenk boyanıyor yumurtalar. Kırmızı İsa’nın dökülen kanının, yumurta ise dünyayı, dolayısı ile İsa’nın çarmıha gerilemesi ile kurtardığı insanlığı ve yeniden doğuşu simgeliyor.

Çörek kokusu ile geliyorum diyen bayram, pişen balığının kokusuyla buradayım der. Yumurta savaşları yapılır, kimin yumurtası kırılmaz ise, yıl onun için başarılı olacak demektir. Çocuklar hep mızıkçılık yapar, patırtılar kopar.

Ramazan, Pesah ya da Paskalya, hepimize huzur getirsin. Mustafa Sabri Beşer gibi olmayalım, oralarda huzur yok çünkü…


Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version