Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Le Pen ve domates

Le Pen ve domates


HABER YORUM | YÜKSEL DURGUT 

Benim gibi düşünen var mı bilmiyorum ama Marine Le Pen’in önderliğindeki aşırı sağın Élysée Sarayı’na çıkan merdivenlerden gerisin geri dönmesi beni sevindirdi. Ukrayna’dan gelen korkunç haberlerin yanında, Avrupa’da geçen hafta sonunda duyduğumuz en iyi haberdi. Başkan Emmanuel Macron (44), popülist, milliyetçi ve sağcı rakibi Marine Le Pen’e (53) yüzde 17’lik bir fark atarak liderliğini korudu.

Geçtiğimiz haftaya kadar Fransa seçimlerinde başa baş süren yarışın galibi şimdilik Macron. Çoğu demokratik ülkede bu yarışın sonucu, büyük bir deprem olarak nitelendirilir. Çünkü Fransa örneğinde olduğu gibi, aradaki fark 5 yıl önce aynı rakibe karşı neredeyse iki katıydı. Bu yüzden Macron’un kaybı göz önünde bulundurulmalıdır. 2002 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Jacques Chirac ilk turda yüzde 20’nin altında olan puanını ikinci turda yüzde 82’nin üzerine çıkarmıştı. O yarışta rakibi Marine’nin babası Jean-Marie Le Pen idi.

Fransız seçmeninin yüzde yetmişi sandık başına gitti. Le Pen’in, oyların yaklaşık yüzde 40’ını alması, onu ve partisini ülkesinde ve Avrupa’da bir güç haline getirdi. Fransız seçmeninin büyük çoğunluğu, neo-faşist Ulusal Cephe liderini oyun dışı bırakabilmek için muhafazakâr adayı tüm kafa karışıklıklarına rağmen destekledi. Fransa’da o dönemden bugüne pek çok şey değişti. Kısmen Marine Le Pen babasından miras kalan partiyi ulusal toparlanma çatısı altında Nazi sempatizanlığını inkâr eden ancak halkın gözünde çok daha fazlasının olduğu bilinen bu zehirden arındırmaya çalışıyor.

Le Pen’in bu hedefi, göçmen karşıtı ve özellikle İslam karşıtı söylemlerine karşılık rakibi Macron’u kucaklayıcı ev sahipliği ile ön plana çıktı. Le Pen, AB karşıtı ve NATO savunma ittifakına da sıcak bakmıyor. Eğer seçilmiş olsaydı Fransa’yı, 2009’da katıldığı savunma ittifakının ortak askeri komuta yapılarından çekeceğine söz vermişti. AB komiseriydi, ancak BM’nin de kendisi gibi çok bürokratik bir örgüt olduğunu ve üye devletlerin egemenliğini milletler üstü örgütlere devrettiğini düşünüyordu. Bu, onun “önce Fransa ve Fransız” şeklindeki milliyetçi görüşleri ile örtüşüyor. Bu yüzden açıklamaları göçmenler arasında tepkiye yol açtı.

Fransa, diğer tüm Avrupa ülkelerinden daha fazla Müslümana ev sahipliği yapıyor. İlk turda oy kullanan Müslümanların neredeyse yüzde 70’inin sandıkta Le Pen’in 1.5 puan gerisinde kalan Jean-Luc Mélenchon’u desteklemesi pek şaşırtıcı değil.

Bir Mélenchon-Macron yarışması aslında çok daha heyecanlı olabilirdi.

Sadece Macron’un liberal ideolojisine değil, ülkedeki ırkçı söylemlere ve küreselci yaklaşıma da sert çıkan bir adaydı. Macron’un eski gücünü kaybettiği ortamda Mélenchon özellikle ırkçılığın karşısında durarak oy topladı. Fransa’yı önceleyen korumacı ve tutkulu söyleminin ötesinde, çevreciliği savunması ve sol-enternasyonalist yaklaşımı da destek gördü.

Pek çok açıdan, Mélenchon’un siyasi çekiciliği, ABD Kongresinin en uzun süre bağımsız siyasetçisi unvanına sahip Bernie Sanders ve İngiliz sol siyasetçi Jeremy Corbyn fenomenleriyle karşılaştırılırsa yanlış olmaz. 70’lik politikacılar, statüko tarafından yabancılaştırılan gençlerin umutlarına ışık oldular ve partileri adına vaatleri hüsnükabul gördü.

Mélenchon, 21. yüzyılda gücünü yitiren ana akım sola çok az şey borçlu olan La France Insoumise’i temsil ediyor. Bir dönem neoliberal Macron’un da üyesi olduğu Parti Socialiste (PS), Fransız siyasetinde önde gelen bir güçten, adayı Paris belediye başkanı Anne Hidalgo’nun seçimlerin ilk turunda yüzde 2’den az puan aldığı marjinal bir varlığa dönüştü. Bu hem ülkedeki Yeşiller’den hem de Komünist Parti’den (PCF) daha az oy anlamına geliyor.

PS, kendisini muhafazakâr çizgiden ayırt edemediği için çekiciliğini kaybetti. Ancak bir zamanlar ana akımın sağ kanadında yer alan Yeşiller kadar az oy aldı. PCF, eğer Mélenchon ile istikrarını sürdürebilmiş olsaydı, geçen pazar günü çok farklı bir dinamik yaratarak Le Pen’i geride bırakabilirdi.

Macron’un partisi ‘La Republique En Marche!’ (LREM), cumhurbaşkanı olarak ilk döneminde parlamentoda çoğunluğa sahipti ve diğer iki partiyle hükümet kurmuştu. Macron, LREM’i kurmadan ve son cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmadan önce bir sosyal demokrattı. Yeni partiler siyasi manzarayı değiştirdiği için sol ve sağdaki iki eski düzenli partinin bugün çok az desteğe sahip olduğunu belirtmekte fayda var. LREM, Macron tarafından ve çevresinde kurulmuş bir parti ve Fransız siyasetinde kalıcı bir güç olabilmek için kendisini daha geleneksel bir parti olarak örgütlemesi gerekiyor. Siyaset ve partilerin ait oldukları ülkelere özgü olduğunu en iyi Fransa gösteriyor.

Mélenchon geride kaldığı bu seçimin ardından kamuoyuna, Macron’un neo-liberal eğilimlerine karşı bir siper olarak, haziran ayında yapılacak parlamento seçimlerinde kendisini başbakan yapması için çağrıda bulundu.

Macron seçim vaatlerinde zenginler üzerindeki vergileri azaltmaya ve emeklilik yaşını 62’den 67’ye yükseltmeye söz verdi. Macron’un en ateşli destekçileri olan yaşlılar arasında bile bu teklif sıcak karşılanmadı. Le Pen orta direğin desteğini alırken, Mélenchon gençleri yanına çekmeyi başardı. Mélenchon’un Élysée Sarayı’na giden yola 2027’de yeniden çıkabilmesi yaşından dolayı pek olası değil. Ancak, Mélenchon geçen hafta sona eren seçim yarışında can çekişen Fransız soluna yol göstermeyi başarmıştır.

Dünyanın en demokratik kıtasındaki bu yarış önemlidir. Macron, 28 üye devleti ve toplam dört yüz elli milyonluk nüfusu ile Avrupa Birliği’nin (AB) güçlü bir destekçisidir. Macron’un pazar gecesi kendisine oy verenlerin çoğunun bunu yalnızca aşırı sağı savuşturmak için yaptığını kabul etmesi gerekir. Vaatlerin önemli bir ekonomik politika değişikliğine dönüşüp dönüşmeyeceğini göreceğiz. Eğer bunlar gerçekleştirilemezse, zorlu bir sürecin başlayacağını garanti edebilirim.

Öte yandan Le Pen, başkanlık yarışına yeniden dahil olma konusundaki fikrini ilerleyen dönemlerde değiştirebilir. Beş yıl sonra sahnede kimlerin yer alacağı şimdiden belli değil. İstikrarsız ve kör topal ilerleyen bir Avrupa’da, Le Pen’i görmezden gelmek büyük bir hata olur. Macron, domates saldırılarını savuşturmak için herkesi kucaklayan politika değişikliğini tez zamanda gerçekleştirmek zorunda.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version